Tofaş CEO’su Ali Pandır ile Ferrari-Maserati Üzerine
Tofaş CEO’su Ali Pandır MAG’ın sayfalarına konuk oluyor. Ferrari ve Maserati üzerine konuştuğumuz sohbette, merak edilenlere cevaplar bulacaksınız…
Maserati- Ferrari olarak İstanbul dışında da aktiviteleriniz var. Ankara’da bu 3. aktiviteniz. Daha ne kadar yaygınlaştırmayı planlıyorsunuz?
Aslında Ferrari-Maserati’yi bizim İstanbul dışına çıkarmaya niyetimiz yoktu. İstanbul’da 8 tane showroom var biliyorsunuz. 2005 yılından beri çalışıyor. Daha önceki inanışımıza göre bu kategorideki arabaların İstanbul dışında piyasası olmadığı yönündeydi. Fakat geçen sene kriz gelince ne yapabiliriz diye düşünürken, biz hep isteyen gelsin bulsun diyoruz da biz Ferrari-Maserati olarak niye insanların ayağına gitmiyoruz dedim. Onun için geçen sene bu Anadolu turnesini başlatmıştım. “Anadolu Açılımı” dedim ve çok da başarılı oldu.
Güncel bir isimlendirme yapmışsınız “Anadolu Açılımı” …
Evet, geçen sene bayağı başarılı oldu ve bu sene de ikincisini yapacağız. Ankara’da İtalya Büyük Elçiliği’ne araç koyuyorduk ama müşterilere test sürüşü yaptırmak olarak bu ikinci gelişimiz. Bugün de bayağı talep var. 40 kişi sırada Quattroporte’yi denemek için. Gittiğimiz iller Ankara’nın dışında İzmir, Antalya ve Bodrum. Bodrum organizasyonu sadece orada yaşayanlar için değil aynı zamanda yazın İstanbul ve Ankara’dan gelenlere ulaşmak için yaptığımız bir aktivite. Bir de Adana Mersin ikilisini birleştirip yapıyoruz Mersin’de. Gaziantep, belki Kayseri ve Konya’yı da deneyebiliriz. Bu iller Türkiye’de gelişim açısından, kalkınma açısından en ileriye giden iller ve buralarda potansiyel var hakikaten.
Gerçekten oldukça geniş bir Anadolu turnesi. Sosyokültürel olarak çok hızlı ilerleyen illeri hedeflemişsiniz. İstanbul’dan sonra sizin en potansiyel gördüğünüz şehir hangisi?
İstanbul’dan sonra özellikle bu tür araçlarda Ankara ve İzmir. Ankara özellikle Maserati’de, Ferrari’de ise İzmir. Çünkü oranın yapısı daha farklı. Ferrari’lere orada ilgi duyuluyor. Ankaralılar ise daha çok iş ve bürokrasi çevresinden olduğundan siyah, 4 kapılı, şoförle de kullanılabilecek bir makam arabası aynı zamanda hafta sonu da kendilerinin direksiyona geçip de zevk alabileceği bir araç istiyor. Yani Maserati Quattroporte tam Ankara için.
Maserati kendi sınıfında karizması olan bir marka. Son yıllarda da oldukça gelişim gösterdi. Hem teknik açıdan hem de tasarım açısından. Maserati dünyada gördüğü ilgiyi Türkiye’de de gördü mü?
Maserati tabi ki çok özel bir marka. Yılda 8 – 10 bin adet üretim yapıyor ve yüzde kırkı Amerika’da satılıyor. Büyük bir bölümü de Avrupa’da satılıyor. Batı Avrupa dışındaki Maserati açılımında ise Singapur, Hong Kong ve Dubai var. Türkiye yeni bir olgu. Maserati Türkiye’de 5 senedir var. Maserati markası daha öncede gelmiş gitmiş Türkiye’ye. Grey import olarak zaman zaman bulunmuş ama resmi temsilciliğiyle ilk defa yer alıyor. Bugüne kadar da bayağı başarılı bir grafik çizdi. Kriz olmasaydı satış adetlerimiz daha yukarı çıkardı. Ama bu sene sanıyorum gene kriz tam bitmiş olmamasına rağmen çok iyi bir performans olacak. Bizim umduğumuzun üzerinde bu yıl. Geçen yıl 17’şer adet sattık Ferrari ve Maserati’den. Bu sene tabi gene hala kriz devam ediyor veya tam tüketici güveni yerine gelmedi. Biz gene o civarda en fazla 20-21 olur diye tahmin ediyorduk her ikisinden de. Fakat şu anda Ferrari’de özellikle 17 tane ilk 3 ayda satıldı.
Çok hızlı…
Evet. Ferrari’de kota var o da zor. Şimdi ilave kota almaya çalışıyoruz. Çünkü gelen müşteriyi şu anda geri çevirmek durumundayız. Maserati de öyle. Maserati’de de 12-13 adet oldu. Herhalde bu roadshowdan sonra bugün 40 kişiden herhalde 3-5 adet satış olursa o da hemen hemen 17-18’i bulacak. Roadshowdan sonra belki orada da kotamız bitecek. Dolayısıyla inanılmaz bir ilgi var.
Yani anladığım kadarıyla hem Ferrari’de hem de Maserati’de yılın ilk 3 ayında 1 yıllık kotanızı doldurdunuz.
Dolduruyoruz.
Türk otomobil severlerin hep merak ettiği bir konu vardır. Fabrikalar Türkiye’deki distribütörlerine acaba gereğinden daha az mı kota belirliyorlar? Yoksa bu tamamen başka kriterlere göre mi belirleniyor?
Uluslararası şirketler Türkiye’deki değil bütün dünyadaki distribütörlere o anda dünyadaki arz talep dengesine göre ve ülkelerin fiyat politikasına göre bir halokasyon stratejisi güdüyorlar. Yani geçen sene bizim markalarımız için söylemiyorum ama genelde distribütörler buraya ÖTV indiriminde mal getirmekte zorlanıyorlardı. Çünkü Almanya’da büyük bir teşvik vardı. 2500 Euro civarları. Almanya’daki arabaları Türkiye’ye göre en az 2000 – 3000 Euro fazlaya satabiliyorsunuz. Tabi ki üretici eğer malı sınırlıysa malını daha çok ve daha pahalıya sattığı pazarlara kanalize ediyor. Bu oyun böyle oynanıyor. Şimdi kriz döneminde daralma döneminde. Ama şu anda dünya çapında da hem Ferrari’ye hem de Maserati’ye büyük bir oranda ilgi artışı olduğu için her ikisinde de zorlanıyoruz. Özellikle Ferrari tarafında hep California var. Geçen sene hem de bu sene hakikaten bir de krizden çıkıp toparlanma dönemine girdiği için dünya bu geciken taleple yani geciktirilmiş taleple 458 İtalya ve California’ya da çok ilgi olduğundan şu anda mal almak biraz zor. Tabi bizim rakamlarımız öyle 140 değil. İstediğimiz 10 tane, 15 tane daha. Umarım onu da alacağız.
Türkiye hem Maserati hem de Ferrari için satış potansiyeli çok yüksek olan bir ülke. Size kota vermekte problem çıkarırlar mı sizce?
Biz zaten Fiat’ız. Kendi kurumumuz, ortaklığımız. O bakımdan bizim ilişkimiz bağımsız distribütör gibi değil. Ama tabi ki üretimleri kısıtlıysa ve başka pazarlara kanalize etmişlerse bazen almak da güçlük çekiyoruz ama şu anda büyük bir zorluk çekeceğimizi zannetmiyorum.
Ferrari, California ile tarz olarak çok farklı bir araç yarattı. Teknik olarak da oldukça başarılı. Tüm dünyada çok beğeniliyor. Türkiye’de kaç tane satılabileceğini düşünüyorsunuz?
Şimdi California’nın şöyle bir durumu var. Ferrari California’yı kendi çizgisinin ötesinde yeni bir yere taşımak için yarattı. Ferrari yılda 4 – 5 bin tane araç satan ve onunda müşterisi belli olan bir çizgideydi. California’yla bunun bir adım ötesine geçip spor, gürültülü ve sert süspansiyonlu arabalar yerine biraz da hanımlara hitap eden bir model yaratı. Çünkü hanım Ferrari kullanıcısı yok denecek kadar az. Belki eşinin arabasını kullanan vardır ama hanım kullanıcımız yok. Onlara hitap eden konforlu daha sessiz ama gene de 8 silindirli, 420 beygir motorlu, üstü açılabilir 18 saniyede. Rakiplerinin çok kolay üstüne çıkabilecek bir araç ama klasik Ferrari müşterisinin dışına çıkıldığı için tanınması lazım. Bunun için de onu kullandırmak lazım. Bu test sürüşlerini yaptıkça ona ilgi artıyor. İlk başta biraz yavaş gidiyordu California’nın satışları dünya çapında. Ferrari de biraz endişelendi ne oluyor diye? Ama orda geometrik bir artış var. Hatta bu yıl başında bile bize geldiklerinde biz bu sene fazla araba istesek alabilir miyiz dedik Ferraricilere. Dediler ki California’yı rahat veririz. 458 daha yeni çıktı onu biraz zor veririz, çok talebi var dediler. Şimdi California’yı da zor veririz diyorlar. Dolayısıyla onunda talebi gittikçe artıyor. Bu sene bizim 17 satışımızdan 6 – 7 tanesi California oldu. Orda da satışların yüzde 50’si California olacak gibi görünüyor.
Ferrari denince ilk akla gelen renk kırmızıdır. Dünyada kırmızının dışındaki renklere çok ilgi var mı? Türkiye’de aynı paralelde mi yoksa sadece kırmızı mı isteniyor?
Geçen sene trend değişti Türkiye’de. Belki geçen seneye özgüydü. Kriz sırasında yüz binlerce Euro’luk araba aldığını göstermek istemeyen insanlar özellikle kırmızı rengi tercih etmemeye başladılar.
Dünyada da mı bu böyle yoksa sadece Türkiye’ de mi?
Ülkeden ülkeye değişiyor ama eskiden kırmızı ve sarı gibiydi. Şimdi bakın mesela şöyle California’nın çok güzel bir mavisi var. Çok güzel renkler var. Beyaz, sarı, mavi hakikaten özellikle California dediğim gibi Ferrai’nin dışında bir çizgi. Hakikaten çok çok şık renkler var.
Ferrari California, Ferrari tarihinde bir basamak taşı ya da bir mihenk taşı gibi…
Ferrari California dediğim gibi 5 binlerden kendini atıp 10 bine taşıyacak ilave güç çünkü… Ferrari’de şöyle bir şey var: Ferrari’nin bir alıcısı var. Genelde yüzde 80 alıcı, eski Ferrari’sini yenisiyle değiştiren bir tip. Türkiye’de böyle. İstanbul’a bakacak olursanız hep yeni model geliyor. Aynı kitle bir 300 – 400 kişilik bir Ferrarici var İstanbul’da. Onlar hep eskisini bırakır yenisini alır. Şimdi California’yla onun dışına çıkıp en az yüzde 40-50 yeni müşteri yani bu güne kadar hiç Ferrari kullanmamış müşteriyi çekme şansı var. O da Ferrari’nin büyüme stratejisinin bir parçası.
Bunu da Californiya’la sağlayacak herhalde. 458 İtalya için ne diyebilirsiniz? Türkiye’ye geldi mi?
Türkiye’ye geldi fakat çok özel bir siparişti. Müşteri aracın gösterilmesini istemedi. Önce bir törenle yapalım dedik ama birçok Ferrari müşterisi kendisinin bilinmesini istemiyor. Bir tane dolaşıyor yani. 458’in esas lansmanını F1’de yapacağız. İstanbul’da Formula 1 olduğunda Formula pilotlarının da geldiği yarıştan iki gün önceki Cuma akşamı partimiz oluyor. O partide bu sene aynı zamanda 458’in yani İtalya’nın lansmanını da yapacağız.
Ali Bey, Ferrari kulüple ilgili bize biraz bilgi verir misiniz? Bu kulübe sadece Ferrari sahibi olan kişiler mi katılıyor? Aktivitelere dışarıdan katılımlar kabul ediyor musunuz?
Burası aslında resmi bir kulüp değil. Kuruçeşme’de showroomumuzun üst katında bir kulüp havası var. Orada Ferrari müşterileri boş zamanlarında toplanıyorlar, birbirleriyle konuşuyorlar. Sosyal bir aktivite oldu. Ayrıca da bu tabi ufak bir kitle olduğu için herkes birbirini tanıyor. Bir de bu aktivitelerde onları bir araya getiriyoruz. Senede bir kaç kere Ferrari yemeği yapıyoruz. Sadece Ferrari sahipleri için; “Hadi bu Pazar Sapanca’ya gidelim.”diyoruz. Yani resmi bir kulüp değil. Sadece bizim organize ettiğimiz aktivitelerin olduğu, Ferrari kullananları bir araya getiren bir durum.
Peki, bunları değiştirebilmek gibi bir planınız var mı? Avrupa’da Ferrari kulüpleri…
Bilmiyorum. Dediğim gibi bizde Ferrari sahipleri kendilerinin pek görülmesini istemezler. Hatta bizim o aktivitelerde basın da istemezler. Birbirleriyle birlikte olmaktan hoşlanan ama magazin basınına çıkmak istemeyen özel bir kitle o. Onun için özel yemekler Pazar geceleri.
Buradan da şu sonucu çıkarabiliriz her halde; Ferrari sahipleri gerçekten özel ve özel ilgi bekliyorlar…
Tabi ki, bu kadar pahalı aracı alan bir müşteriye bizim çok özel ilgimiz oluyor her bakımdan.
Sizin söylemek istediğiniz, anlatmak istediğiniz başka bir şey var mı?
Ankara hakikaten memur kenti diye biliniyor. Burada lüks markaların showroomunu açalım mı açmayalım mı deyince hep olmaz deniliyor. Roadshowlar gösteriyor ki hakikaten Ankara’da alıcı kitlesi değişiyor. Ve biraz evvel onu düşündüm bizim burada kalıcı olarak bir showroomu da düşünmemizin zamanı geliyor artık Maserati ve Ferrari olarak.
Benim şahsi fikrim de o yönde. Ankara’da mutlaka bir tane Ferrari – Maserati showroomu olması gerekir. Zaten rakip firmalarınızdan bir tanesi showroomunu açtı. Çok ilgi gördüklerini söylüyorlar. Sizin de her halde en kısa zamanda açmanız gerekir diye düşünüyorum.
Evet, gerçekten. Bugün 40 kişinin sıraya girmesi bizi bu konuda çok cesaretlendirdi.
Bu güzel söyleşi için teşekkür ederim.
Röportaj: Levent Güdüllüoğlu