Prof. Dr. Uğur Coşkun Çocukluk Alışkanlıklarının Yetişkinliğe Etkisi
Çevresel faktörler ve genetik tarama testlerinden de bahseden İç Hastalıkları ve Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Uğur Coşkun; çocuklukta edinilen beslenme, uyku ve aktivite alışkanlıklarının yetişkinlikteki sağlığa etkilerini ele alıyor…
Yetişkinlikte sağlıklı bir bedene sahip olmanın temeli bazen de çocukluk alışkanlıklarına dayanabiliyor. Çocukluktaki beslenme alışkanlıklarının kişinin yetişkin sağlığına nasıl etki ettiğini örneklerle anlatır mısınız?
Sağlıklı beslenme, çocuklarda büyüme ve gelişmenin desteklenmesi için en önemli faktörlerden biridir. Yemek yeme alışkanlığının kazanılması çocukların gelişim sürecinin bir parçasıdır. Bu alışkanlık, ebeveynlerin rehberliğinde zamanla kazanılır. Her ne kadar anne ve baba bu konuda titiz davransa da bazen çocuğun bulunduğu çevre de beslenme alışkanlıklarını etkileyebilir. Özellikle okul çağında okul ortamından ve arkadaşlardan etkilenerek abur cubur gibi şekerli gıdalarla tanışılması çocuğun beslenme alışkanlıklarını değiştirebilir. Çocukluk döneminde edinilen yanlış beslenme alışkanlıkları ise ilerleyen dönemlerde obezite başta olmak üzere kalp hastalıkları, diyabet, hipertansiyon, gibi önemli sağlık sorunlarına yol açabilir. Çocuklarda sağlıklı beslenmenin temelinde; besinlerde çeşitliliğin sağlanması, liften zengin besinlere yer verilmesi, vitamin ve minerallerin yeterli düzeyde alınması ve paketli gıda tüketimine bağlı olarak fazla kalori alımının azaltılması yer alır.
Çocukluk çağındaki aşırı kilo ya da obezitenin yetişkin sağlığı üzerindeki riskleri nelerdir?
Son yıllarda yapılan araştırmalar, çocukluk çağı obezitesinde dünya genelinde artış yaşandığını göstermektedir. Son otuz yılda obezite, iki ila beş yaş ve on iki ila on dokuz yaş arasında iki kat, altı ila on bir yaş arasında ise üç kat artış göstermiş ve tüm yaş gruplarında da hızla yükselmeye devam etmektedir. Toplumdaki sosyoekonomik değişimin etkisiyle yeme içme alışkanlıklarında eskiye göre büyük farklılıklar mevcuttur. Yaygın fast food ürünlerinin, şekerli içeceklerin, besin değeri olmayan paketli ürünlerin tüketimini ve hareketsiz yaşamı, çocuk yaşta görülen fazla kilo ve obezitenin nedenleri arasında sayabiliriz. Gelişme çağında yeterli ve dengeli beslenmenin olmaması, çocukluktan itibaren sağlık açısından olumsuz bir tablo çizmektedir. Tabii bu durum devam ederse yetişkinlikte de sağlık açısından önemli riskler meydana getirebilir. Yapılan bir çalışmadaki veriler, çocukluk çağında obez olanların yüzde otuzunun yetişkinlik döneminde de obez olabileceği yönündedir. Obezite, yani vücuttaki aşırı yağ dokusu birikimi; diyabet, hipertansiyon, hiperkolesterol, koroner kalp hastalıkları gibi kronik rahatsızlıktan tutun da depresyon gibi psikiyatrik sorunlara kadar geniş bir kümeyi kapsayan sağlık riski yaratabilmektedir.
Bu konuda sağlıklı uyku alışkanlıklarının önemine de değinir misiniz?
Yeterli ve kaliteli bir uyku; bebeklikten yetişkinliğe, yaşamın her döneminde kişinin sağlığını koruması için oldukça önemlidir. Uykuda; bilişsel, ruhsal ve zihinsel sağlığın işleyişi ve korunması ile kardiyovasküler ve metabolik işlevlerin çalışması düzenlenir. Çocukluk çağında uyku, hem zihinsel hem de fiziksel gelişim üzerindeki etkisi nedeniyle çok daha fazla önem kazanmaktadır. Çocuklarda uykuyu, bedensel bir yenilenme ve bedeni yeni güne şarj etme zamanı olarak tanımlayabiliriz. Ayrıca çocuğun gün boyunca öğrendiği bilgiler uykuda kalıcı hafızaya aktarılarak öğrenme süreci tamamlanmış olur. Derin uyku dediğimiz non-REM evresinde vücudun enerjisi geri kazanılır; büyüme ve onarım gerçekleşir, önemli büyüme ve gelişme hormonları salınır. Uyku sorunu yaşayan çocuklarda, bağışıklık sistemi baskılanabilir, ruh hali ve yeme davranışları olumsuz etkilenebilir. Ayrıca okul başarısını da düşürebilir.
Yapılan çalışmalar yetişkinlikte de uykunun önemini vurguluyor: Yeterli ve kaliteli uyuyan bireylerde daha iyi bellek ve bilişsel performans görülüyor. Dahası, iyi bir uyku daha az kalori almaya yardımcı olup kilo kontrolüne de destek sağlıyor. Bunun yanı sıra; fiziksel performansın artması, duygusal ve sosyal zekânın iyileşmesi, depresyonun önlenmesi, inflamasyon riskinin düşmesi, bağışıklık sisteminin desteklenmesi ve kalp hastalıkları riskinin azalması gibi pek çok olumlu durum, uyku ile bağlantılıdır.
Peki, fiziksel aktivite ve çevresel faktörlerin kanser üzerindeki etkileri neler?
Fiziksel olarak aktif bir yaşam şekline sahip olmanın faydaları saymakla bitmez. Düzenli fiziksel aktivite yapmanın kalbi güçlendirdiğini, kalp krizi ge-çirme riskini azalttığını, kas ve kemik kütlesini koruduğunu, beyin sağlığını ve gelişimini desteklediğini, ruh sağlığını koruduğunu, olumlu düşünebilme ve stresle başa çıkabilme yeteneğini geliştirdiğini söyleyebiliriz. Fiziksel aktivitenin kansere karşı koruyucu etkisini de bu özellikler arasında saymak mümkün. Özellikle, düzenli fiziksel aktivite yaparak oluşma riskini azaltabileceğimiz bazı kanser türleri var. Bu kanserler arasında meme, rahim, kolon, karaciğer ve böbrek kanserlerini sayabiliriz.
Dünya Sağlık Örgütü, kanserlerin yüzde sekseninin mesleki veya çevresel etmenlere bağlı olabileceğini tahmin etmektedir. Çok sayıda çevresel faktör, kanser riskini arttırabilir. Çevresel karsinojenleri mikrorganizmalar, maruz kalınan radyasyonlar veya elektromanyetik alanlar ve kimyasallar olarak gruplandırabiliriz. Her yıl, olası toksik etkileri yeterince incelenmeden yeni kimyasal maddeler sentez edilmektedir. Kimyasalların kanser gelişimindeki zararlı etkileri; kimyasal maddenin dozuna, kimyasal bileşiğin gücüne, o kimyasala ne kadar süre maruz kalındığına ve kişinin genel sağlık durumuna göre de değişmektedir. Uygun ortamda saklanmamış bazı besinlerde oluşan aflatoksinler kansere neden olabilir. Midede görülen helikobakter pilori veya safra kesesinde oluşan bazı parazitler viral kaynaklı çevresel karsinojenlere örnek olarak verilebilir. Tabii tütün kullanımını da kanser açısından önemli bir çevresel faktör olarak sayabiliriz.
Giderek yaygınlaşan genetik tarama testleri pek çok soruya cevap buluyor. Bu testlerle hangi tür kanserler tespit edilebiliyor? Testlerin tedavi sürecine katkısı nasıl oluyor?
Genetik tarama testleri, genetik hastalıkların nedeni ve aileden gelip gelmediğini anlamak için uygulanmaktadır. Organizmaya ilişkin bilgilerin depolanmasını sağlayan her bir genin görevi birbirinden farklıdır. Normal durumlarda her hücrede kırk altı adet kromozom bulunur. Bu kromozomların yirmi üç adedi anneden, yirmi üç adedi babadan gelir. Bazı özel durumlarda genin kopyalanması sırasında düzgün çalışmasını engelleyen mutasyonlar oluşabilir. Ailesel kanser öyküsü olan kişilerde mutlaka genetik danışmanlık alınmalıdır. Ailesel meme kanseri, bağırsak kanseri ya da mide kanseri olan kişilerin genetik analizler sonrası tarama programlarına alınması gerekebilir. BRCA-1 ve BRCA-2 testleri artık günümüzde kolaylıkla yapılabilmektedir. Bu mutasyonu olanlarda meme, yumurtalık, rahim kanseri başta olmak üzere bazı kanserlerde artmış risk bulunmaktadır. Bu durumda olan kişilerde bazen koruyucu amaçlı göğüslerin ya da yumurtalıkların cerrahi olarak çıkarılması önerilebilmektedir.
Özellikle son yıllarda genetik tarama testleri, kanser tedavisinde önemli bir farklılık yaratarak hedefe yönelik spesifik olarak uygulanacak tedavi ajanlarının belirlenmesinde kullanılmaktadır. Genetik testlerle kişinin ilerleyen dönemlerde farklı kanserlere yakalanma riski belirlenerek gerekli önlemler alınabilmektedir. Mutasyon pozitif saptanması durumunda genetik danışmanlık verilerek, riskli hastalar koruyucu cerrahi ya da medikal tedavilere yönlendirilmektedir. Bunun dışında genetik testler kalıtsal olmayan kanser türlerinde, örneğin akciğer tümörü gibi olgularda, biyopsi ya da ameliyatla kitlenin alınması sonrasında gen profillemesi ile hastalığın hızlı, yavaş veya agresif seyrinin önceden bilinerek takip edilmesini kolaylaştırır ve uygun tedavi seçilebilir