Eğlenceli Karakteriyle Eda Dunisa Şölenci
“Güneşin Kızları”, “Aşk Ağlatır” ve “Şahsiyet” dizilerinden tanıdığımız Eda Dunisa Şölenci, merakla beklenen ve geçtiğimiz ay sinemalarda izleyiciyle buluşan “Şımarık” filminde karşımıza çıkıyor. Güzel oyuncu, filmin konusuna da değinerek, setlerde yaşadığı eğlenceli anları MAG Okurlarına anlatıyor.
Şımarık filminin konusunu henüz izlemeyenler için biraz anlatır mısınız? İzleyenleri neler bekliyor?
Seyircilerimizi, daha önce Türk sinemasında deneyimlemedikleri bir senaryo bekliyor bence. Ben bir Truman Show aşığı olarak, senaryoyu okurken filmde bazı benzer tatlarla karşılaşmaktan çok keyif aldım. Öyle ki, setin içine girince ve okumuş olduğum karakterler oyuncuların yetenekleriyle birleşince keyif katsayım daha da arttı.
Filmi “yetişkin bir yaşa gelmesine rağmen maddi ve manevi sorumluluklarını hâlâ kendi yerine getiremeyen, babasına bağımlı, empati yoksunu bir adamın kendi küçük oyun dünyasından gerçek hayata geçişinin, alışılagelmişin dışında eğlenceli hikâyesi” olarak özetleyebilirim.
Filmin çekimleri nasıl geçti, böylesine bir ekiple çalışmak nasıldı?
Sette diğer oyunculara kıyasla daha az zaman geçirmiş olsam da, sahneleri paylaştığım Erkan Kolçak Köstendil, Ahmet Mümtaz Taylan ve Ecem Özkaya sayesinde oldukça kaliteli vakit geçirdim. Diğer oyuncu arkadaşlarımın performanslarını izlerken ve onlarla zaman geçirirken çok güldüğümden, setim bitmesine rağmen sette kalmaya devam ettiğim birçok an oldu. Kısacası, biz çekerken çok eğlendik.
Filmde kendinizden kesitler buldunuz?
Kendimden pek fazla kesitler bulduğumu söyleyemeyeceğim, çünkü ben ailenin en çok sorumluluk sahibi olan çocuklarından biri olarak büyüdüm.
Şimdiye kadar, çalışmaktan en çok zevk aldığınız set ekibi hangisiydi?
Şahsiyet. Çalışmaktan en çok zevk aldığım, en çok öğrendiğim, en çok eğlendiğim ve en profesyonel bulduğum setti. Başta Onur Saylak olmak üzere dengeleri değiştiren isimlerle birlikte, kurulması çok zor ve sağlam bir dünya yarattılar. Büyük bir şansla ben de bu dünyanın bir parçası oldum.
Setlerde yaşadığınız en çılgın ve unutulmaz anı paylaşır mısınız?
Şahsiyet’in çekimlerinde Kartalkaya’da iki haftalık set programımız vardı. O kadar çok kar yağmıştı ki pencerelerden tek gördüğümüz beyaz ekranlardı. Kendi içimizde otelde mahsur kalmıştık ve benim bu bol enerjimi atabileceğim hiçbir alan yoktu. Gün sahnelerini yetiştirmeye çalıştığımız bir gün, kar motorlarının bizi sahneye getir-götür yaptığı sırada, sahnelerimin de bitmesiyle kar aracını kullanan kişi (gözlerimdeki eğlence ihtiyacımı görüp) bana kar motoruyla tur attırmayı teklif etti. Hızdan korkar mıyım diye sormasıyla, benim “Bas gaza abi!” demem ve bizim ışık hızıyla zirveye doğru yol almamız bir oldu. Aynı aracın o sırada Haluk Bilginer’i sete “acil bir şekilde” götürmesi gerektiğinin farkında değildik. Biz motor ile ufukta kaybolurken prodüksiyon ekibinin beni yakalamak için aracın peşinden koştuğu anları ve ecel terlerini, döndükten sonra öğrendim. İlk başta herkes için dehşet verici bir olay olsa da şimdi gülerek anlatacağımız bir hikâyeye dönüştü. Buradan Haluk Bilginer’e kocaman sarılıyorum.
Son olarak; bir röportajınızda, güzelliğe âşık birisi olduğunuzu söylemiştiniz. Sizce “güzellik” nedir?
Doğru söylemişim… Güzellik, bir varlığın kişide beğeni ve haz duygusunu uyandıran bir his; bir şeyin mükemmel olmasından çok, bize dokunabilme gücüdür bence.