Türk Modasının Uluslararası Temsilcileri
Türk modasının iki unutulmaz ismi Demet Şener ve Atıl Kutoğlu… MAG Aralık sayımızda kapağımızın konuğu oldular. Türkiye’yi birçok platformda başarılı tasarımları ile temsil eden Atıl Kutoğlu ve onun eşsiz tasarımlarını muhteşem fiziği ile sizlerle buluşturan 1995 yılı Miss Turkey birincisi Demet Şener ikilisi keyifli ve samimi röportajları ile sizlerle… Conrad Boshporus’un MAG’a özel kapılarını araladığı bu özel çekim içinizi ısıtacak…
Öncelikle Demet Şener’i kendi ağzından dinleyebilir miyiz?
İnsanın kendini anlatması çok zor herhalde ama şu anda tam 40 yaşındayım ve ne istediğini bilen, kendimle barışık olup törpülemem gereken yönlerimi törpülediğim, aynı zamanda gelişime hala açık, mutlu olduğum, olgunlaştığım bir dönemdeyim. Çocuklarımla yoğun geçirdiğim zamanlar biraz daha rahatladı, o yüzden işlere kanalize olup hayatımdaki dengeyi kurduğum bir dönemdeyim.
Şu anki hayatınızı nasıl özetlersiniz? Hayatınızdaki olmazsa olmazlarınız neler?
Çocuklarım zaten birinci sırada, ayrıca spor, sağlıklı beslenme ve dostlarım hayattaki vazgeçilmezlerim… Güne büyük bir keyifle çocuklarımla başlıyorum. İşimi çok özlemişim ve işime bu kadar sarılmamdaki neden de bu herhalde. Çok doğru bir zamanda, çok doğru bir proje geldi. O proje ile Fox TV’de Stil Avcıları adı altında sevgili Uğurkan Erez ve Hakan Akkaya ile beraber çalışıyoruz, çok güzel bir üçlü olduk, çok güzel işler ortaya koyuyoruz. Çalışmayı ve kendi mesleğimi çok sevdiğim için canla başla çalışıyorum. Ana mesleğim modellik dışında sağlıklı beslenme ve sporla ilgili de projelerim var ve olmazsa olmazlarım bunlar. Önceden çocuklarıma daha çok vakit ayırırken şimdi onların benim dışımda da aktif bir hayatı olduğu ve bana daha az ihtiyaçları olduğu için işime yoğunlaşabiliyorum. Kısacası, hareketli bir hayatım var.
Annelikten önceki döneminizle sonraki dönemizi arasında nasıl farklar var? Nasıldınız, nasıl oldunuz?
Çok farklı gerçekten. Çocuklarım beni çok olgunlaştırdı ve büyüttü. Onlar bana karşılıksız sevgiyi öğretti. Ben her zaman yüreğim sevgi dolu bir insandım aslında ama insanoğlu bir şekilde karşılık bekliyor. Çocuklar birilerine karşılıksız sevgi vermeyi öğretiyorlar. Birilerini tanımıyor olsam bile mutlu edince çok mutlu oluyorum. O beni bilmeyebilir, daha önce hiç görüşmemiş olabiliriz ama bir kişiyi bile mutlu etmek beni de çok mutlu ediyor, tüm bunları çocuklarımdan öğrendim. Önceden çok daha sabırsızdım; her şey bir an önce olsun isterdim ama sonra onlardan sabrı öğrendim. Hayatta daha fazla isteklerim vardı ama şimdi hiçbir şey umurumda değil. Şu an sadece çocuklarım ve sevdiğim insanlar sağlıklı olsun, iyi bir işim olsun istiyorum. Ömer ile yeri geliyor yuvalanıyoruz, top oynuyoruz, koşuyoruz, İrem ile de aynı şekilde… Çocuk kalabilmeyi öğretti onlar bana. Tüm bunlar bir kadını, bir insanı çok canlı tutan şeyler. Unuttuğumuz şeyleri yaşamak benim de içimdeki çocuğu ortaya çıkarıyor. Bu şekilde insanın ruhu da taze kalıyor bence.
Demet Şener nelere sinirlenir? Öfkelendiği zaman neler yapar?
Eskiden çok daha öfkeli bir kadındım ama şimdi bazı şeyleri daha net anlıyorum. Önceden olumsuzlukları daha çok kafaya takardım, insanların ne düşündüğü ile daha çok ilgilenirdim. İnsanların ne düşündüğü beni çok etkilerdi. Şimdi ise enteresan bir umursamazlık geldi bana eleştirisel şeyleri alıyorum değiştirmem gereken bir şeyler varsa. Kendime karşı objektif olmaya çalışıyorum ama onun dışındaki diğer insanların benim hakkımdaki düşünceleri beni pek fazla etkilemiyor. Haksızlığa çok sinirleniyorum. Şiddete çok sinirleniyorum. Tüm dünya üzerinde çocukların ve kadınların ezilmesine çok sinirleniyorum. Savaşlara ve masum insanların bir hiç uğruna ölmesine sinirleniyorum. Bazen hayatın adaletsizliğine çok sinirlensem de yapacak bir şeyim olmadığı için bu da beni pek fazla yıpratmıyor. Yapabileceğim şeyler varsa evet yapıyorum ama kendimi doğanın gidişatına bırakmayı da öğrendim.
Siz modellik mesleğini en şanslı dönemlerinde icra ettiniz. O zamanki dönemle şu anki dönemi nasıl karşılaştırabilirsiniz?
Bizim dönemimizde modellik daha çok meslekti. Günde 3-4 defileye gittiğimi bilirim. Gerçekten modellik yapıyorduk. Şimdi modelliğin yan dalları kullanılmaya başlandı. Önceden modellik daha revaçtaydı şimdi o durum oyunculuğa kaldı. Çok fazla defile yapılmıyor artık, senede iki kez Fashion Week oluyor. Sektöre harcanan para azaldı ve onunla birlikte büyük prodüksiyonlu defileler küçük tanıtımlara dönüştü. Asıl modellik görkemli şovlar, moda çekimleridir, şimdi onlar çok daha az.
Tecrübeli bir manken olarak şu anki mankenleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Siz mankenliğin avantajlarını ve dezavantajlarını ne şekilde yaşadınız?
Ben dezavantajlarını yaşamadım, dünyanın her yerini mesleğim sayesinde gezdim. Çocuklarıma anlatacak çok güzel hikayelerim var. 17-24 yaş aralığımda bile dünyada görmediğim çok az yer kalmıştı. İşim sayesinde çok insan tanıdım, her ülkenin kültürünü insanını yerinde tanıdım. 3 gün bile gitmiş olsam bunlar bize hayat boyu fikir veriyor. Küçük yaşta iyi paralar kazandım. Adını iyi kullanan bir mankendim hala da öyle olduğumu düşünüyorum. Ünlü olmanın dezavantajlarını da gördüm… Eğer güzel ve dikkat çeken bir kadınsanız, üzüldüğünüz, yıprandığınız veya yanlış gösterildiğiniz durumlarla karşılaşıyorsunuz. Herkesin beni tamamen tanımasını bekleyemem ama şu son dönemlerde eskiye nazaran daha iyi anlaşıldığımı düşünüyorum.
Son dönemlerde ünlü isimler farklı markalara koleksiyon çıkarıyorlar. Siz böyle bir projede yer almayı hiç düşündünüz mü?
Belli birkaç firmadan teklif geldi ama benim kafamda tamamen kendi yaratmak istediğim bir şey var onun için de biraz zaman var. Onu büyük bir heyecan ve hevesle bekliyorum. İlgili çalışmalara başladığımızı da buradan duyurmak isterim.
Film, dizi gibi projeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Zamanında çok yaptım ama şu an zaten haftanın 3 günü yoğun olarak moda programında çalışıyorum. Kalan günlerde de organizasyonlar, çekimler oluyor, çocuklarıma vakit ayırıyorum. Dizi çok meşakkatli bir iş. O yüzden ben şu an tek bir işe kanalize olmayı tercih ediyorum ama ileride ne olur bilmiyorum tabii. Kadrodan çok etkilenip “hayır” diyemeyeceğim işler çıkarsa onu o zaman düşünebilirim. Çok doydum ve her şeyi de yaptım aslında. Belki bu kadar keyifli olmamın nedeni budur; içimde kalan hiçbir şey olmadı.
Yurt dışında podyuma çıkmanızla Türkiye’de podyuma çıkmanız arasında nasıl bir haz farkı var?
Bir Türk kadını olarak yurt dışında “Türk’üm ve sizin modellerinizden farkımız yok bizim de.” diyerek çok büyük bir gururla çıkıyordum. Bir de bende milliyetçilik de vardır. Defileye tüylerim diken diken çıkıyordum, benim için çok özeldi. Türkiye’de Fashion Week’e çok fazla çıkan modelimiz yok, bu hakkı bana verdikleri için de çok mutluyum. Tabii ki burada da çok heyecanlanıyorum. Benden 20 yaş küçük yabancı model arkadaşlarım iki çocuk annesi olduğuma inanamıyor. Çok fazla kıskançlığım yoktur, kendimle barışığım, güzele güzel demeyi bilirim, çünkü güzellikleri seven ve öven bir insanım. Gencecik arkadaşlarımla aynı podyumu paylaşmak çok hoşuma gidiyor.
Sosyal medyanın da gelişimi ile birlikte modaya dair işler çok daha hız kazandı. Siz nasıl bakıyorsunuz bu duruma?
Moda Türkiye’de çok ileride bence. Türkiye’de artık ulaşılamayacak hiçbir şey yok. Artık uygun fiyatlara çok şey bulabiliyoruz. sadece yüksek fiyatlara giyinilmeyen, insanların kendi özel zevklerini de konuşturabileceği bir döneme girdik. Bu bütün dünyada böyle. Tamamen hayal gücü ile birleştirmek, karıştırmak… Daha uygun fiyatlı markalarla yüksek fiyatlı markaları birleştirebilmek… O yüzden moda daha yaratıcı oldu, tekdüze değil şuan. Ben Türk kadınlarının da modayı yakından takip ettiğine inanıyorum. İstanbul, moda konusunda da dünya şehirlerinden biri bence.
Türkiye’deki ve dünyadaki tasarımcılardan en çok beğenip takip ettikleriniz kimler?
Özellikle tek tek sayacağım yok ama başarılı bulduğum çok modacı var. “Asla onun tasarımını giymem” ya da “sadece onun tasarımını giyerim” demek yerine, her tasarımcıda kendime göre bir şeyler bulabiliyorum, çeşitlilik çok hoşuma gidiyor. İşim gereği modayı sürekli takip ediyorum. Modanın zeka gerektiren bir iş olduğunu düşünüyorum. Son dönemde Hakan Akkaya ile de samimi olduğum için onun bizzat çalışmalarına, matematiğine şahit oluyorum. Bir şeyler yaratan herkes saygıyı hak ediyor bence.
Meslek hayatınızda hiç unutamadığınız bir anınız oldu mu?
Tabii ki mesleğe ilk adım atışımı ve Türkiye güzeli seçildiğim geceyi hiç unutamam. Diz kapaklarım titremişti ve daha 18 yaşımdaydım. Şimdi dönüp bakınca ne cesaretmiş diyorum, onca insanın karşısında canlı yayına çıkmak gerçekten herkesin cesaret edebileceği bir şey değil. Geriye dönüp baktığımda kendimle gurur duyuyorum. New York Moda Haftasında defileye çıkmak da benim için çok önemliydi. O zamanlar 25-26 yaşlarındaydım. İki kez New York Moda Haftasında sevgili Atıl Kutoğlu’nun defilesine çıktım, benim için rüyaydı gerçekten… Derimod kampanyasında İstanbul’un her yerinde fotoğraflarım vardı, bu da bir model için çok gurur verici bir durum.
İrem model olmak isterse nasıl bir tepki verirsiniz?
Çok sevinirim. Eğitimini yurt dışında almasını sağlarım ama bence sporcu olmak istiyor. 6 yaşından beri tenis oynuyor. Şu an Milli Takım’da; turnuvalara gidiyor, bayılıyor spor yapmaya. Benim için çocuklarım ne yaparsa yapsın mutlu olacağı işi yapsın, çünkü insanın sevdiği işin yorgunluğu bile ayrı bir haz veriyor. İnsanın sevdiği işi yapmasından daha büyük bir lüks yok hayatta. Ne olmak isterlerse istesinler ben onların yanındayım.
Kendinize özel zamanlarınızı nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizden güzellik sırları da bekliyoruz…
40 yaşında olmama rağmen cildim genetik olarak güzel. Genetiğin dışında iyi bakmak da önemli tabii. Çekimler dışında pek makyaj yapmıyorum, doğru bakımlar uyguluyorum. Prof.Dr. Gönül Ergenekon benim cilt bakımımı ele almış durumda ve ağır ürünler kullanmıyorum, yüzümle oynatmıyorum, alkol, sigara kullanmıyorum, güneşe çok az çıkıyorum, sağlıklı besleniyorum. Düzenli uyku ve düzenli hayat da çok önemli tabii ki. Spor yapmak cildin oksijenini sağladığı için daha genç, daha dinç kalabiliyorsunuz. Model olarak genetik açıdan çok şanslı olsak da emek vermezsek bu şansı kolayca kaybedebiliriz. İki sene arayla doğum yaptım ve birinde 23, birinde 20 kilo aldım, çok şanslıyım ki vücudum hiç deforme olmadı. İnsanın kendini sevip kendine saygı duyması çok önemli. Ben birçok şeyi kendim için yapıyorum. “Kimse ayağımı görmüyor, pedikürümü es geçeyim” demiyorum. Kendim görüyorum sonuçta. Temiz bakımlı olmak benim için çok önemli.
Kendinizi üç kelimeyle tanımlamanızı istersek…
Dürüst, sorunsuz ve sevgi dolu…
Peki bir süper kahraman olsanız hangisi olurdunuz?
İrem çok seviyor, Unicorn olurdum.
Son olarak tekrar evlenmeyi düşünür müsünüz? Aşk sizin için neyi ifade ediyor?
Aşk bence hayattaki en güzel olgulardan biri. Tabii ki bir insanın hatasıyla ya da başıma gelen kötü bir olayla tüm herkesi genelleyemem. Eminim benim de karşıma biri çıkacak, mutlu olmayı hak ediyorum çünkü. Şu an kendimle ve çocuklarımla da çok mutluyum, evliliği düşünmüyorum. Aslında evlilik düşüncesi olmadan, çocuk yapma durumu olmadan daha rahat, daha beklentisiz ilişkiler yaşanabilir. Şu anda bunları konuşmak için de çok erken hayatın ne getireceği belli olmaz tabii ki. Bundan 2 sene önce boşanacağımı da düşünmezdim, hatta boşanacağımı söyleseler gülerdim herhalde. O yüzden büyük konuşmamak gerekiyor, inşallah karşıma iyi yürekli, kıymet bilen birileri çıkar.
Göz önünde olmak aşkı yıpratıyor mu sizce?
16 sene boyunca evliliğimi çok iyi götürdüğüme inanıyorum kendi adıma… İlişkide saygı ve sevgi olduğu sürece bir şekilde yürür. “Dışarıda bizi kavga ederken görmesinler” diye düşünmekten ziyade, “evimde de eşimle kavga etmeyeyim” diye düşünürüm. Kavgacı ya da saklayacak bir şeyleri olan bir insan değilim; ne yaşarsam yaşayayım tüm açıklığım ile yaşıyorum. Basın da aynı şekilde saygılı davranıyor artık bana. Aile hayatımı yıpratmayacak haberler olduğu sürece yazılanlara gülüp geçiyorum zaten.
ATIL KUTOĞLU
Atıl Kutoğlu zirveye nasıl yerleşti? Nasıl başladı bu serüven, nasıl ilerledi?
İstanbul Alman Lisesi’nde öğrenciyken daha ortaokuldayken çizdiğim tasarımların eskizlerini Vakko’nun kurucusu Vitali Hakko’ya göstermemle bu serüven başladı. Bana Vakko’nun kapılarını açan Bay Vitali’nin davetiyle okuldan arta kalan zamanlarda ve yaz tatilinde o zamanlar Vakko’nun baş stilisti olan Necla Seyhun’un yanında çalışma imkanım oldu. Sonra Alman Lisesi’nde çizdiğim modelleri sınıf ve okul arkadaşlarımın diktirmesiyle birlikte, yıl sonunda modayı sanat ve kültür boyutuyla işleyen defileler düzenledim. Sonra bir yaz da Beymen’de staj yaptım. İşletme tahsili için Viyana’ya gittiğimde dönemin Belediye Başkanı Dr. Helmut Zilk’e tramvayda rastladım ve kendisinden yardım istedim. Viyana Belediyesi’nin desteğiyle Wirtschaftsuniversitaet’te yani Viyana Ekonomi Üniversitesi’nde Modeexposition Istanbul adında, İstanbul’un tarihçesini modayla anlattığımız, Avusturya’daki ilk defilemi düzenledim. Bu defile basında yer aldı ve bundan bir yıl sonra da Viyana Türkiye Büyükelçiliği’nde “A Turkish Flair” defilemi sergiledim.
Sonra üniversite tahsilimi bitirip atölyemi açtım. Ardından Münih’te “en iyi genç moda tasarımcısı” ödülünü aldım ve Düsseldorf’ta fuarlara katılıp defileler düzenledim. “Avusturya’nın En İyi Modacısı” ödülüne defalarca layık görüldükten sonra, Paris’te sergilediğim koleksiyonuma New York Times moda yazarı Bernadine Morris’in geniş yer vermesi üzerine, koleksiyonumu ve valizlerimi toplayıp New York’un yolunu tuttum ve koleksiyonumla ABD’nin en ünlü mağaza zincirlerine girdim. 1999-2008 yılları arasında New York Moda Haftası’nda düzenli olarak yılda iki kez koleksiyonlarımı sergiledim. New York Times, Washington Post, Women’s Wear Daily, Vogue, Daily Telegraph, Frankfurter Allgemeine gibi ABD’nin ve dünyanın saygın medya organlarında koleksiyonumla ilgili övgü dolu haberler yer aldı. 2014 yılında Avusturya Devleti’nin en yüksek liyakat nişanı “Goldenes Ehrenzeichen” Avusturya Cumhurbaşkanı’nın imzasıyla ve Kültür Bakanı tarafından bana takdim edildi.
Bunların arkasından İstanbul’daki mağazam geldi. Geçtiğimiz yaz sonu da Viyana’nın tam merkezinde, Valentino, Armani, Dsquared markalarına 15-20 metre mesafede iki yeni butik daha açtık. Şu an birçok ünlü bizden giyiniyor.
Modacılara Türkiye’de ve yurt dışında verilen değeri karşılaştırmanızı istesek…
Avrupa’da ve Amerika’da yaratıcı insanlara, mesleklere çok değer verillir. Hele Avusturya’da sanatçı deyince akan sular durur. Buna moda tasarımcıları da dahil. O yüzden ilk gittiğim günden itibaren bana herkes büyük sevgiyle ve saygıyla yaklaştı orada. Üniversitede okurken diğer öğrenciler, profesörler hatta okulun rektörü, hepsi her zaman çok değer verdi. Komşularım, çalışanlarım da öyle… İlk günden beri tüm çalışmalarımı basın da çok önemsedi. Ve Türk olmama rağmen hemen hemen hiçbir önyargıyla karşılaşmadım, aksine her merciden destek gördüm. Türkiye’de de bu durum şimdi olumlu yönde değişti; eskiden moda ve tasarım önemsenmeyen mesleklerdi ama son 10-15 yıldır moda ve marka bilinci gelişti insanlarımızda, devletimizde bu yönde önemli adımlar atıldı.
Tasarımlarınızın ilham kaynağı neler oluyor?
Koleksiyonlarımı hazırlarken, belki de uzun yıllar Türkiye’den uzakta yaşadığım için, bizim kültürümüzden, Türkiye’den esintiler, bu toprakların mozaiğinden aldığım ilham ağır basıyor genellikle. Fakat aynı zamanda Viyana’dan Avusturya sanatının 20. yüzyılın başlarındaki altın döneminden de de ilham alıyorum. Bazen bir modern sanat sergisi veya izlediğim bir film de beni etkiliyor ve bu etkileşimi kreasyonlarıma aktarıyorum. Yine de her zaman Türk kültüründeki öğeler, Osmanlı, Selçuklu ve Bizans benim için sonsuz ilham kaynağı… Bazen yabancı modacılar dahi İstanbul’a gelip bizden esintileri kreasyonlarına taşıyor.
Türkiye’de veya yurt dışında tasarımlarınızı üzerinde görmeyi hayal ettiğiniz isimler var mı?
Dünyada birçok ünlü benim kreasyonlarımdan giydi; Jessica Alba, Catherine Zeta-Jones, Naomi Campbell, Elizabeth Jagger, Viktor Lazlo gibi isimler var bunların arasında. Giydirmek isteyeceğim ünlüler arasında ise; Emma Stone, Gigi Hadid, Rihanna ve Cindy Crawford’un kızı Kaia Gerber ile Julianne Moore var.
Atıl Kutoğlu çizgisini nasıl özetlersiniz?
Etnik lüksü, modern, çarpıcı ama sade ve modası geçmeyen çizgilerle buluşturan tasarımlar olarak özetleyebilirim.
Bir ayağı her zaman Viyana’da olan biri olarak Türk kadınlarının marka bağımlılığını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu aslında güzel bir şey. Modayı takip etmek, güncelliği, trendleri kendinde uygulamak, markaların yeniliklerinden haberdar olmak ve onlardan giyinmek… Fakat tabii ki belli bir tarz dahilinde olmalı. Yani belli bir stili temsil eden markaların etrafında dolaşılmalı. Yanlış olan bir gün çok bohem sanatçı havasında genç bir markadan, başka bir gün vamp aşırı seksi bir markadan, başka bir zamansa, klasik anneannevari bir markadan giyiniyor olmak.
İş hayatı dışında özel hayatındaki Atıl Kutoğlu’nu dinleyelim biraz da…
Özel hayatımda sade, herkes gibi biriyim, Viyana’da veya İstanbul’da arkadaşlarımla buluşmaktan keyif alan, sinemaya giden, bazen bir kafede laptop başında 1-2 saat vakit geçirebilen biriyim. Hafta sonları aileme, en yakınlarıma zaman ayıran ama devamlı bir seyahat modunda olan, tek derdi spora pek zaman ayıramamak olan normal bir vatandaşım. Nerede olursam olayım müze ve sergi gezmek en büyük hobilerimden. Fakat genelde işimle yatıp işiyle kalkan biriyim.
İlhamla beslenen bir meslek sahibi olarak yaratıcılığınızın her zaman zirvede olması için hayatınızda mutlaka var olması gereken duygu nedir?
Özgürlük hissi belki… Aslında bilemiyorum, doğrusu hiç etüd etmedim böyle bir şeyi… Şu anki yaşam tarzımda yaratıcılığım gayet normal ve iyi devam ediyor. Belki sınırlamalar müdahaleler olsa, bu kadar keyifle koleksiyonlar, kreasyonlar hazırlayamazdım..
Aşk mesela olmazsa olmaz mıdır?
Benim için en büyük aşk moda, yani mesleğim. Hem yaratıcılık hem güncellik; zamanı hissetme, modernite ve geleceğe dair bir şeyler yaratma…
Bir sanatçının hayalleri asla bitmez, hedefleri hep daha ileri gitmektir. Size bugünkü hedef ve hayallerinizi sorarsak neler anlatırsınız bize?
Başarının ve ilerlemenin sonu yok bana göre… Daima daha iyisi daha yükseği var hedeflerin… Benim de en büyük hedefim tabii ki markamı daha da büyütmek. Şu an Almanya’da Atıl Kutoğlu mağazaları açmak için ciddi teklifler var, onları değerlendiriyoruz. Bir de kozmetik konusunda yeni adımlarımız olacak.
Atıl Kutoğlu markasının yurt dışında bu kadar başarılı olmasının sırrı ne?
Sanırım etnik motifleri, modernize ederek Avrupalı, Amerikalı modaseverlere sunuyor olmam. Yani Türk ve Osmanlı esintilerini cool bir çizgiyle onlara sunarak şık, çarpıcı ama giyilebilir tasarımlar yapıyor olmam. Sanırım sırrım bunlar. Bir de markamın arkasında bizzat duruyor olmam, çok ön plana çıkmasam da markamın her hareketini ve pozisyonlanmasını kontrol ederim.
“İşte bu bir Kutoğlu kreasyonu” dedirten inanılmaz motifler ve renkler kullanıyorsunuz. Bu tasarımları yaparken yaratıcılığınızı nasıl besliyorsunuz?
Başta Türk kültürü ve ülkemizin zengin kültür mozaiği olmak üzere, bazen Avusturya’nın 20. yüzyılın başındaki altın döneminden, Klimt’ten, Schiele’den de ilham alıyorum. Fakat tüm bunları bazen modern sanat, bazense izlediğim eski bir filmden etkilenmişsem, onlarla melanje ediyorum ve ortaya yeni kreasyonlarım çıkıyor.
Peki ya kullandığınız kumaşlar?
Kumaşlarımı Paris’teki Premiere Vision Kumaş Fuarı üzerinden dünyanın önde gelen kumaş üreticilerine sipariş ediyorum. Ama Türkiye’de de, özellikle Bursa’dan önemli kumaş devleri bize kumaş üretiyorlar. İpeker, Ezgi ve İlay birlikte çalıştığımız firmalar.