Kriz Anında Varlık Koruması AGM Finans
Ülkemizdeki finansal okur yazarlık eksikliğinin oldukça fazla olduğunu belirten finans danışmanı Aydan Gül, kurucusu olduğu AGM Finans ile kredi danışmanlığından mali verilerin analizine kadar birçok alanda hizmet veriyor. Dünya genelinde yaşanan ekonomik çöküntüyü ele alan Gül, kayıpların önüne geçebilmek için neler yapılabileceğini MAG Okurları için aktarıyor…
Öncelikle kendinizden biraz bahseder misiniz?
İktisat mezunuyum. Bankacılık ve finans üzerine yüksek lisans yaptım. Kariyerime bankacılıkla başladım, daha sonra çeşitli sektörlerde finans koordinatörlüğü görevlerinde bulundum. Ülkemizde birçok firmanın finansal anlamda danışmanlığa ihtiyaç duymasından yola çıkarak da AGM Finans’ı kurdum.
AGM Finans’ın kuruluş amacı nedir? Verdiği hizmetler nelerdir?
İş hayatımda edindiğim tecrübelerden yola çıkarak, özellikle kriz zamanlarında firmalarımızın finansal açıdan süreci doğru yönetemediklerini gördüm. Asla batmaz dediğim firmalar finansal hatalar yüzünden zor durumlara düştü. Ne yazık ki ülkemizde finansal okur yazarlık eksikliği oldukça fazla. Buralardan yola çıkarak AGM Finans’ı kurmaya karar verdim. Kredi danışmanlığı, yatırım, hibe destek ve teşvikler danışmanlığı, vergi mevzuatı danışmanlığı, dış ticaret (ihracat-ithalat ve Eximbank finansal araçlar vs.) danışmanlığı, mali verilerin analizi gibi alanlarda hizmet vermekteyiz.
Dünya genelinde yaşanan ekonomik kriz hakkında neler söyleyebilirsiniz?
2008’de ABD’de önce finansal kriz olarak başlayan, sonra reel kesime de yayılarak küreselleşen kriz bütün dünyada ciddi ekonomik sorunlar ortaya çıkardı. Bu sorunlar, gelişmiş ülkelerin para arzını artırarak, yani parasal genişleme ve düşük faiz yaklaşımıyla çözülmeye çalışıldı. Ne var ki basılan paraları geri çekmeye fırsat kalmadan bir seri sıkıntı daha ortaya çıktı ve enflasyon yaratan süreç başladı. 2020 yılında pandemi, 2022 yılında Ukrayna savaşıyla kriz yeni bir aşamaya geçti. Bu son ikisinin de eklenmesiyle küresel tedarik zinciri kırıldı, enerji ve gıda fiyatları yükseldi. Kriz boyunca, başta gelişmiş ülkelerde olmak üzere merkez bankaları sürekli para basarak krizin ekonomik canlılığı öldürmesini ve durgunluğa, hatta çöküşe yol açmasını önlemeye çalıştılar. Ne var ki yaşanan büyük parasal genişleme, bu kez çok ciddi bir küresel enflasyonun itici gücü haline geldi. Bütün bunlar gelişmekte olan ülkelerin de küresel krizin parçası olmasıyla sonuçlandı. Başta Çin olmak üzere bütün gelişmekte olan ülkeler artık küresel krizin hem etkisi altında hem de etkileyicisi durumunda bulunuyor. Özetle; küresel sistem bugün son derecede ağır tehditler altında görünüyor.
Şirketlerin ekonomik kayıplarının önüne geçmek için neler yapılmalıdır?
Şirketlerin, ekonomik kayıpların önüne geçmesi için ilk yapması gereken global bir ekonomik kriz döneminden geçilmekte olduğunu kabul etmeleri ve bu dönemde varlıklarını koruyabilmenin bile önemli bir başarı olduğu gerçeğini bilerek daha temkinli hareket etmeleridir. Bu dönemde; enflasyonun bütün sektörlerde, maliyetler üzerindeki etkisinin, tahminlerin çok üzerinde olabileceğini hesaba katarak, korunma güdüsüyle hareket etmeleri ve aceleci kararlar almaktan da kaçınmaları gerekmektedir. Her şeye rağmen ortaya çıkabilecek fırsatlardan da yararlanabilmek için bir miktar likitte kalmanın veya likidite imkânı temin etmiş olmanın gerekebileceğini, tahsilat riskinde de artış olabileceğini dikkate almaları gerekmektedir. Enflasyon oranı her ülkede farklı olacağından, ülke olarak bile enflasyon ithal edebileceğimiz (ithal girdi kalemleri yoluyla) unutulmamalıdır. Stok politikaları mutlaka enflasyon dikkate alınarak uygulanmalıdır.
Son raporlara göre ticari iflasların bu yıl artacağı ön görülüyor. Bunun nedeni nedir? Bu durumda nasıl hareket edilmelidir?
Ukrayna’daki savaş ve Çin’deki yeni karantina önlemleri, şirketler için risk dengesini önemli ölçüde bozdu. Bu iki sorunun yarattığı küresel sorunlar arasında tedarik zinciri aksaklıkları, ulaşım darboğazları, kıtlıklar ve başta enerji ve emtialar olmak üzere yüksek girdi maliyetleri yer alıyor. Buna ek olarak, şirketler artık küresel enflasyon artışının dolaylı bir sonucu olarak daha yüksek fonlama maliyetleriyle karşı karşıyalar, çünkü enflasyonla mücadele dünya genelinde parasal sıkılaştırmayı (faiz oranlarında artışı) hızlandırıyor. Bu istisnai koşullar, mevcut döngüsel sorunlara ve yapısal değişikliklere ekstra zorluklar eklemektedir. Bu durumda:
• Faiz oranları artacağı için yüksek borçluluktan kaçınılmalıdır.
• Büyük ölçekli şirketler görece daha dayanıklı olduğu için, küçük ölçekli şirketlerden olan alacakları daha sınırlı tutmalıdır.
• İmkânlar ölçüsünde nakit satış olanakları her zaman tercih edilmelidir.
• İmalat sektörüyle yapılan alışverişlerde, bu sektörün yaşayacağı maliyet ve ihtiyati stok ihtiyacı nedeniyle daha hassas olunmalıdır.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu, kredilerin amacına uygun olmayan kullanımının engellenmesi adına yeni bir karar açıkladı. Bu durumu biraz açabilir misiniz?
Bankacılık Kanunu’nun 93. maddesi; BDDK’ye Bankacılık Kanunu çerçevesinde, finansal piyasalarda güven ve istikrarın sağlanması, kredi sisteminin etkin bir şekilde çalışması, malî sektörün gelişmesi, tasarruf sahiplerinin hak ve menfaatlerinin korunması için gerekli önlemleri alma yetkisini veriyor. BDDK, bu yetkiye dayanarak 24 Haziran 2022 tarihinde aldığı kararla yabancı para varlıklarına sınırlama getirdi. Buna göre; bankalar ve finansal kuruluşlar dışında olup da bağımsız denetime tabi bulunan ve dokuz yüz bin dolardan fazla yabancı para nakit varlığı olan şirketler, bu varlıkları, aktifleri veya satış gelirlerinin yüzde onunu aşıyorsa, TL nakdi kredi kullanamayacaklar. Doğal olarak karara konu olan ve kredi kullanmak durumunda olan şirketler sahip oldukları yabancı varlıklardan dokuz yüz bin doların üzerinde olanları büyük olasılıkla kur korumalı mevduata çevirecekler; bir yandan kur korumalı mevduat uygulaması başarılı görünürken, bir yandan da dolarizasyon kısmen düşmüş gösterilebilecektir.
BDDK’nin bu kararına ilişkin yaşanan tereddütler nelerdir? İstisnai durumlar var mıdır?
Makro ihtiyati tedbirler kapsamındaki bu kararın, bir yabancı para kısıtlaması kararı mı olduğu, yoksa kredilerin yönlendirilmesine ilişkin bir karar mı olduğu konusu ortaya çıkmaktadır. Kredi düzenleme veya yönlendirme kararı, kredilere tavan konulması, kredi kullanımına süre ya da miktar kısıtlaması getirilmesi, kredi faizlerinin sınırlandırılması veya yükseltilmesi gibi birtakım önlemlere dayanır. Halbuki bu karar, bunlardan çok farklı olarak kredi kullanımı için gerekli koşullar arasına, belli bir miktarın üzerinde yabancı para bulundurulmaması koşulunu getirerek, krediyi değil, dolaylı yoldan yabancı parayı hedef almaktadır. Bu önlem özellikle ithalat yapması gereken, enerji ve gıda konularında faaliyet gösteren KİT’ler ve büyük çaplı firmalar için istisnai bir durum olacaktır.