Samimi, Naif ve Duru Bir Güzel
Ekranlarda gördüğümüz günden beri sıcak tebessümü ve altın sarısı saçlarıyla olduğu kadar yer aldığı projelerdeki başarılı oyunculuğuyla da dikkatleri çekmeyi başaran, son dizisi Ufak Tefek Cinayetler ile çok daha büyük bir kitleye ulaşan son dönemlerin aranan yüzü güzel Oyuncu Bade İşcil ile hayatındaki dönüm noktalarını, hayat verdiği karakterlerle olan ilişkisini, güzellik sırlarını, özel hayatını ve çok daha fazlasını konuştuğumuz oldukça samimi bir röportaj gerçekleştirdik…
Sizi hiç tanımayan birine kendinizi nasıl anlatırdınız?
Samimi, dürüst, vicdanlı olduğumu düşünüyorum… Yani böyle toz pembe demeyeyim. Tabii ki benim de herkese uymayan, doğru bildiğim yanlışlarım vardır ama olabildiğince uyumlu ve anlayışlı olmaya çalışıyorum.
Ayakları yere basan ve gerçekçi bir insan mısınız yoksa uçlarda yaşayan bir hayalperest mi?
Ayakları yere basan bir kontrol delisiyim diyebilirim. Hatta ayaklarım yere olması gerektiğinden fazla basıyor bence. Yere saplanmış vaziyette diyebilirim ayaklar.
Moda tasarımı okurken oyuncu olmaya nasıl karar verdiniz? Bir dönüm noktası var mıydı sizin için?
Vardı tabii ki. Moda okurken bir arkadaşımın dekor programı sunmamı istemesiyle beraber o programdan sonra dizi teklifleri gelmeye başladı. Dizi teklifleri geldiğinde “Yapamayacağım, oyunculuğa dair bir ilgim, merakım veya eğitimim yok” deyip geri çevirmiştim fakat sonra yönetmen Andaç Haznedaroğlu’yla görüştüm. O, bende bir ışık gördüğünü söyledi ve ona güvenip sektöre girdim diyebilirim. Sonrasında da sevdiğim için devam ettim.
Kariyerinize baktığımızda başarılı projelerde yer aldığınızı ve yıldız isimlerle çalıştığınızı görüyoruz. “Ezel”, “Kuzey Güney”, “Ufak Tefek Cinayetler”… Hangi proje sizin için daha büyük önem taşıyor?
İnsanın beş parmağından yalnızca birini sevme gibi bir ayrıcalığı olmuyor. Seçtiğim işlerin hepsi benim için ayrı ayrı değerli. Her biri beni büyüttü, geliştirdi, değiştirdi, bana ayrı bir çevre ve vizyon kazandırdı. Hepsi başlı başına bir tecrübe. O yüzden hepsini ayrı ayrı seviyorum.
Kenan İmirzalıoğlu, Tuncel Kurtiz gibi isimlerle çalışma fırsatı buldunuz ve “Ezel” gibi efsane bir dizinin parçası oldunuz. O günlerden aklınızda kalan, unutamadığınız bir anı var mı?
Oyunculuğa başladım. (gülüyor) Allah rahmet eylesin öncelikle Tuncel Kurtiz sayesinde ve tabii ki Kenan İmirzalıoğlu ve diğer değerli oyuncu arkadaşlarım sayesinde, onlarla birlikte oynarken onların oyunculuğu karşısında, oynamanın ne olduğunu fark edip bir aydınlanma dönemi yaşadım. Ezel’in başlangıcı ayrı bir şeydi benim için, devam ederken ise oyunculuğun ne olduğunu aslında tamamen algıladığım zamandı.
Ünlü olmak ile ilgili sizi çok şaşırtan, kabul etmekte zorlandığınız, idare etmeye çalıştığınız bir şey var mı?
Bazen şöhretli ve tanınmış isimlerin canlandırdıkları rol gibi yaşadıkları düşüncesi oluşabiliyor. Oysaki herhangi bir dokunulmazlığımız veya olağanüstü bir hayatımız yok. Biz de normal insanlarız, yalnızca iş olarak oyunculuk yapıyoruz. Bize verilen görevleri yerine getiriyoruz, rolümüzü canlandırıyoruz. Tabii ki ekranda olduğumuz için saçımız başımız kıyafetimiz daha özenli, rolümüze göre uyum içinde olması sağlanıyor. Ama aslında hiçbir insanın diğer bir insandan farkı yok. Hepimiz bir anneden doğuyoruz, yeteneklerimize göre yönleniyoruz ya da yönlendiriliyoruz. Ama diyorsan ki bu algı seni yıpratıyor mu? Yıpratıyor değil belki ama bir birey olarak hata yapmamaya ve dikkatli yaşamaya çalışan biriyim zaten bir de gözleri üzerimde hissedince daha da dikkatli olmalıyım stresini yaşamıyorum da diyemem.
Dizi, sinema gibi sektörlerde kalıcı olabilmek için ne yapmak gerekiyor sizce? Siz neler yapıyorsunuz kalıcı olmak adına?
İstikrarlı bir şekilde kalıcı olmak odaklı değilim, tabii ki emeğimizin karşılığında bir sevgi görüyoruz ve ben de bu emeğin kalıcı olmasına özen gösteriyorum işlerimi, projelerimi seçerken. Projeleri iş olsun veya para kazanayım diye kabul etmiyorum. İçime sinen, inandığım projeleri seçmeye çalışıyorum.
Bir dizi bittiğinde karakterle yollarınızı nasıl ayırıyorsunuz? Ayrılık aşaması ne kadar sancılı oluyor?
İlk defa “Ufak Tefek Cinayetler” sezon ortasında biten işim oldu. Bunalım… (gülüyor). Projeler genelde yaz aylarında bittiği için kendinizi o tempoya alıştırıyorsunuz. “Ufak Tefek Cinayetler”deki Pelin’in bu kadar ara bir zamanda hayatımdan çıkması beklenmeyen ani bir kaza sonucu ölüm gibiydi. İşin şakası bu tabii. Fakat daha da yaşayabilir bir karakterdi, havada kaldı gibi hissettim. İçimde kaldı demek daha doğru belki de. Çok uzun süre beraber vakit geçirdiğiniz insanlarla ayrılıyorsunuz ve yeni projeler geliyor, onların yoğunluğu derken günlük hayatta da görüşmeleriniz azalıyor ekiple. Çok şükür ki çalıştığım ortamlardaki kimseyle sıkıntı yaşamadım hiçbir zaman.
Günün birinde canlandırmayı çok istediğiniz bir karakter var mı? Veya aynı projede yer almak istediğiniz bir sanatçı?
Anthony Hopkins. Aklıma ilk gelen isim bu. Ama ben ona erişir miyim bilemiyorum tabii. Çok fazla üzerine düşünmedim bunun ama bir hayalse bu, tabii ki Anthony Hopkins ilk sırada benim için. Canlandırmak istediğim karaktere gelince; çocukluğumda hayalim değildi aslında ama hani genelde çocuklar prenses, çizgi film karakteri olmak ister ya işte şu an çocuksu yanım böyle bir hayal kuruyor (gülüyor). Belki bir seslendirme yapabilirim bir animasyon filme ya da böyle bir proje teklif edilir… Neden olmasın?
Ufak Tefek Cinayetler, yayınlandığı dönemde ekranda çok büyük bir ses getirdi. Projeye dahil olma süreciniz nasıldı?
İtelediler beni (gülüyor), bir baskı oldu üzerimde. Yani şöyle aslında; doğum yaptıktan sonra oğlumla çok haşir neşir olduğum ve devamlı koalam gibi kucağımda gezdirdiğim için ondan kopmak hayal edemeyeceğim bir şeydi o dönem için. O yüzden teklif geldiğinde önce ajansım Gaye Sökmen bana söyledi böyle bir teklif var diye. Dizi çekebilecek ve o tempoya girebilecek durumda olmadığımı düşünüyordum. Çocuğum küçük, bana ihtiyacı var her an diye düşünüyordum. Fakat oğlumun da okula başlayacağı zamana denk geldi. Bir tek o taraftan bir nefes payım vardı. Okul zamanlarına denk gelirse, benim yokluğumu hissetmezse olabilir diye düşündük. Tabii sonrasında yavaş yavaş alıştık ikimiz de. Bir anda büyük bir ayrılık yaşamadan dengeli bir şekilde düzeni kurunca. Sağ olsun yapım şirketi (Ay Yapım) ailem gibi olduğu için o güvenli ortamda zaten her şey güzel gelişti.
Pelin Kaner ve Bade İşcil’in benzer yönleri var mıydı?
Aslında kadın olması dışında benzer yönlerimiz yok diyebilirim. Hayatta var olan o karakterlerin radikal bir şekilde belirginleştirilmiş yani altı çizilmiş halini ekrana taşıdık.
Bir ilişkide taviz vermeyeceğiniz konular neler?
Saygı… Kilit nokta bu. Genelde taviz veren bir insanım aslında ama taviz veremeyeceğim şey, kişisel alana müdahale oluyor. Karşılıklı olarak saygılı bir iletişimin olmasını isterim her türlü ilişkide.
Geriye dönüp baktığınızda kendi hikayenizin dönüm noktalarını nasıl tanımlarsınız?
Keskin… Kariyerimle alakalı şu olabilir; moda ve tekstil tasarımı okurken her ne kadar kariyerimle alakasız olmasa da oyunculuğa geçmek tabii ki en önemli dönüm noktalarımdan. Oyunculuk yaparken mesleğime ara verip bir evlilik yaptım… Bir anda birtakım şeylere karar verebiliyorum. Böyle bir çılgınlığım var diyebiliriz. Ezel, benim oyunculukla alakalı bakış açımı değiştiren bir projeydi dolayısıyla Ezel de bir dönüm noktasıydı. O projeden önce üniversitede okuduğum dönemde program sunmam ve orada oyunculuk teklifi gelmesi de aynı şekilde.
18 yaşındaki Bade’ye seslenecek olsaydınız neler söylemek isterdiniz?
“Kendini anlatmaya çalışma kim nasıl anlamak isterse o şekilde anlayacaktır, boşuna vakit harcama” derdim. Çünkü yaptığım şeylerden pişman değilim ama bazen boşa yorulmuşum dediğim çabalarım var hatırladığım.
Kendinizle anlaşamadığınız, zıt düştüğünüz zamanlar oluyor mu?
Çok empati kurabilen bir karakterim. Herkesi anlamaya çalışmaktan bazen gerçekten yoruluyorum. Dolayısıyla, bu durumu biraz değiştirebilsem daha iyi olurdu benim için.
Mayıs, annelerimizle ilişkilendirdiğimiz bir ay. Sizin annenizden aldığınız ve hayatınızın her anında yanınızda olan bir öğüt var mı?
Annelik çok zor bir görevmiş. Anne olduktan sonra daha da iyi anladım annemin ne kadar değerli olduğunu. Son dönemlerde bana sıkça söylediği bir şey var. “Hayatta her şey, her zaman istediğin gibi olmaz. Bu yüzden yarın için endişe duyma, hayat hiçbir zaman planladığın gibi olmayacak.” Şu an en çok kulağımda çınlayan ve benimle birlikte olan nasihati bu.
Hem başarılı bir oyuncu hem de iyi bir annesiniz. Anne olmak hayatınızda neleri değiştirdi? Bu tempoya nasıl ayak uyduruyorsunuz?
Zaten sorumluluk sahibi, ayakları yere basan bir karakterdim. Daha fazlası oldu bunun dozajında. Çocuğum için en iyisini yapmaya çalışıyorum ve bu yüzden kendimi yargıladığım zamanlar çok oluyor. Genel olarak kendimi çok eleştirir ve hatayı önce kendimde ararım zaten.
Oğlunuzun ismi Azur’u kim seçti? Anlamı nedir?
İsmini ben seçtim. Hamileliğimde Yunan Adaları’ndayken bir anda vahiy geldi gibi bir şey. Azur ne demek acaba diye araştırdım ve isim olarak çok kullanılmadığını keşfettim. “Mavi” anlamına geldiği için mavinin yeryüzü ve gökyüzünü kapsayan ve benim içimi rahatlatan bir renk oluşundan dolayı oğlumun ismini Azur koymayı istedim.
Şimdiki çocukların önünde gelecekteki mesleklerini seçmek için tonlarca opsiyon var. Azur oyuncu olmak isteseydi tepkiniz ne olurdu? Sizinle meslektaş olmasını ister miydiniz?
Azur, özgür olsun isterim. Kendi hayatı, istediği gibi yaşasın. Pişman olmayacağı, aklı başında ve yere sağlam basan bir şekilde hayat yaşasın. Ama macera da yaşasın tabii. Oyuncu da olabilir, diş hekimi de doktor da pilot da sporcu da… Her ne mesleği yapmak istiyorsa, ona ne keyif veriyorsa onu yapmasından yanayım. Kendi yeteneklerini kendi keşfetsin istiyorum.
Beraber yaparken en çok keyif aldığınız aktiviteler neler?
O kadar çok şey yapıyoruz ki… Herhalde birlikte olmamız, bizim en güzel aktivitemiz. Beraberken elimden geldiğince ona keyif verecek çalışmalar yapıyorum. Ama ben en çok onunla uyumayı ona sarılmayı seviyorum.
İstanbul’da size en çok keyif veren yer hangisi?
İstanbul Boğazı’nı ve tarihi yerleri çok seviyorum. Yaşanmışlıkları çok güzel İstanbul’un… Benim için İstanbul’un en güzel yeri Boğaz’ı…
Her zaman çok fit görünüyorsunuz. Özel olarak uyguladığınız bir beslenme programı veya kür var mı?
Bilmem, genetik aslında. Tabii dikkat etmeye ve dengeli ve düzenli beslenmeye çalışıyorum. Akşam yemeğini erken yiyorum zaten. Saat 6 olduğunda ben alarm kurulmuş gibi çok fazla acıkıyorum. Dediğim gibi çok düzenli bir şekilde besleniyorum. Sabah kahvaltısını çok güzel yiyorum, öğle yemeklerini biraz daha atıştırmalık gibi geçiriyorum. Devamlı metabolizmamı çalıştıracak gıdalar tüketmeye çalışıyorum. Sindirebileceğim şekilde, sindirebileceğim kadarını yiyorum. Hareketle de bunu destekliyorum. Zaten çok koşuşturan aktif bir karakterim. Eskiden evet şu sporu yapıyorum, bunu yapıyorum diyebilirdim ama şu an çocuk, çalışmak ve biraz da dikkat edince böyle oluyor sanırım.
Stilinizi nasıl yorumluyorsunuz? Dolabınızdan eksik etmediğiniz parçalar var mı?
Benim dolabımda yok yok yani (gülüyor). Hepsini seviyorum hepsi olmazsa olmazım. Stilimi aslında son dönemde içime sinen, giymekten keyif aldığım daha böyle İngiliz tarzı gibi adlandırabilirim.
Kışın blazer bir ceket ve kumaş pantolonları sıkça tercih ederken yazın en sevdiğim şey özgür ve rahat incecik tiril tiril elbiseler… Kat kat giyinmeyi çok sevmiyorum ama mevsimler dolayısıyla artık hep lahana gibi giyiniyoruz.
Yıllardır sizi capcanlı sarı saçlarınızla izliyoruz. Sizi etkileyen bir proje teklifi gelse esmer olarak görebilir miyiz sizi?
Babamın sarı kızı olduğum için ona danışmam lazım… Şaka bir yana eğer heyecanlanırsam ve değeceğini düşünürsem öyle bir çılgınlık yapabilirim diye düşünüyorum. Çünkü benim de içimde ukde kalacak bunca yıldır sarıyım… Bazen bir peruk görüyorum heyecanlanıp deniyorum mesela. Olabilir tabii neden olmasın. Bana da sürpriz olurdu.
Çekimlerden sonra ağır makyaja maruz kalan cildinizi rahatlatmak için neler yapıyorsunuz?
O bir sır… Yok yok, temiz tutmaya çalışıyorum diyelim. İçten ve dıştan cildi temiz tutmak şart. Asla makyajla yatmam ve makyajla uzun süre de duramam aslında. Tenime kozmetik olarak fondöten gibi ürünleri çok fazla kullanmamaya çalıştım bugüne kadar. Bir sorun varsa kapatıcıyla tamamlamaya çalışıyorum. O da biraz daha herhalde korudu cildimi. Doğrusu hep nefes almasını sağladım cildimin.
En çok hangi makyaj malzemesine ya da bakım ürününe para harcıyorsunuz?
Kozmetik canavarıyım diyebilirim. Mesleğim gereği seviyorum, rengarenkler çünkü. Sürmesem dahi alıyorum. Makyajımı kendim yapmayı da seviyorum. Şöyle söyleyeyim bir mağaza açabilirim evimdeki kozmetik ürünleriyle.
Gelecekle ilgili herhangi bir projeniz var mı? Mesela oyuncu olmasaydım şu olurdum dediğiniz veya ileride yapmayı istediğiniz?
Yemek… Gerçekten yemek yapmayı çok seviyorum. Yemekle ilgili bir şey yapabilirdim. Bunu da çocuğum olduğunda ve beslenme düzenimi oturttuğumda anladım diyebilirim. Yemek yapmanın bana da iyi geldiğini hissettiğim için ve tadan insanlardan olumlu geri dönüşler aldığım için yemekle alakalı bir şeyler yapmak isterdim. Bana keyif veren bir şey olduğunu söyleyebilirim.
Bir sonraki dönemde sizi nerelerde, hangi işlerde göreceğiz? Yeni projeleriniz var mı?
Şimdilik bir proje yok fakat yeni sezonda yaparım diye düşünüyorum. Yine de dediğim gibi beni çok heyecanlandıran bir iş olursa o zaman tamam derim.
Sizi dizi mi daha çok heyecanlandırıyor sinema mı?
Tolgahan Sayışman’la bir sinema filmi çekmiştim, çok keyifliydi. Azur dünyaya geldikten sonra yaptığım ilk işti. Azur’la daha çok vakit geçirebileyim diye de yalnızca geceleri çektiğimiz bir filmdi. Sadece gece çalıştığım için hiç uyumuyordum. Gündüz Azur ile ilgileniyordum onu uyuttuktan sonra da çekime… Yani böyle zor diyebileceğim şartlar olmasına rağmen işin aslı sinema filmi çekmek çok keyifliydi. Diziye göre daha planlı, programlı ve düzenli. Bu yaz güzel bir proje olursa yeni bir film çekmek isterim. Ama tabii güzel bir proje olduğunda dizi de beni heyecanlandıran bir şey…
Her anne çocuğunun süper kahramanıdır ama Bade İşcil bir süper kahraman olmak istese hangisi olurdu?
Anneyim işte, bundan süperi var mı? Her an her yere yetişme durumu bence süper kahramanlık. Çocuk doğuran her kadın süper kahraman bence. Bu ay zaten annelerimize özel bir ay. Bu yüzden bu kahramanlığı bütün annelerimize atfetmek isterim.
Son olarak Anneler Günü mesajınız var mı?
Anneler gerçek birer kahraman. Annelik öylesine kutsal bir şey ki… Çok saygı duyuyorum. Olabildiğince iyi bir anne olmaya çalışıyorum ve tüm anneleri sevgiyle kucaklıyor, ellerinden öpüyorum. n
Ayakkabı mı çanta mı?
Her ikisi de.
Fondöten mi BB Krem mi?
Mümkünse ikisine de ihtiyaç duymasam daha iyi.
Değişmez parfümünüz nedir?
J’adore.
En sevdiğiniz çiçek?
Lilyum.
Yağmur mu güneş mi?
Güneş.