Süleyman Saim Tekcan ile Evde Sanat
Ressam, Akademisyen, Türkiye’nin İlk Çağdaş Özgün Baskı Resim Müzesi, IMOGA’nın kurucusu Prof. Dr. Süleyman Saim Tekcan #evdekal günlerini kesinlikle bir hapsoluş olarak görmüyor, hayatını sanatıyla yansıtıyor…
Röportaj: Siret Uyanık
Ne diyor Nazım:
“Dörtnala gelip Uzak Asya’dan
Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan
bu vatan bizim.”
Bizi kimse eve hapsetmiş olamaz. Evimiz bizim aynı zamanda çalışma mekanımız bizim yaşadığımız, düşündüğümüz yer. Çizimler yapacağız ve bu yaptığımız çizimlerle birlikte kitap okuyacağız. Kültürümüzü tamamlayacağız. Sanatta 60 yılı geride bırakan bir sanatçı olarak 80 yaşımda hala çiziyorum, düşünüyorum, var ediyorum. En son açtığım “Döngüsel Seyir”de söylediğim gibi; önce bir desen çizilip ondan heykel yapılıyor, sonra o heykele bakılıp tekrar desen çizilebiliyor. Böylece hayat bir döngü içerisinde, devamlı dönüp duruyoruz. Bir dönme dolap gibi.
Nazım’ın Anadolu’ya gelişi anlattığı mısralar bence çok önemli. Bu arada kitap okuyorum zaman zaman. Çünkü dinlenmenin tarifi faaliyet değiştirmektir. Mesela Sümer Saldıray arkadaşım, neden Güzel Sanatlar Akademisi daha sonra Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi adını almış; bunun üzerine bir kitap yazmış. Bu benim de kafamı kurcalayan bir soruydu. Ve bu kitapta yazılı olanlar, benim de yaşadığım şeyler. Onun için onu da kutluyorum. Hayat böyle bir şey, kimse kimseyi hapsedemez… İnsan düşüncelerinde hapsolmuyor. Aslında insan ufku, kendi düşüncelerinde sonsuzluğu yakalayabildiği bir yaşamı yaşıyor. Yani bizi kimse bir yere hapsedemez. Nazım’ı içeri attıklarında da Nazım aslında hapsolmuş değildi. İçeride yazdığı yazılarda onun ne kadar özgür olduğunu hissedebiliyoruz. Bizim dünyamız da böyle bir dünya. Devamlı çiziyoruz, boyuyoruz, heykel yapıyoruz, seramik yapıyoruz, gravür yapıyoruz; hepsi kendimizi ifade etmek için. Bazen çizgiyi, bazen yazıyı kullanıyoruz.
Tüm bunlar hayatımızın bir parçası olarak bizim yaşamımıza renk veriyor. Görsel ve işitsel duyularımızla elde ettiğimiz, algıladığımız bütün şeyleri yeni bir biçimde sanata dönüştürüyoruz. Bu yüzden müzik ve resim hayatımızın ayrılmaz bir parçası olarak devamlı var olacak ve biz bu varoluş içerisinde yaşamımızı sürdüreceğiz. Bütün güzellik de budur, özgürlük de…
“Evde kal”, ne kadar güzel sözcük… Evde kaldığım zaman özgürlüğümden bir şey kaybetmiş olmuyorum. Ben yaşamımda devamlı yaptığım her şeyi evimde de yapabiliyorum. İnsanların özgürlüğünü kısıtlamak mümkün değildir. Hele düşüncelerini kısıtlamak, hiç mümkün değildir. Evde kalıp kitap okumak, resim yapmak, insanın kendi dünyası içerisinde tekrar yaşaması, dışarı çıktığımız zamanda da evini özlemesi… Bazen evde kalmanın tadı tuzu da bizim için çok önemlidir. Çünkü evimizde çocuklarımızla, eşimizle, ailemizle birlikte yaşıyoruz ve ailemizle birlikte birçok şeyi paylaşıyoruz. Paylaşmak belki hayatımızın en güzel şeylerinden bir tanesi.