Buram Buram Pozitif Yayan Bir Yönetici
Sheraton Hotel & Convention Center’ın başarılı Genel Müdürü Jacques Chevasson ile Türk hanımlarına da övgüler gönderdiği MAG’a özel keyifli bir sabah söyleşisi gerçekleştirdik.
Oldukça kapalı bir havada, biraz dalgın beklerken Jacques Chevasson enerjisi ve güler yüzü ile içeri giriyor ve birden mekanın havasını değiştiriyor… Sanırım hayatımda tanıdığım en güler yüzlü Fransız diye geçirmeden edemiyorum içimden. Hemen sohbete başlayıp, konudan konuya atlıyoruz. Kendisi ile konuşmak o kadar keyifli ki; röportaj bitmesin diye bakıyorum aslında. Yoğun temposu nedeniyle MAG’a özel olarak ayırdığı bu sabah kahvesi için kendisine teşekkür ediyorum ama kahkaha dolu bir Pazartesi sabahı olduğu için de ayrıca teşekkürlerimi sunuyorum.
Türkiye’de yaşamak nasıl bir duygu sizin için? Bununla başlamak isterim sohbetimize…
Jacques Chevasson: Harika, eşsiz… İlk kez, on sene önce ziyaret amaçlı gelmiştim. Şimdi ise bir yıla yakın oldu, burada yaşıyorum. Ve çalışma hayatım oldukça yoğun olarak devam ediyor. Ama çok seviyorum, Türkiye’yi. Türk hanımları çok hoş ve çok zarifler (gülüyoruz). Ben on dokuza yakın ülke gezdim, kariyerim boyunca neredeyse her kıtada bulundum. İnsanlarla tanışmak, farklı ülkelerle farklı etkileşimler içinde bulunmak, kültür alışverişleri… Bunlar gibisi olamaz…
İlk ziyaretiniz nereye oldu, Türkiye’de?
J.C: İstanbul ve Kapadokya.
Kapadokya ne hissettirdi size? Benim de yeryüzündeki en sevdiğim yerlerden bir tanesidir.
J.C: Doğal oluşumlar ve bu doğal oluşumlar arkasındaki hayat, süreçler ve tarihi o kadar inanılmaz ki bir başka hissettiriyor insana. Bir de Grand Canyon beni buna benzer şekilde etkiler mesela.
Peki, İstanbul?
J.C: Boğaz’ı çok seviyorum, aynı şekilde eşim de öyle…
Eşiniz ile Ankara’da neler yaparsınız genelde?
J.C: Aslında çocuklarım ve torunlarım ile birlikte geniş bir aileyiz ama herkes dünyanın değişik yerlerine dağılmış durumda. Biz de eşimle birlikte ve baş başa zaman geçirmenin keyfini çıkartıyoruz biraz. Ankara’nın sakin ve huzurlu tarafını seviyoruz. İş tempom oldukça yoğun geçtiği için büyük bir dinlenme oluyor bana. Ama sürekli uyarı alıyorum eşimden; “Dikkat et, bak Türk hanımları çok güzeller” diye (gülüyor). Böyle şakalaşmalarımız olmuyor değil yani.
Böyle düşünülmesi mutluluk verici… Peki, neden desem?
J.C: Zarafet ve bu zarafeti nasıl kullanacağının bilme sanatı. Mesela siz.
Haftaya iyi başlamak böyle olsa gerek… Oldukça hoş bir sabah…
J.C: Şimdi bakın, sabah erken bir saat… Bu kadar şık, zarif ve kendine yakışanı bilerek hazırlanmış bir gazeteci ile sohbet etmek ne kadar güzel. Bunlar önemli şeyler, bence… Ayrıca başarılı olduğunuz hemen anlaşılıyor. Tokalaşmanız, özgüveniniz; bir genel müdür olarak değerlendirsem mesela bunları düşünürdüm.
Peki; Türklerle çalışmak genel olarak nasıl sizce, nasıl değerlendirirsiniz?
J.C: Çok seviyorum. Bu kadar zeki ve zekanın farkında olunması çok önemli bir özellik. Neden derseniz; zeki olup da bunu pratiğe dökememek en kötüsüdür. Türklerle çalışırken meslektaşlarım olsun, en alttan en üste kadar yardımcı ve kadrom olsun, hem zeki hem pratikler. İnanın çok memnunum ve çok rahat ediyorum. Ama bir genel müdür olarak insanlar ile verimli çalışabilme gibi bir özelliğim de var; yani bu biraz da biz üst düzeydekilere bağlı bir durum.
Ben de onu söyleyecektim aslında, çünkü sizin pozitif enerjiniz ve olumlu motivasyonunuz mutlaka bunu daha da arttırıyordur. Ben sizinle çalışsam çok severek ve isteyerek yapardım işimi, bu kesin…
J.C: İnsanlarla iletişim kurma yeteneğim oldukça iyidir. Evet, bu çok önemli bir nokta bence de. Çalışma ortamlarım hep başarılı ve verimli olmuştur. Bunun hediyesini de işletmenizin iyi gidişatından alıyorsunuz zaten.
Sheraton, Ankara için büyük prestij taşıyan bir yer. Hatta ben neredeyse her hafta sonu bir düğüne katılmak için buradayım diyebilirim…
J.C: Ah evet, sosyal olayları ben de çok seviyorum gerçekten. Ayrıca önemli sergi ve aktivitelerimiz de oluyor, yani sosyal olarak birçok faaliyetimiz var. Ayrıca yabancı turist ve yabancı şirketlerin konferans sayısı da oldukça arttı diyebilirim. Bu da çeşitli inovasyonlarımıza ve yeniliklerimize borçlu olduğumuz bir durum. Ben yeniliği çok severim. Hep daha renkli, hep daha yeni istiyorum her şeyi.
Etrafa çok pozitif bir enerji yayıyorsunuz, bu bir genel müdürde sık rastlanan bir durum mu sizce?
J.C: (gülüyor) Aslında çok disiplinliyimdir. Disiplini çok severim, iş ortamının en büyük şartı ama tabi bu demek değil ki sıkıcı ve sert bir ortam olsun. En basitinden bir örnek… Mesela artık Amerika’da Bill Gates ile birlikte öyle bir akım başladı ki son derece rahat ve spor kıyafetlerle işe gidiliyor. Gün geçtikçe sayısı artan bir akım bu. Kravatsız! Bu aslında çok alışılmamış bir durum, değil mi? Ama olay nedir? Herkes işini en iyi şekilde yaptığı için kıyafetin bir önemi yok. Yani asıl disiplin başka noktalarda, önemli noktalarda… Söylemek istediğim o ki; önemli olan işini en iyi şekilde yapmak. Her ne yapıyorsan yap, ama en iyi şekilde yap.
Ben bu akımı pek sevmiyorum aslında. Mesela size kravat çok yakışmış!
J.C: (gülüyoruz) Teşekkür ederim, çok naziksiniz. Ben de seviyorum aslında resmi kıyafetlerimi, emeklilik dönemine az kalmış birisi olarak çok özleyeceğim sanırım.
Biz, sizi daha uzun yıllar ülkemizde görmek isterdik aslında…
J.C: Yakın bir gelecekte diyelim ben de emekliye ayrılmak istiyorum. Avrupa’da güney olabilir, yeni bir hayata başlamak istiyorum. Biraz çocuklarım ve torunlarımla zaman geçirmek istiyorum. Ama tabi bugün çok farklı… Bir genel müdür olarak her gün aynı şevk ve sevgi ile çalışanlarımın ve işlerimin başında yenilikler ve değişimlerle buradayım.
Biz de MAG Ailesi olarak, güzel sohbetiniz için bir kez daha teşekkür ederiz. Aktivitelerimizde de sizinle beraber olmayı diliyoruz.
J.C: Derginizi çok beğeniyorum. Başarılar diliyorum ve sevgilerimi yolluyorum.
Röportaj: Beril AKÇAY