Adil Yıldırım – Ben Kendime Gidiyorum
Hande onu yine aradı. Son iki aydır araları bozuktu gerçi ama aramadan duramıyordu. Eli sürekli telefona gidiyor ve sanki bir güç sürekli Ayhan’ı aramasını söylüyordu.
Ne alaka? Koskoca şirkette yönetici, otuz beş yaşında kadın neden arıyordu bu adamı hiç durmadan? Âşık olunca kadınların gözü hiçbir şeyi görmüyordu dünya denen garip mekânda. Aşk, kadınların yaşam sevinci ama aynı zamanda depresyonuydu belki de.
Hande, ofisinde her şeyi iyi idare eden, duygularına hâkim olan bir kadındı ama aşk hayatı bir cehennemdi onun için. Küçük yaşlarda onu ve annesini bırakıp giden babasından ne kadar nefret ediyorsa, içten içe erkeklerden işte o kadar yoğun nefret ediyordu.
Anlamazdı onlar bir kadının derin duygularını. Nasıl seviyordu oysa Ayhan’ı. Kısa zamanda âşık olmuştu bu adamın hâl ve hareketlerine fakat adam “Biraz zamana ihtiyacım var.” dedikçe Hande’nin adama öfkesi ve nefreti daha da derinleşiyordu. Zaten baba sevgisi görmemişti, bir de şimdi bu adamın saçma sapan yönlendirmeleri ile uğraşacak hâli yoktu kesinlikle. Anlaması gerekiyordu. Bu sevgiyi anlamayan adamla hiçbir işi olamazdı.
Son telefon görüşmelerinde Hande kendini anlatmaya çalışmıştı gerçi ama Ayhan’ın onu dinlemeye pek niyeti yok gibiydi: “Bak canım” demişti kendinden emin ses tonuyla, “Ben seni anladım, dominant kadınsın. İş hayatında böyle davranmaya alışmışsın, tamam sorun yok; ama ben gelemem böyle sürekli varlığını hissettiren bir kadının tavırlarına, çünkü sen bana nefes aldırmıyorsun ve ben kendi kafama göre yaşamaya alışmış bir adamım. Sen benim tarzımı anlamadın ya da umurunda değil bilmiyorum ama ben her gün görüşmeye falan gelemem yani. Beni biraz rahat bırak mesela birkaç gün arama, ben kafamı dinledikçe sana daha çok bağlanırım.”.
Hande onu dinlerken adamın bir uzaylı olduğunu düşünmeye başladı, çünkü saçmalıyordu. Bu kadar sevgi doluyken uzak durmanın ne anlamı olabilirdi? Erkekler hangi gezegenden geliyorlardı acaba?
Sevgiden aşktan anlamayan bu cinsle daha fazla uğraşmamaya karar verdi ve telefonu Ayhan’ın yüzüne kapattı; ama sonra dayanamadı ve gece boyunca ona Gılgamış Destanı gibi mesajlar döşedi. Olmuyordu, tutamıyordu kendini ve sürekli ona mesaj atıyordu ama sabaha karşı adamın onu engellemiş olduğunu fark etti.
“Bu nasıl bir hadsizlik böyle? Nasıl olur da benim gibi anlayışlı bir kadını engelleme cüretini gösteriyor?” diye düşünerek SMS’ler atmaya başladı bu sefer. Tutamıyordu kendini ve iyice kötüye giden duygularıyla artık baş edemiyordu adeta.
Ertesi gün işe gitti ağlamaktan şişmiş gözleriyle ve ofistekilerin şaşkın bakışlarını umursamadan içeri girdi. Kendini işe vermek istedi ama bir türlü yapamıyordu. Bu sefer yeniden telefonu eline aldı, sürekli ekrana bakıyordu. Ayhan’ın onu henüz Instagram’dan engellememiş olduğunu fark etti ve stalk’lamaya başladı pis herifi. Sonra aniden bir mesaj geldi telefonuna, açtı ve kalbi hızla atmaya başladı. Ayhan şöyle yazıyordu:
“Ben artık kendime gidiyorum. Benim ruh coğrafyamda bana hiç alan bırakmadın. Her an görüşmek, mesajlaşmak istedin. Benim bu kadar ilgi gösterecek vaktim yok. Ben diye bir şey kalmadı, kendimi unuttum senin şımarık küçük kız tavırlarından! Kaç yaşında kadınsın hâlâ baba sevgisi arıyorsun. Ben senin baban olamam ve olmak zorunda değilim. Hayatımda hiçbir kadının beni işgal etmesine izin veremem, üzgünüm!”
Bir hikâye daha böylece bitti; sonsuz ilgi isteğine yanıt veremeyen bir adamın hikâyesi…