Roma’da Bir “Californian Girl”
Roma günlerinin sonuna geldik. “Erkekler”, “yemekler” ve işte final bölümüm olan “eserler” ile yazı dizimi bitiriyorum!
Şimdi, belime kadar uzanan sarı saçlarım yanıltıcı olmasın. Ben tarih ve sanat aşığı bir insan olarak, kalın kitapların sayfalarında kendimi kaybetmeyi, eski ve muhteşem yapıları gezerken o zamanlara, o boyutlara gitmiş olarak hissetmeyi, her bir eserde o döneme ait ışığı yakalamayı çok seviyorum. Hatta belki alışverişten bile çok!
Roma sokaklarında yürürken sanki birden kaldırımlarda nal sesleri yankılanmaya başlayacak ve Julius Caesar atının üstünde askerleriyle birlikte şehre girecekmiş gibi hissediyorum. Sanki benim yanımdan hızla geçip gidecekler ve arkalarında kalan toz bulutuna ben uzun uzun bakacağım… İşte bunu hayal ediyorum. Büyük haz duyuyorum. Burayı seviyorum!
Foro Romano/Palatino
Şehrin merkezinde yer alan ve eski kalıntılarla birlikte oldukça geniş bir alana yayılmış olan bir açık hava müzesi. Açık hava müzeleri beni hep derinden etkiler ama buranın çok özel bir tarafı var. Aslında minik bir keşif desem daha doğru:
“SaturnTapınağı”nın yakınlarında minik bir şelale ve gölet var. Oldukça hoş, etrafı çiçeklerle kaplı ve yanından merdivenlerle yukarıya çıkıyorsunuz. Ama asıl ilerisindeki dar merdivenlerden aşağıya indiğinizde bu şelalenin yerin altına aktığı bir mağara var. Buradaki o esrarengiz etkileyiciliği nasıl tanımlamalı bilmiyorum. Karanlık, soğuk, oldukça içeride bir mağara. Kapısı demirle kapalı sadece dışarıdan bakabiliyorsunuz ama içeride oldukça eski heykeller ve mağaranın en dibinden çok aşağılara indiği belli olan bir merdiven var.
Beni bu zamana kadar en çok etkileyen yerlerden bir tanesidir burası. Bir taraftan su sesi, aydınlıktan karanlığa bir anda geçiş, birden yüzünüze vuran serin rüzgar, yosun kokusu, sizi içine alan gizem…
Colosseo
Roma’nın simgelerinden görkemli yapıt, tarih sayfalarında karşımıza çıkan gladyatör mücadelelerinin en önemli yerlerinden ve biz bayanları Russell Crowe’a aşık eden kolezyum.
Kolezyumun arena kısımlarının arkalarındaki kalın duvar ayaklarını ve oralara kazınmış kim bilir nice olayları, bir de gladyatörlerin arenaya çıktığı kapıyı görünce, burada neler neler yaşanmış kim bilir diye şöyle bir etrafıma baktım. O savaşlardan birine gittim geldim. Gerçekten zamanda yolculuk yaptım…
Fontana di Trevi
Tüm önyargı, inatçılık, ısrarla para atmayıp aşık olmayı dilemediğim bir yer olmasına rağmen, itiraf ediyorum Roma’da beni en çok etkileyen yer Trevi Çeşmesi’dir.
Sabah gezilerime başlayacağım: “Ay! Önce bir Trevi’ ye uğramalıyım”, akşam alışverişten dönüyorum: “Işıklı halini de görüp öyle gideyim”, bir iki saat ara vermişim: “Yemekten sonra Trevi’ye de bakıp öle devam edeyim.”diyorum içimden. Sürekli bu haldeydim inanın. Nedenini bile bilmiyorum. Tek bildiğim inanılmaz etkileyici olduğu…
Basilica di San Pietro
İster bazilika içinde dolaşmak, ister muhteşem yapıyı hayranlıkla seyretmek, ister etraftaki merdivenler üzerinde oturan insanlara katılıp, gelip geçeni seyretmek ya da hepsi… hakikaten büyük keyif!
Yapılar ve iç içe geçmiş dönemlerin birleşimi eserlere muhteşem bir ihtişam katıyor, Roma’da. Baktıkça bakmak istiyor insan. Ben mesela bir saat kadar oturup, her şeyi bir kenara bırakıp sadece bu yapıyı seyrettim.
Sonuç olarak ne söylemeliyim ki?
Mi piace molto ROMA!
Ci vediamo presto ROMA!