Oya Gökmen
Zekai Tahir Burak Hastanesi’nin başarılı doğum uzmanı Oya Gökmen ile üreme sağlığı, tüp bebek başta olmak üzere kadın hastalıkları ve doğum konusundaki çalışmaları üzerine güzel bir sohbet gerçekleştirdik.
Sizi tanıyabilir miyiz?
Oya Gökmen: Ben İstanbul doğumlu olup okul, meslek ve iş hayatı dolayısı ile Ankaralı olan bir kişiyim. TED koleji, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi mezunuyum. İhtisasımı Kadın Hastalıkları ve Doğum üzerine, Hacettepe Üniversitesi’nde tamamladım. 1975 yılı itibari ile Zekai Tahir Burak Kadın Sağlığı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde baş asistan olarak başladığım kariyer hayatım sırası ile baş asistanlık, şef yardımcılığı, klinik şefliği olarak devam ederken 1991 yılında başhekim olarak atandım. Ayrıca Türkiye’de kadın hastalıkları ve doğum alanında dışarıdan üniversite doçentliği unvanını 1984 yılında aldım. 1991 yılında Zekai Tahir Burak Kadın Sağlığı Eğitim ve Araştırma Hastanesine başhekim olarak atandıktan sonra hastanemizi Avrupa standartları içerisinde hizmet veren sistemlere kavuşturmak yolunda çeşitli atılımlarda bulunduk. Bunlardan ISO 9001 Kalite Standardı Belgesi Türkiye’de ilk olarak bir devlet hastanesi olarak ZTB’de gerçekleştirildi. Ayrıca Türkiye Kalite Derneği ile müşterek eğitim çalışmalarımız sonucunda Avrupa Mükemmellik Ödülü’nü kazanan ilk hastane olduk.
Tabii ki bunlar kolay olmadı. Hepsi büyük bir ekip çalışması ile gerçekleşti. Bu vesile ile derginiz aracılığı ile bu zorlu dönemde Türkiye’nin ilklerini başaran tüm ekip arkadaşlarımı şükran ve minnet ile anıyorum. Keza yine bu devirde Türkiye’nin en fazla bilimsel yayın yapan, doçent ve profesör yetiştiren bir müessese haline geldik. Ne mutludur ki yetiştirdiğimiz bu insanlar Türkiye’nin dört bir yanındaki eğitim ve araştırma hastanelerinde, üniversitelerde ve ZTB’de bu hizmeti kusursuz bir şekilde devam ettirmektedirler.
2001 – 2008 tarihleri arasında yürütmüş olduğum Özel Tüp Bebek Merkezi çalışmaları, 2008 yılında Giresun Üniversitesi’ne Profesör olarak atanmam vesilesi ile son buldu. Halen Giresun Üniversitesi’nde Tıp Fakültesi’nden Sorumlu Rektör Yardımcısı olarak görevimi sürdürmekteyim. Ülkemize ve gençlerimize layık bir tıp fakültesi ve hastane kurmak çabalarımız yoğun bir şekilde devam etmektedir.
Birçok vakıf ve dernekte aktif olarak görev alıyorsunuz. Hatta kurucusu olduklarınız da var. Bundan bahseder misiniz?
O.G: Dernek faaliyetlerim hiç durmadı. Zira inanıyorum ki hepimiz ülkemizin sorunlarına, sivil toplum kuruluşlarında görev alarak daha fazla çözüm üretebiliriz. Ben öncelikle kadın doğum alanında Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği’nin kurucu başkanlığını yaparak Türkiye’deki tüm kadın doğum hekimlerinin bir çatı altında toplanmasını sağlayarak Avrupa’da ve dünyada kendi alanımızda söz sahibi olmamızın yolunu açtım. Şu anda TJOD, 35’i aşkın şubesi ile Türkiye genelinde görev yapmakta ve ben halen Yönetim Kurulu Üyesi olarak dernek bünyesinde aktif olarak çalışmalarıma devam etmekteyim. Bunun dışında Türk Amerikan Kadın Derneği’nin üyesi olup, onun faaliyetlerine de katılmaktayım. Ama başka emek verdiğimiz bir kuruluş var; Tükal (Tüm Kadın Lobisi). 2005 yılında Ankara da iş sahibi her yaştan mesleğinde etkin kadınların kurduğu bir dernek olarak faaliyetine başladı. Ben bu derneğin Kurucu Üyesi ve Genel Sekreteri olarak görev yapmaktayım. Proje bazında engelliler, Doğu Anadolu’da genç kızların sorunları gibi çeşitli toplantılardan sonra Tükal Ankara ve İstanbul’da 1915 olaylarındaki gerçeklerin açığa çıkması için toplantılar tertip etti. Amaç, konuya vakıf kişilerle işbirliğine girerek kamuoyunu ve kadınlarımızı bilinçlendirmekti. Bu konudaki çalışmalarımız devam edecektir.
Sizi bu kadar sevilen ve başarılı yapan özelliğiniz, özellikleriniz sizce nedir?
O.G: Sorunuz için teşekkür ediyorum. Sevilmek ancak sevgi vermekle olur. Bende herkese aktarabileceğim bir pozitif enerji var. Eğrisi ile doğrusu ile bizim en önemli özelliğimiz sevgi üretebilmek ve bu sevgiyi paylaşabilmektir. Kişisel olarak sürekli bunun için çabalıyorum.
Ülkemizde, toplumumuzda, size en çok sorulan sorular nedir? Dünyada da böyle mi?
O.G: Ülkemizin en büyük sorunu yarınları yetiştiren kadınlarımızın okuryazar olamama eksikliğidir. Kendi eğitimi tamamlayamamış anneler evlatlarını tam donanımlı yetiştirmekte mutlaka zorlanacaklardır. İşte bu amaçla, devletimiz bir yandan, Sivil Toplum Örgütleri öbür yandan, bu sorunu mutlaka çözmeliyiz ve çözeceğiz.
Bebek sahibi olmak isteyenlere önerileriniz nelerdir?
O.G: Bebek sahibi olmak her çiftin hakkıdır. Üreme organlarımız ve tabiat devamlı olarak üremeye yönelik bir sistem içerisinde işlemektedirler. Ama tabii ki bakabileceğimiz sayıda bebek sahibi olmak önemlidir. Her aile bu kararı kendisi verecektir. Evlilik üzerinden bir yıl geçmiş ve çocuk sahibi olamamış çiftlerin birlikte doktora başvurmaları gereklidir. Ana tetkikler her çifte üreme organları, üreme kapasitesi, taşıyıcı kanallar ve hormonal dengeler yönünde araştırılıp sebebe yönelik tedaviler planlanmalıdır.
Tüp bebek konusunda ve bunlarla ilgili yanlış bilinenlerden bahseder misiniz?
O.G: Tüp bebek 1979 yılında İngiltere’de yumurta kanalı (tüpleri) tıkalı olan kişilerin çocuk sahibi olması için geliştirilen 20. yüzyılın en büyük buluşlarından birisidir. Daha sonraki senelerde erkek kısırlığının çözümünde de az sayıda sağlıklı spermlerin kullanılabilmesi amacı ile ortaya çıkan mikro-enjeksiyon yöntemi başarıyı arttırmıştır. Bu şekilde bebek sahibi olma umutları sıfır olan çiftlerde yüzde 30’lar seviyesinde eve bebek götürme oranı sağlanabilmiştir. Tüp bebekteki yöntemine yönelik en yanlış bilgi, kliniklerin verdiği hamilelik yüzdelerine aldanmaktır. Zira önemli olan hamilelik yüzdesi değil, kaç çiftin evlerine sağlıklı bebekler ile beraber döndüğünün yüzdesinin tanımlanmasıdır. Ayrıca ilk denemede, hamilelik gerçekleşmese de, denemeye sabırla devam etmek başarıyı arttırmaktadır. Devletimiz, iki denemenin masraflarını karşılayarak çiftlere ekonomik yönden büyük bir destekte bulunmaktadır.
“İlk”leri gerçekleştiren bir doktor olarak da sizi biliyoruz. Bundan bahseder misiniz?
O.G: İlkleri gerçekleştirdiğim doğrudur. Ama bunlar sadece Türkiye için ilklerdir. Dünyadaki modern hastanecilik vizyonunu Türkiye’ye getirilmesinde çok emeğim olmuştur ama bugün açtığımız bu yolun Sağlık Bakanlığı normları olmaya başladığını görmekten gurur duymaktayım. Yani ameliyathanelerde hijyenik havalandırmayı ve partikül sayısının ölçülmesini sağlamak için geçirdiğim soruşturma boşa gitmemiştir. Keza kendi imkanlarımız ile kurduğumuz vakıf sayesinde Türkiye Kalite Derneği’nden aldığımız kalite eğitimleri ile açtığımız yol Sağlık Bakanlığı’mızın bünyesinde kurduğu Kalite Güvence Sistemleri Birimi ile tamamlanmıştır. Bugün tüm Türkiye’deki hastanelerde uygulandığını görmek şahsım adına en büyük ödüldür. 1990 yılında Sağlık Bakanlığı’na bağlı hastanemizde kurduğumuz Türkiye’nin ilk Tüp Bebek Merkezi verdiğimiz eğitim ve hizmet yönünden ülkemizdeki diğer eğitim merkezlerinin de tohumlarını atmıştır. İşte buda çok gurur vericidir.
Şu andaki hedefim ise Giresun Üniversitesi Tıp Fakültesi’dir. Bu konuda bütün birikim ve becerilerimi ortaya koyarak dünya standartlarında bir tıp fakültesi kurmayı öngörmekteyiz. Ümit ederim ki bir başka söyleşide orada ekip olarak başaracağımız sonuçları da sizinle paylaşmak nasip olur.