© Copyright 2018 Mag Medya
Başa Dön

Son Havadisler

Son Havadisler

1.Lady Gaga Olmak!
Lady Gaga’nın Beyonce ile düet yaptığı “Telephone” şarkısının klibini izlediniz mi? Şarkının internette dolaşan orijinal videosu tam tamına 9
dakika 32 saniye. Madonna başta olmak üzere Jennifer Lopez, Pink, Christina Aguilera ve U2 gibi yıldızlarla da çalışmış olan başarılı yönetmen Jonas Akerlund imzasını taşıyan bu prodüksiyon, iki bölümden oluşan bir kısa film olarak kurgulanmış.
Şarkının “Poker Face” ya da “Bad Romance” etkisi yarattığı söylenemez ancak klipte kullanılan kostümler ve heyecan verici sahnelere kayıtsız kalamıyor insan.

Lady Gaga Markası
Lady Gaga’nın müziğini parlatan ve onu yaşadığımız yüzyılın en gözde pop ikonlarından biri haline getiren sıradışı imajı, rastgele kazanılmış bir nitelik değil. Gaga’nın arkasında, onu bir “sanat ürünü” olarak projelendirip pazarlayan; kostümlerinden makyajına, video kliplerinden sahne şovlarına kadar her bir detayı “pazarlanabilir” şekilde tasarlayan ve kariyeri ile ilgili tüm aksiyonları önceden kararlaştırılmış bir strateji doğrultusunda uygulayan güçlü bir ekip var.

Kendi alanında başarılı isimlerden oluşan bu ekip, “Lady Gaga” markası için renkli bir dünya yaratıp, bu cazibeli hayatı bizlere pazarlıyorlar. Şarkılarını dinlerken ya da kliplerini izlerken bu kadar heyecanlanmamızın sebebi de, Lady Gaga’nın yarattığı dünyanın bir parçası olma fikri aslında. Bu fikir bizlere ilham veriyor, yaşam enerjisi sağlıyor.

Türkiye’ye Gelecek Mi?
Lady Gaga’nın Haziran’da İstanbul Kuruçesme Arena’da konser vereceği yönünde çıkan asparagasa inanmamıştık. Ama şimdi sizlere resmi kaynaklardan aldığım bir haberi müjdelemek istiyorum:
Damat ve Tween markalarının sahibi Orka Group, düzenleyecekleri özel bir parti için Lady Gaga’yı Türkiye’ye getireceklerini açıkladı. Yapılan açıklamaya göre, tarihi henüz belli olmayan organizasyona Lady Gaga ve Akon birlikte katılacaklar.

Söz konusu partiye katılmak için “İkoncan” olma şartı var mı bilemiyorum. Siz yine de kostümlerinizi hazırlayın ve gelişmeler için takipte kalın!

2. “Ali ile Ramazan”; Her Şey Yalnızlıktan!
Bir kitaba sonunu bilerek başlamak ve yaklaşan sonun ağırlığına dayanamayıp bitiremeden bırakmak… Perihan Mağden yeni romanı “Ali ile Ramazan”da, sonu belli olan bir hikayeyi en başından tüm ayrıntılarıyla anlatırken; okuyucusuna kayıtsız kalamayacağı bir tanıklık süreci yaşatıyor.

İstanbul’un arka sokaklarında kendilerine bir hayat kurmaya çalışan, birbirlerinden başka hiç kimseleri olmayan iki yetimin trajik öyküsünü dinliyoruz Mağden’den. Sadece sonu değil, her anı hüzünlü ve buruk bir hikaye. Yalnızlıklarına terk edilmiş iki anti-kahramanın “keşke”lerle dolu trajedisi.

Hayat öyle garip ki; yersiz, yurtsuz ve hatta anne-babasız bıraktığı bu çocuklara, kimsenin arayıp da bulamadığı bir şey veriyor: Sonsuz bir aşk!

Ali ile Ramazan birbirlerine aşık. Hem de ilk karşılaştıkları andan itibaren. Yetimhanede başlayıp, Aksaray’da küçücük bir odada yıllarca devam eden ve bir gazetenin üçüncü sayfasında sona eren bir aşk bu.

Perihan Mağden yaşanmış bir olaydan yola çıkarak kurguladığı romanında, romancıdan ziyade gazeteci dilini kullanmış. Bir edebiyatçının ağdalı tasvirleri yerine, bir gazetecinin yalın ve net ifadeleri var cümlelerinde.

Yazara üslubu konusunda hak vermemek elde değil. “Ali ile Ramazan”ın hikayesi böyle anlatılmalı. Onların hayatlarında süslü cümlelere yer yok. Yaşadıkları acılar betimlenemez, hisleri kelimelerle ifade edilemez. Aşkları ise, dile getirildiğinde büyüsünü kaybedecek türden. Kısacık ömürlerinde, aşktan yanıp kavrulurken dahi, birbirlerine “seni seviyorum” diyememiş aşıklar onlar.

Kitabı okumaya başladığımdan beri Ali ile Ramazan’ı aklımdan çıkaramıyorum, yaşadıklarını düşündükçe içim sızlıyor. Sokakta ne zaman bir tinerci görsem Ali’yi hatırlıyor; Ramazan’ın nasıl biri olduğunu hayal edip, ona benzeyen çocuklar arıyorum.

Ve ben ilk kez, bir hikayenin sonunu bilmeme rağmen, bitirmeye korkuyorum. Ramazan’ın “temelli” gidişine, Ali’nin çaresizlik içinde kıvranışına tanık olmak istemiyorum. Öyle olduğunu bildiğim halde…

Perihan Mağden’in bir kitabın sayfalarında cümleleriyle yarattığı bu etkinin, beyazperdede görsellik ve müziğin gücüyle birleştiğinde, katlanarak artacağına şüphem yok. “Ali ile Ramazan”ı, romanın doğal dokusunu bozmadan, gerçekçi bir sinema diliyle beyazperdeye aktarabilecek en doğru kişinin Kutluğ Ataman olduğunu düşünüyorum.

Daha önce yazarın “İki Genç Kızın Romanı” isimli eserinden uyarlanan “İki Genç Kız” filmiyle başarıya ulaşan yönetmen, “Ali ile Ramazan”ın kırık dökük hayatını kendine özgü bir hassasiyetle işleyerek, sinemamıza kült bir film kazandırabilir.

Filmin soundtrack’ini de buldum. Teoman’ın “Güzel Bir Gün” isimli şarkısının sözleri “Ali ile Ramazan” için yazılmış gibi adeta…

Sorma neden niçin
Herşey yalnızlıktan
Bak bak bak bak
Güzel bir gün ölmek için…
3. Ay Lav Yu: Kusursuz Komedi!
Nisan ayında iyiden iyiye hareketlenen vizyon programından seçim yapmakta zorlananlara; 19 Mart’tan itibaren gösterimde olan dört dörtlük bir Türk filmi öneriyoruz: “Ay Lav Yu”.

İnanın mübalağa etmiyorum; uzun zamandır bu kadar keyifli bir film izlemedim. “Ay Lav Yu”, komik olma gayretini abartıp, “komik” duruma düşmeyen; yerinde ve kıvamında esprileri ile doğallığını kaybetmeden, mütemadiyen güldüren bir film.

Mardin’in haritada adı bile olmayan “Tinne” köyünde yaşayan bir ailenin, yakında akraba olacakları Amerikalı misafirleri ile ilişkilerini ve köylerine Amerikalıların gelmesiyle değişen hayatlarını konu alan “Ay Lav Yu”nun olay örgüsü; Mardinli İbrahim ile Coloradolu Jessica’nın masalsı aşkı ekseninde gelişiyor. Doğu ile Batı’nın kucaklaştığı bu aşk, bir köyün kaderini değiştiriyor.

“Ay Lav Yu”da gişe garantili isimler yerine, çok tanınmayan ancak oldukça yetenekli oyuncular ile çalışılmış. Kadrodaki en popüler isim olan Fadik Sevin Atasoy, yan karakterlerden birini canlandırıyor. Daha önce “Gitmek” (My Marlon and Brando) filminde izlediğimiz Ayça Damgacı, “ateşli Fehime” rolünde seyirciyi kırıp geçiriyor.

Amerikalı oyuncular ise rollerini o kadar benimsemişler ki, hiçbir hareketleri eğreti durmuyor. Hatta filmdeki Türk oyunculardan daha çok yakınlık duyabileceğimiz kadar “bizden” ve sempatik görünüyorlar.

‘Anlatıcı koro’ performansları ile filmin enerjisini yükselten Cahit Berkay, Cem Yıldız ve Mazlum Çimen üçlüsüne ayrıca dikkat etmenizi öneririm. Sahne geçişlerinde kullanılan dengbejler, sinemada müziğin ne kadar önemli bir rolü olduğunu farkettiriyor.

Projenin mimarı (yapımcısı, yönetmeni, senaristi ve başrol oyuncusu) Sermiyan Midyat, bozkırın ortasında Balkan rüzgarı estiren, çok eğlenceli bir film çıkarmış. Hiçbir ünlü oyuncunun şöhretinden faydalanmadan; doğru hikaye, doğal oyunculuklar, akıcı bir kurgu ve filme renk katan müzikler ile Türk sinemasının son dönemde tanık olduğu en başarılı işlerden birine imza atmış.

Kusur bulmaya çalışanların işi zor. “Ay Lav Yu”, hem sinema çevreleri ve eleştirmenleri, hem de seyircileri tatmin edebilecek bir film.

4.DJ Onur Ateş’in Sihirli Müziği
Madonna’nın da buyurduğu gibi “müzik, insanları biraraya getirir” ve diğer tüm özellikleri bir yana, bir mekana müşteri çeken yegane unsur müziktir. En gösterişli kulüplerde bile müziğin ayarını tutturamazsanız, havanız kısa sürede söner. Öte yandan, çaldığınız müzikle öyle bir ambiyans yaratırsınız ki, kırk metrekarelik yere girebilmek için insanlar kapıda kuyruk oluştururlar. Kısacası, sihirli değnek DJ’dedir; iyi bir DJ insanları büyüleyebilir.
Tam bu noktada, size DJ Onur’u takdim etmek istiyorum. Beş yıl önce onu ilk kez dinlediğimde, uzun zamandır bu kadar eğlenmediğimi farkedip, çaldığı mekanın müdavimlerinden olmuştum. Aklımdan geçeni okur gibi, en çok sevdiğim şarkıları peş peşe çalıyor ve sürprizli geçişleriyle hepimizi şaşırtıyordu. Ne zaman eğlenmek istesek Onur’u arıyor, çaldığı yeri öğrenip, oraya gidiyorduk.
Aylardır müziğine hasret kaldığım DJ Onur’u, geçtiğimiz günlerde Tunus Caddesi’ndeki New Castle’da yakaladım. Haftanın her günü akşam saatlerinde setin başına geçip, şehirdeki en iyi müziği yapmaya devam ediyor. Enerjisi yüksek şarkılarla, insanları geceye hazırlıyor. Kylie Minogue – “Slow” ile hafifçe kışkırtıp, Lady Gaga -“Poker Face”de kalabalığı coşturuyor. İnanmazsınız, Pet Shop Boys bile çalıyor!
Haftaiçi veya haftasonu hiç farketmez, bir akşam üzeri içkisi için Tunus Caddesi’ndeki New Castle’a mutlaka uğrayın. DJ Onur’un müziğinden kopamayıp, eve dönmek istemeyeceksiniz!

Yazar Hakkında /

Yazarımız hakkında kısa özgeçmişi çok yakında sayfamızda olacaktır.

Yorum Bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.