Bengi idil Uras – Hayatın Akışına Güvenmek
Yer aldığı projelerde yeteneğiyle parlayan ve sosyal medyadaki videolarıyla güldürmeye devam eden Bengi İdil Uras, eğlenceli set anılarını ve dönüşümünü anlatırken, Datça’daki yeni hayatına nasıl uyum sağladığını ve doğayla kurduğu bağı paylaşıyor.
Kariyerinizde ya da kişisel yaşamınızda “Bambaşka biri oldum.” dediğiniz anlar var mı? Sizi değiştiren bir hayat deneyiminizi de anlatır mısınız?
Bazen farkındalıkla gelen bir değişim oluyor; ama sürprizli olan, beklenmedik şekilde değişmek sanırım. İlişkimle birlikte son üç yılda dönüştüğümü hissediyorum. Beni kendim olmam konusunda destekledi ve bu durum özellikle sosyal medyada içerikler üretip seyirciyle ayrı bir bağ kurmamı sağladı.
Hiç unutamadığınız, en eğlenceli ve en stresli set anınızı paylaşır mısınız?
Herhalde en streslisi ata binmekle ilgili kendimden emin duruşumla başıma gelmiş set olaydır. Bir kere ata binmiş ve inmiş biri olarak bunun yeterli bir bilgi olduğunu düşünüp filme başlarken ekibe “O iş bende!” tadında bir güven vermiştim. “Atlaraaa!” diye bağırılıp deli fişek siyah bir atın yanına gönderildiğimde, buradan dönüşümün olmadığını anlamıştım. O sahne, oynadığım karakterin en havalı durması gereken anıydı ama benim ata yapışmış korku dolu surat ifademle kayıtlara geçti. Büyük ihtimal, binmeye çalışırken görenler bu cebelleşmeye anlam verememişlerdir.
Sosyal medya paylaşımlarınızla konularda nokta atışı yapıyorsunuz. Mutlaka birilerine dokunuyordur; iyi ya da kötü. Size sosyal medyadan gelen en ilginç mesaj neydi?
Bazen tuhaf bulduğum bir insan davranışını işlediğimde -mesela “Sadece Kendi Söyleyeceklerine Odaklanan İnsan” serisi- izleyicilerden çok ilginç deneyimler geliyor. Hatta “Bunun bir de iki tarafın böyle olup karşılaşması var.” gibi tatlı yorumlar alıyorum. İnsanların samimiyetle paylaştığı fikirler gerçekten çok yaratıcı oluyor; ben de onlardan beslenerek bazı videolarımı çekiyorum.
Oyunculuk ve sosyal medya üretimleriniz dışında neler yapıyorsunuz? Hayatınızda hangi gelişmeler var?
Bir süre önce, Datça’da daha çok vakit geçireceğimiz bir yaşam biçimine geçtik. Erkek arkadaşım Timuçin ve kuzeninin açtığı işletmeyi butik bir İtalyan restoranına dönüştürdük. Taze makarna, lazanya ve güzel bir içecek ile Cantina Datça, benim için oyunculuğun dışında yepyeni bir sektöre adım attığım heyecanlı bir dönemin başlangıcı oldu.
Datça’da doğanın içinde bir yaşam sürüyorsunuz; doğayla ilişki kurmak size neler hissettiriyor? Doğada en çok sevdiğiniz ya da sıkça yaptığınız aktivite hangisi?
Burada neredeyse tüm alışkanlıklarımız değişti. Ben çocukluğumun büyük bölümünü küçük bir yerde, doğanın içinde geçirdim. O yüzden özümle bağ kurduğumu hissediyorum. “Doğa hiçbir şeyi trajedi olarak algılamaz.” diye bir söz okumuştum. Sadece olan olur, doğa kendi döngüsünde devam eder. Bu, bakış açısını geliştirmeme, bazı şeyleri kabule geçmeme sebep oldu. En sık aktivitem tabii ki deniz.
Bir gün boyunca kim olmak isterdiniz?
Tesla. Onun düşünme biçimine sahip olmak ilginç olurdu.
Google geçmişinizi görsek, ne ile karşılaşırdık?
Önümde bir Fransa tatili var. Onunla ilgili seyahat rotaları ve tren istasyonları…
Hiç “Keşke bu an sonsuza kadar sürseydi” dediğiniz oldu mu?
“Bir süre kalsam” dediğim anlar oldu. Yine de, hayatın neler getireceğine karşı hep bir merakım var.