Televizyona ve Radyoya İmzasını Atan İsim Ceyhun Yılmaz…
Yerinde duramayan, bitmek bilmeyen enerjisi ile işine aşık, televizyona ve radyoya adını kazımayı başaran adam Ceyhun Yılmaz ile sosyal medyayı, başarılarını, hayatını ve radio programını konuştuk.
Radyo programı yapıyorsunuz, şiir kitaplarınız, televizyon programınız, bunun yanında dizi ve filmlerde rol almışlığınız var. Bizim tanımadığımız Ceyhun Yılmaz kimdir?
Aslında neler yaptığıma uyuduğum an hariç herkes şahit oluyor. Ben, sosyal medya üzerinden; bir gazete, bir dergi, bir televizyon ve bir radyo yönetiyorum. Onun haricinde de eşime dostuma ileteceğim mesajları da aynı yerden yazıyorum; yani twitter, facebook ve instagram kullanıyorum. Bu üçünü kitle iletişim aracı olarak kullandığımdan dolayı mesaime ve yoğunluğuma büyük bir kitle tarafından şahit olunmakta.
Radyo programı yapma serüveniniz nasıl başladı?
Televizyondaki vazifem; muhabirlik, editörlük sonra müdür yardımcılığı idi. İşin diğer tarafına doğru kayan bir kariyere doğru gittim. Daha sonra bunların tamamını bırakıp televizyonculukla ilgili öğrendiğim her şeyi cebime koyarak, bir gün kullanmak üzere, radyodan sahnenin üstüne nasıl çıkarım diye düşünerek işe radyodan başladım. 1999 yılının ocak ayının onaltıncı günüydü. O ana kadar olan kariyerimi bir tarafa bıraktım ve bir yola girdim. Ama o yolda da düşündüğüm kadar şık olmadı her şey, bir on beş senemi aldı.
Oyunculuk maceranızdan bahseder misiniz? Nasıl başladınız?
Oyunculuk çok keyifli bir meslek, o mesleğin bir üyesi değilim; olmak da isterdim. Ustalar görmek isterdim, eğitim almasam bile alaylı olmak isterdim; ama hiçbiri değilim. Benim mesleğim, iletişimciliğin yanı sıra vaktim olduğu zaman eşimin, dostumun yapımlarında, gerçek oyuncuların arasında hatıra olarak oynamak… Öyle bakıyorum bu işe, benim için bir hobi. Para kazandığım bir şey değil. Çünkü vergi ile ilgili canım sıkılsın istemem. Hakikaten para almıyoruz çünkü güzel hediyeler veriyorlar. Kısacası oyunculuğu; profesyonel olarak değil, para karşılığı değil; misafir olalarak yapıyorum… Arkadaşlarımın misafiri olmayı çok seviyorum. Çakallarla Dans, Limonata ve birkaçı, bular hep arkadaşlarımın filmleri ve onların işlerinde olmak beni çok mutlu ediyor.
Spor programı sunuyorsunuz. Sporun hangi dalına ilginiz daha fazla?
İcrası olarak mı? Jogging, sadece yürüyüş yapabiliyoruz. Başka hiçbir şey yok. Takım sporlarının hiçbirini yapamıyorum. Çünkü o kadar çok görüştüğüm arkadaşım yok. Kimse benimle arkadaş olmak istemiyor, çünkü sürekli çalışıyorum.
Komedyenliğinizin yanı sıra, şiirlerinizin barındırdığı derin duygular var. İlham nereden geliyor?
Bunu tetikleyici, üretime etki sağlayacak; obje, his, gibi somut ya da soyut her türlü kavram olabilir. Önce ilham dediğimiz şeyi açıklayalım. Çünkü şu anki neslin ilham kelimesiyle bir ilişkisi olduğunu düşünmüyorum. Yani “yazdırıcı şey nereden geliyor?” soru bu aslında. Hayatın içerisinde kokup, koklayıp, nefes alıp yaşamaya devam ettiğin sürece hep bir sebep buluyorsun üretmek için. O yüzden bir kadın, genç bir kız genelde bütün şiirleri adamlara yazdırıyormuş gibi bir edebiyat dışı algı olsa da o gerçek değil. Gerçek olan bir kadın değil; bir adam da yazdırabilir, bir amca da bir çocuk da… Bir kaldırım, bir çiçek, bir kedinin diğer kediye olan ufak bir hareketi, her şey ilham kaynağı olabilir. Eğer içinde o hamur varsa insana her şey ekmek yapmak için müsait hale gelebiliyor.
En sevdiğiniz şairler kimler?
O kadar çok ki… ben böyle bir başlıyorum sonu olmuyor. Bu ülkenin edebiyatı çok kıymetli, şu kadar söyleyeyim Namık Kemal gibi bir vatan şairinden Necip Fazıl Kısakürek’e, Nazım Hikmet gibi bir dünya şairinden kelimelerle oynayıp bize edebiyatı sevdiren Sunay Akın’a çok büyük kıymetlerimiz var. Ben bu ropörtajı okuyan değerli okuyuculara sesleniyorum; Google’a şöyle bir Türk şairleri yazsınlar. Herkesten ne alacağını okuyanlar bilir. Edebiyatımız zengindir. Edebiyat, hayatı güzel anlatma sanatıdır.
PACYA nedir ve nasıl oluştu?
PACYA, bir yayın sistemidir. Gelişen teknolojiden sonra radyo ve teleziyonun, internet üzerinden de aynısını hatta daha fazlasını sunabildiğimiz bir sistemin ürünüdür; bir program değildir. Adı da “Perde Arkası Canlı Yayın Arası”nın baş harflerinden oluşmaktadır. Ana akım dediğimiz medyaya, reklam arası zorunluluğu yaşatıldığında, reklam arasında başka bir yere gideceğinize, gelin o programın reklamlar varken de internette devam eden versiyonunu izleyin.
Sosyal medya hayatınızın neresinde?
Sosyal medya hayatımızın her yerinde. Çünkü sosyal medya; dur ben bir sosyal medyaya gidip geleyim diyebileceğin bir laboratuar değil. Önlüğü yok, sosyal medya şu anda radyonun, televizyonun, yazılı basının bize yıllarca sunduğu hizmeti sunmaya devam ediyor. Bir fark ile birileri yazıyordu biz okuyorduk; şimdi herkes yazıyor, herkes okuyor.
Hem komedyensiniz hem de şiir yazıyorsunuz. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Bu konudaki takdirlerin tamamından mutlu oluyorum elbette. Ama şunun çok net bir şekilde altını çizerek itiraf etmeliyim ki ben ilk değilim. Benden önce Yılmaz Erdoğan çınar gibi duruyor zaten. Sonra rahmetle anacağımız birçok önemli insanın komik olup olmadığını da bilmiyoruz. Benim için hüzün ve kahkaha yan yana…
Kendinize zaman ayırabiliyor musunuz? Bu zamanlarda dinlenmek için gittiğiniz kaçış noktaları nerelerdir?
Hepimizin mecburiyeti olduğu kadar teneffüs ihtiyacı da var. Onu da kendi içimizde yaratıyoruz. Ben akşamları radyo programından sonra genelde sevdiğim insanlarla yemek yiyorum, bazı programlar yapıyoruz, sohbet ediyoruz, bir şeyler izliyoruz ve dinliyoruz. Bazen bir efkar masasında oturuyoruz “ah ne olucak bu işler” falan… Hafta sonu ise genelde karşı cinsle sinemaya gitmeyi tercih ederim ya da dört-beş arkadaş eşofmanları giyip sinema, tiyatroya gider, yürüyüş yaparız. Okumakla, ağlamakla, inlemekle geçiyor ömür… Bizim esas işimiz okuyup, izleyip, anlayıp anlatmak… Onun için de hadi ben bir eğleneyim yarına kadar diye bir şey olmuyor. Hayatımda hep bir yerden iskeleye bağlıyım, bu da beni yoruyor aslında.
Medya sektörünün pek çok alanında çalıştınız. En çok keyif aldığınız alan hangisi?
Televizyon biraz daha ekip işi. Radyoyu da artık iş gibi görmüyorum; yapmam gereken bir şeymiş gibi, eve gitmek, yemek yemek gibi bir ihtiyaç. Anlatmak ihtiyacı sisteme girince sürekli anlatacak hale geliyorsun. Tabiatın oluyor.
Hedeflediğiniz yerde olduğunuzu düşşünyor musunuz?
Tabii ki hayır. Hedeflediğim yerde umarım olurum.
Sosyal medyanın en çok hangi platformunu kullanıyorsunuz?
Twitter’ı kullanıyorum. Sonra Instagram ve Facebook.
Hayatta mutlu olmanın sırrı nedir sizce?
Bence mutlu olmanın sırrı, mutlu edebilmek. Birisinin mutluluğu ile ilgilendiğiniz zaman o his size de geçiyor. Maalesef günümüzdeki çağdaş yaşamda, bırakın tanımadıklarımızı, sevdiklerimizin bile mutlu olup olmadıklarıyla ilgilenmiyoruz. Birilerinin bana gülmesine çok gülüyorum, o yüzden birini güldürmeyi seviyorum. Ben hadiseyi kafamda böyle formülize ettim.
Komedyen, şair ve oyuncu olarak hayata bakış açınız nasıl?
Genelde barışçıl bakarım. İnsanların en büyük sorunlarını bile biraz gülümseyerek ve nezaketle konuşarak çözebileceklerine inanıyorum.
Hayatınızın dönüm noktası dediğiniz olay?
Gerçekten her an hayatınızın dönüm noktası. Mesela askere gitmem bir dönüm noktası, askerlikten dönmem dönüm noktası, validemin vefatı dönüm noktası, Yirmi Bir’in başlaması dönüm noktası. Hepsi dönüm noktası yani.
“Yirmi bir”in sırrı ne?
Yirmi Bir’in sırrını bilim adamları bile açıklayamamışlar Google’a yazdığınız zaman birçok şey çıkacaktır, bakabilirsiniz siz de… Mesela; bütün cumhurbaşkanları yirmi bir tane top atışıyla karşılanırlar. Ama en önemlisi benim annemle aramda yirmi bir yaş olduğunu öğrendiğimde girdi yirmi bir sayısı hayatıma. Sonra hangi yüzyılda olduğumuzu farkettim ve gerisi geldi. “Yirmi bir” benim hayatımda yaptığım televizyon programları arasında en çok ödül alan ve en uzun süren program. Ben o programa gittiğimde yirmi altıncı bölümdü, başkası sunuyordu programı, benimle ilgisi yoktu. Yirmi bir sizi buluyor, bulunca da güzel oluyor. Yoksa uğurlu sayından başka bir manası kalmaz, daha derin bir önemi var.
Sizce gitmek mi kalmak mı?
Ölüm ve kalım aslında bu konuştuğumuz şey ama ben bunu şöyle ifade ediyorum; “ölen gider, kalan ölür.”
MAG okuyucuları için ne söylemek istersiniz?
Öncelikle bu röportajı akıl edenlere, ayarlayanlara, gerçekleştirenlere, yayılayacak olanlara, kısacası MAG Ailesi’ne çok teşekkür ediyorum… Fikirlerimin yayılmasını istemek, insanların duruşunu, konuştuğunu merek etmesi benim için çok büyük bir onur. Bundan çok mutlu oluyorum, minnet duyuyorum. Onun dışında MAG okuyucularını da röportajı buraya kadar hala okuyorlarsa tebrik ediyorum…