Sevgi
Sevginin coşkuyla kutlandığı gün yani Sevgililer Günü yaklaşıyor…
Şehirde güllerin tükendiği, çiçekçilerin renk renk muhteşem buketleri adreslerine yetiştirmek için telaşla kapıdan kapıya koşuşturdukları, mağazaların sevdiklerine hediye seçmeye çalışanların heyecanlı kalabalığına ev sahipliği yaptığı, kalp, aşk ve Eros temasıyla kırmızının ve pembenin tonları kullanılarak süslenmiş vitrinler ve kafeler, tatlılar, pastalar ve çikolatalar ve Sevgililer Günü için özel olarak tasarlanmış aksesuarlarla her yerin sıcacık romantik bir atmosfere büründüğü o dönemdeyiz. İstatistiklere göre 14 Şubat, en çok evlilik teklifinin yapıldığı, erkeklerin kadınlara oranla ortalama olarak iki kat daha fazla harcama yaptıkları gün.
Kimilerimiz Sevgililer Günü’nde hayatlarındaki özel yere sahip kişiyi mutlu etmek, sevgilerini özgün bir sürprizle bir kez daha ifade etmek için tatlı bir telaşla hazırlık yapmanın sevincini doyasıya yaşarken, kimilerimizse kolay kolay karşımıza çıkmayan o özel kişiyi, yakalayamadığımız o gerçek aşkı bulma ve bir sonraki Sevgililer Günü’nde kalbimizin dolu olması ümidiyle hayallere dalarız.
“Sevgi nedir?” diye çevrenizdekilere sorarsanız göreceksiniz, herkesten çok farklı yanıtlar alacaksınız. Bu konuda doğru veya yanlış tanım diye bir şey yok elbette. Herkes, kendi optiğinden hayat deneyimleri ışığında bambaşka anlamlar yükleyecektir bu kısacık kelimeye. Herkesin kalbindeki sevgi imgesi, tıpkı bir ayna gibi kendinden bir şeyler yansıtacaktır. Ayrıca, bu soruyu aynı kişilere birkaç yıl sonra tekrarlayacak olursak, alacağımız yanıtlar muhtemelen değişiklik gösterecektir. Bu kadar derin ve kişiye özel bir kavramın tanımının dinamik ve değişken olması aslında bir sürpriz olmasa gerek.
Sevginin birçok türü var tabii ki. Romantik sevgi, platonik sevgi, karşılıksız sevgi, aile sevgisi, evlat sevgisi ve arkadaş sevgisi bunlardan sadece birkaçı.
Bana göre sevgi, dünyadaki en güçlü ve dönüştürücü duygudur. Hayatın gerçek tadıdır. Karşılığını beklemeden vermek, karşındakini mutlu etmek için çaba sarf etmek, gerektiğinde karşındakini kendinden çok düşünmek, onu korumaktır sevgi. Sevgi; fedakarlıklarda bulunmaya, uğruna bedeller ödemeye, bazı konforlardan vazgeçmeye gönülden hazır olmaktır. Temelinde gözü kapalı güven duygusu, sürdürülebilirliğinde ise hoşgörü ve anlayış yatar sevginin.
Sevginin ifade ediliş biçimi kişiden kişiye çok farklılık gösterse de, özüne bakıldığında sevginin nasıl dile getirildiği daha çok şekilsel ve ikincil önemdedir. Çünkü gerçek sevgi o kadar güçlüdür ki, onu kelimelerle ifade etmeye çalışmaya gerek yoktur zaten; o hissedilir, bakışlardan, davranışlardan, vücut dilinden yayılan kuvvetli bir enerjidir.
Sevgi şefkattir, yarı yolda bırakmamaktır, sadakattir. Karşımızdakinin başına kötü bir şey gelme ihtimali aklımızdan dahi geçtiğinde, üzerine çöken bulutlarla kalbimizin kararmasıdır. Gerçek sevgi tek başımıza yaşadığımız güzelliklerin beraberce tekrarlanması ile ilgili düştür, özlemektir, birlikteyken katlanarak artan neşedir, sesini duyduğumuzda hissedilen sevinç, yüzünü gördüğümüzde gülümsemek, gözlerimizdeki pırıltı, yüzümüzdeki ışıktır.
Sıkıntıya düştüğümüzde her şeyi bir kenara bırakıp yanımıza koşacağından, bizi yalnız bırakmayacağından emin olmaktır, sevgi. Görmeden, bilmeden, telefondaki ilk sesten canının bir şeye sıkıldığını hissedebilmek, derdine çare bulmak için çabalamaktır.
Kusurları görmezden gelmek, hataları affedebilmek, unutabilmektir ve yıllar da geçse eskimemek, tersine güçlenmektir.
Yediğimiz gıdalar gibi, yaşadığımız duyguların ve düşüncelerimizin de vücudumuz üzerinde kimyasal etkileri vardır. Sevgi ve aşk; gerçek anlamda bedenimizi, ruhumuzu temizleyen dünyadaki en alkali duygulardır. Bilimsel araştırmalara göre aşık olduğumuz zaman devreye bazı kimyasallar giriyor. Bizi altı ay ila üç yıl arasında etkisi altında tutabilen bu kimyasallar, beynimizin eleştirel düşünceyi yöneten bölgesinin çalışma etkinliğini bastırıyor, bu da ilişkimizi objektif bir şekilde değerlendirebilmemize engel olabiliyor. İlk olarak Shakespeare’in, Two Gentlemen of Verona, Henry V ve The Merchant Of Venice de dahil olmak üzere çeşitli yapıtlarında kullandığı, günümüzde ise hemen hemen her dilde karşılığına rastladığımız “Aşkın gözü kördür” deyiminin kökeninde aşkın bu etkisi yatıyor. Düşündünüz mü hiç, belki de aşkın tüm büyüsü, heyecanı bu körlükten kaynaklanıyor. Sevdiğinizi mükemmel görmek, devleştirmek, onu başka hiç kimseyle kıyas edememek, aşkı aşk yapan tutkunun sihri olabilir mi? Aşkın baş döndürücü büyüsüne rağmen elbette önemli olan, geçici olduğu bilimsel olarak kanıtlanmış olan bu duygu kaybolmaya başlayınca, yerini sevginin doldurmasıdır.
Karşıt kutupların birbirini çektiği sık sık dile getirilir. Ben buna tam olarak inanmıyorum. Tıpatıp aynı olmanın biraz monotonluk yaratabileceğini düşündüğüm gibi, tamamen farklı olmanın da zorlayıcı olabileceği kanısındayım. Ortak özelliklerimiz bulunan demek istemiyorum ama bazı benimsediğimiz özellikleri taşıyan kişilerle daha kolay iletişim kurduğumuzu, onlarla daha iyi anlaştığımızı, daha çok vakit geçirmek istediğimizi, onlara karşı daha güçlü ve hızlı bir şekilde sevgi besleyebildiğimizi söylemek sanırım yanlış olmayacaktır. İlk bakışta dışarıdan farklı gibi gözüksek de, sevdiğimiz kişide muhakkak kendimizde de bulunan bazı özellikler vardır aslında. Bazen bunun farkında dahi olmayız. Yeterince yakından bakmayı denersek, sevdiklerimizde kendimizden izlere rastlarız. Sevdiklerimize söylediğimiz güzel sözler, iltifatlar da aslında bir ölçüde kişiliğimiz hakkında rehber niteliğindedir.
“Diğer yarımı arıyorum” diyenlere çok sık rastlarız. Ben diğer yarımızı değil, ruhumuzu mutlu edeni, ruhumuza huzur vereni, ruh eşimizi aradığımız inancındayım. Mevlana’nın en sevdiğim şiiri “Ben dostlarımı ne kalbimle ne de aklımla severim. Olur ya… Kalp durur… Akıl unutur… Ben dostlarımı ruhumla severim. O ne durur, ne de unutur…” dizeleriyle bitiyor.
Öyleyse, onunla zaman hızla akıp gidiyor, onsuz sonsuzmuşçasına yavaş geçiyorsa saatler, bahsedilince ondan yanaklarınız kırmızının tonlarına bürünüyorsa, dünyadaki en güzel yer onun yanıysa, en bakımsız halinde bile sizin için dünyada ondan daha çekicisi yoksa, onunla her mevsim güzelse, her şiirde, şarkıda, filmde, romanda ona rastlanıyorsa, gittiğinde ayrılık özlemi sizi kuşatıyor, zor geliyor ve yoruyorsa, onunla geçirilen anlar iple çekiliyorsa, her çalan telefona, her gelen mesaja ondan olmalı diye heyecanla bakılıyorsa, onsuz günler ıssız ve yalnızsa ve uğruna yapılamayacak fedakarlık yoksa, çok şanslısınız, evrene teşekkür edin, 14 Şubat sizin gününüz demektir.
Öte yandan, bu duyguları henüz size hissettirecek biri yoksa yaşamınızda, bilin ki Sevgililer Günü sevginin her türünün, sevmenin kutlandığı, yüceltildiği gün. Sevdiklerinizin hepsini onurlandırın, sevginizi bıkmadan, yorulmadan dile getirin, gösterin. Göreceksiniz, alışkanlık haline gelecek ve yılın tüm diğer günleri de sevginizi daha rahatça ifade edebileceksiniz. Bir de bakacaksınız ki, o sevgi artarak geri dönmüş size. Sevgi paylaşıldıkça çoğalan, etkisini arttıran, iyileştirici ve mutluluk verici gücü olan, hayata tutkuyla sımsıkı sarılmamızı sağlayan, umut veren ve bir anlamda aslında dünyayı dönmeye devam ettiren enerji. Sevgililer Günü’nüz kutlu olsun, ömrünüzün her günü sevgiyle dolup taşsın!