Uzm. Dr. Özge Banu Öztürk Longevity ve Healthspan
Yaşlanmanın, NAD eksikliği ile ilgili olduğunun altını çizen Dermatoloji Uzmanı Dr. Özge Banu Öztürk, sağlıklı bir uzun yaşamın bağlantılı olduğu konuları ve neler yapılması gerektiğini MAG Okurlarıyla paylaşıyor.
Dünya Sağlık Örgütünün verilerine göre ortalama ömür; kadınlarda 82,9 ve erkeklerde 77,2 yıldır. Hastalıklı geçen ömür, rakamsal olarak uzatılmış olabilir ancak, sağlıklı yaşam süresi (healthspan) ise kısaldı. Bunu, kronik hastalıkların başlama yaşlarının yirmilere inmesinden anlıyoruz. Oksidatif stres ve kronik inflamasyon ile beden çürüyor ama sinyallere gözlerimizi kapattığımız için sağlıklıyız sanıyoruz.
Uzun ömür (longevity), son yıllarda bilim dünyasının ve halkın ilgisini çeken bir konu haline geldi. İnsan ömrünün uzatılmasına yönelik araştırmalar sadece daha uzun yaşamakla sınırlı kalmayıp, aynı zamanda sağlıklı yaşlanmayı da hedefliyor. Uzun yaşam süresi boyunca hastalıklardan korunmak, bedensel ve zihinsel sağlığı korumak, yaşam kalitesini artırmak bu çalışmaların temel odak noktalarından… Uzun yaşam; genetik faktörler ve uzun yaşam genlerimizle direkt ilişkili sanılmakla beraber bugün biliyoruz ki, epigenetik, yani yaşam tarzı seçimleriyle de %80 şekillenebilen çok boyutlu bir süreçtir. Yani genetiğimiz bizi %20 kurtaracağından, çok da güvenmemeli, yaşam tarzımıza daha çok odaklanmalıyız. Bu odaklanma da en geç otuzlu yaşlarda başlamalı… Dengeli beslenme, düzenli fiziksel aktivite, psikolojik stresi yönetme, yeterli uyku ve sağlıklı sosyal ilişkiler; uzun ve sağlıklı bir yaşamın anahtarları olarak öne çıkıyor. Günümüz insanının “içsel yalnızlığı ve duygusal fakirliği”, önemli bir yaşlanma hızlandırıcıdır. Sıcak, samimi ilişkiler de ucuz ve ulaşılabilir bir biohacking diyebilirim.
Güneşe gözlüksüz bakmamak, temiz havada nefes egzersizleri, gezegenle topraklanmak (grounding), bitki ve hayvanlar ile temas halinde olmak, görünür ışığın tüm renkleriyle çalışmak (resim yapmak, mandala gibi), ses ve titreşim frekanslarıyla çalışmak (hem dinleme hem de çalma, palpasyon ve perküsyon), tüm duyu organlarınızı aktif ve canlı tutmak; ruhla bedeni eş zamanlı iyileştirecektir. İşitme ve görme becerilerindeki gerileme de bu sebeple yaşlanma hızlandırıcılarındandır. Doğru takviyeler, yaşlanmayı yavaşlatabilir. Öncelikle, D vitamininin seviyesinin düşmemesi önemli! 80 ila 100 ng/ml arasında tutulmalı. D vitamini kök hücreleri korur, insülin metabolizmasını dengeler ve tüm bedende inflamasyonu kontrol altında tutar. Magnezyum, çinko gibi eser elementler ile taurin, triptofan, arginin gibi aminoasitler, melatonin gibi birçok takviye mitokondri sağlığı, enerji metabolizması ve nöromedyatörlerin yapımı için tabii ki önemli!
NAD, bilinen en önemli, gençliğin ve enerjinin sırrı molekül olarak “longevity”de karşımıza çıkıyor. NAD molekülüne sahip çıkmak ve NAD seviyesini yüksek tutmak çok önemli… Neden sahip çıkmak dedim; çünkü soframızdaki şeker ve alkol, hızla günlük NAD seviyelerimizi düşürür. Sabah üç dakika zıplayarak güne başlamak ise hızla NAD artışı sağlar. Demek ki frekans ve enerji önemli, çünkü zıplamak, trambolin, titreşim cihazları mitokondri zarını titreştirerek NAD artışı sağlarlar. NAD; mitokondride H taşıyıcısı olarak ATP yapımında rol oynar. Eğer H iyonu NAD ile tamponlanamaz ve birikirse, mitokondride strese ve ATP, yani enerji yapımında tıkanmaya sebep olur. Bugün, yaşlanmanın NAD eksikliği ile ilişkili olduğunu net biliyoruz. NAD, damardan alındığında hızla etkili olurken, ağızdan etkili formları NMN ve NR’dir. Resveratrol ise klasik Türk mutfağında kırmızı üzümün kabuk ile çekirdeğinde ve tüm kırmızı meyvelerde bolca bulunan bir antioksidandır. Resveratrol, NAD’ın yıkımını azalttığı için ömür uzatır ve tüm dokularda SIRT genlerini ve kök hücreleri uyardığı için düzenli resveratrol takviyesi ile uzun ömürlülük arasında anlamlı ilişki vardır. Kuarsetin, kateşin, epigallokateşin gibi yeşil çayda bulunan antioksidanların da uzun ömürlülükte yeri vardır. Metformin, aslen şeker düşürücü ilaç olarak bilinse de inflamasyonu baskılar, kansere karşı koruyucudur. Kök hücreleri uyardığı gibi SIRT genlerini de aktive ederek ömür uzattığı, tıbbi makalelerde yayımlanmıştır.
Holistik yaklaşan bir hekim olarak gözlemlediğim, önce ruh hastalanıyor ve sonra beden. Ne cildimiz karaciğerimizden bağımsızdır, ne de beynimiz bağırsaklarımızdan. Kaslarımız ise organlarımızın sözcüsü. Tüm sistem, organlar, kaslar, bağ doku aracılığıyla bağlantılı olduğu gibi ruhumuzla da bağlantılıdır. Tüm gürültülü tablolardan önce bedenin sessiz sözsüz sinyallerini ancak ruhumuzla bağlantıda kalarak fark edebiliriz. İyileşme de bu sebeple önce ruhtan başlar. Ruhunu temiz ve şeffaf tutarsan, zaten hastalanmazsın ve uzun yaşarsın!
Kıştan bahara bu geçiş mevsiminde, ruhumuzu egomuzun esaretinden kurtaralım ve ona iyi geleni yapalım.