© Copyright 2018 Mag Medya
Başa Dön

Mermerin Sırdaşı Hakan Çınar ve Konuşan Heykelleri

Mermerin Sırdaşı Hakan Çınar ve Konuşan Heykelleri

Kendisini ilk fark ettiğim an, 2021’in ekim ayında Zülfaris Karaköy’deki eserleriyle oldu. Ortamın etkileyici atmosferinin tam ortasında bembeyaz beş mermer büst (ki kendisinin yüzüydü), “Otoportre” adlı sergisinde, muazzam bir şekilde, adeta konuşacak gibi öylece bana bakıyorlardı. Benim en sevdiğim tarzdır yüzünde tül olan meşhur “Duvaklı Bakire Meryem” heykeli.

 

İşte heykeltıraş Hakan Çınar’ın da bu eserlerindeki mermer örtü aralanıyor; aşama aşama o perde kalkıyor ve altındaki yüzü her seferinde daha çok görünür kılarak adeta sırlarını atıyordu. En sondaki Hakan Çınar tamamen ortaya çıkınca parçalanıyor ve yok oluyordu. Kendisinden geriye hiçbir şey kalmıyordu. Bu eseri adeta tam bir tekamül süreciydi tüm evreni kapsayan…

 

1983 Trabzon doğumlu sanatçı, Marmara Üniversitesi Heykel Bölümü’nden mezun olup yüksek lisansını Mimar Sinan Üniversitesi Heykel Bölümü’nde tamamlamış. Eserlerinde en çok insan bedenini işlemeyi seviyor; özellikle insanların sırtından göründüğü açılar var. Asla bahsetmek istemese de İngiltere Sarayı’nda bulunan eserleri var; anlatmayı çok sevmiyor. Bu kadar gerçekçi ve muazzam bir şekilde kendini ve sanatını kullanabilen bir deha için yazı ya da konuşma dili gereksiz veya pek anlamlı gelmiyor olabilir diye düşündüm -ki eserlerini görünce siz de ne demek istediğimi anlayabilirsiniz. Kendini anlatmayı pek sevmiyor. “Ben susuyorum, heykellerim konuşsun.” diyor adeta.

 

Maslak’taki atölyesi çok güzel ve bir o kadar da etkileyici. Çekime gittiğimizde mevsimden ötürü ağaçlardan dökülen polenler çok yoğundu ve atölyeye dolmuşlardı. Onlar havada uçuşurken, güneşin ışığıyla parlayan, en ufağından devine kadar bembeyaz ve simsiyah heykel insanların üzerine sürekli kar yağıyormuş gibi bir algı yaratan büyüleyici bir ambiyans vardı. Her köşede kıpırdamadan duran sayısız heykelin, biz arkamızı döndüğümüzde birbirleriyle konuştuklarına eminim, çünkü o kadar gerçekler, gerçekçiler. İnsanların her detayı, kollarındaki damarlara kadar var ve hatta dokununca nabız atışını alabilirsiniz. Mermer, ahşap, bronz çalışmaları var. Mermerle daha özel bir bağı var. Yontmayı seviyor. “Mermer, insana dur ya da devam et diyebilir.” diyor.

 

2025 yılını kapatmış durumda. Dubai ve İngiltere için birkaç çok büyük siparişleri var, onun ellerinden can bulmayı bekleyen… 2026 yılında kişisel bir sergisi olacak. Nasıl merak ve dev bir sabırsızlıkla beklediğimi tahmin edebilirsiniz.

 

Nasıl bir çocuktunuz?

Büyümeyi bekleyen bir çocuk.

 

Hangi materyallerle çalışıyorsunuz, en çok sevdiğiniz hangisi, neden?

Ahşapla ve mermerle çalışıyorum. Son zamanlarda beton dökümle de ilgileniyorum. Mermerin sürecini daha çok seviyorum.

 

Yapmayı sevdiğiniz figür genelde insan bedeni midir?

Evet, insan bedeni, çünkü içinde hem kırılganlık hem güç taşıyor. Ruhun tenle buluştuğu yer orası. Her kıvrım, her duruş bir hikâye anlatıyor.

 

Katıldığınız sergilerden ve eserlerinizin gittiği isimlerden bahsedelim lütfen…

İstanbul ve Avrupa’da birkaç karma sergide yer aldım. Eserlerim özel koleksiyonlara gitti. İsmini anamayacağım ama kıymet bilen ellerde olduklarını bilmek beni rahatlatıyor.

 

En zoru hangisi: Başlamak mı, bitirmek mi?

En zoru, iyi bir veda edebilmek sanırım.

 

Aşık olup “Bu hep bende dursun.” dediğiniz eserleriniz var mı?

Var bir tane, yanımda olmasını seviyorum.

 

Ressam sayısı heykeltıraş sayısından fazla mıdır dünyada? Heykel yapmak, resimden daha mı zordur? Türkiye’de kaç heykeltıraş var, bir sayı var mı?

Fazladır, evet, çünkü resim daha ulaşılabilir bir alan. Heykel hem fiziksel hem maddi olarak ağırdır. Sayı veremem ama az olduğumuzu biliyorum. Belki de bu yüzden birbirimizi hemen tanırız.

 

Michelangelo, heykeltıraşlığının yanında mimardı. Sizin de mimar arkadaşlarınız var, heykel de yapan. Arada bir bağ var mı sizce?

Elbette var. Mekânı hissetmek, boşluğu tasarlamak mimarla heykeltıraşı yakınlaştırır. Biri yapının dışını inşa eder, diğeri ruhunu.

 

Sizce yeteneğiniz sizinle doğan, içinizde taşıdığınız bir şey mi, sonradan öğrenilebilen bir şey mi?

Yetenekle doğmazsınız bence, geliştirebilirseniz yetenek olur.

 

En büyük hayaliniz nedir mesleki bağlamda?

Kentin bir köşesine dokunabilmek. Bir ağacın gölgesi gibi; insanların, altında soluklanabileceği bir heykel bırakmak.

 

İç mekân için yapılan heykellerle dış mekân heykellerinin farkı sadece malzeme mi?

Malzeme farkı önemli ama yeterli değil. Dış mekânda heykelle doğa arasında bir ilişki kurarsınız. Güneş, yağmur, rüzgâr da onun parçası olur.

Bir heykeli yaparken en çok zorlandığınız bölümler neler?

Yüz, çünkü en küçük hata, bütün anlamı bozabilir; ve eller… Eller her şeyi anlatır. Yanlış olursa ruhu eksik kalır.

 

Yapay zekânın bu sanata etkileri neler olabilir sizce?

Modelleme, düşünme süreçlerinde destek olabilir; ama hâlâ insanın kalbiyle yoğrulan bir şeye dönüşebilmesi için dokunmak gerek.

 

Tiflis’in her yerinde devasa heykeller var. İstanbul’da neden sanatsal heykeller yok sizce?

İstanbul’un belleği çok katmanlı ama son zamanlarda sanata çok yer açılmadı. Politik, ekonomik ve estetik kararlar hep başka şeyleri öne çıkardı; ancak, bu şehir, heykeli özlüyor bence.

 

Yekpare bir mermere baktığınızda ne görüyorsunuz?

Böyle de güzelmiş.

 

Yakın dönem sergileriniz, fuarlarınız, plan projeleriniz...

Yakın zamanda yeni bir seri üzerinde çalışmaya başladım; sonu sergiyle bitebilir. Onun dışında büyük ebatlı işler var, onlarla uğraşıyorum.

Mutlu musunuz?

Zaman zaman, her birimiz gibi.

 

“Bana mutluluğun resmini yapabilir misin?” demişler… Siz mutluluğun heykelini yapabilir misiniz?

Benden çıkmaz o.

 

Proporsiyonları uygun olmadı diyelim, ne yapıyorsunuz? Koca eser nasıl düzeltilir?

Geriye dönüş yoksa, yeni bir denge ararım. Heykel bazen hatayı da taşır içinde ve o hata, eserin kalbi olur.

 

İstanbul’un göbeğine dev bir eser yapacak olsanız, bu ne olurdu?

Kimseye tepeden bakmayan bir eser.

 

Sizin beğendiğiniz heykeltıraşlar kimler? Michelangelo, Rodin, Nemrut Dağı heykelleri, tarihten eski, yeni, yerli, yabancı…

David Altmejd, Aron Demetz…

 

New York Özgürlük Anıtı’nı beğenir misiniz? Ya da hangi ülkedeki hangi bu tip eseri beğenirsiniz?

Anıtsal bedenleri sevmiyorum ben ama en çok Trajan Sütunu’na hayranım. Sinemanın başlangıcı gibi geliyor bana.

Yazar Hakkında /

Ankara doğumlu olan Sinem Yıldırım; ilk, orta ve lise eğitimini İzmir'de tamamlamıştır. İstanbul Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümü mezunudur. Çeşitli dizi ve yapımlarda yer almıştır. İki kız çocuğu annesidir.

Yorum Bırakın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.