Davul ve Zillerin Büyülü Dünyasına Kapılan Ferit Odman
Bu ay, sayfalarımıza Türkiye’nin en başarılı caz davulcularından biri olan Ferit Odman’ı konuk ediyoruz. Kendisiyle, Kerem Görsev ile birlikte yaptığı başarılı projelerden Haziran ayında gerçekleştirdiği evliliğe kadar keyif dolu ve samimi bir röportaj gerçekleştirdik…
Sizi birbirinden eşsiz ritimlerin arkasındaki isim olarak tanıyoruz. Ne kadar süredir bateri çalıyorsunuz?
11 yaşındayken davulla tanıştım ama bunun öncesinde de ellerim ve ayaklarım hiç durmazdı… Yastıklar, koltuklar, bardaklar ve evde ne bulabilirsem bunlardan sesler ve ritimler çıkarmaya çalışırdım. Sonuç olarak da 20 yıldır bilfiil davul ve zillerin büyülü dünyası ile yaşıyorum.
Birçok müzik aletinin arasından neden davulu tercih ettiniz?
Çocukluğumda zillerin görüntüsü ve sesi beni hep çok etkilemişti. Ritme olan yatkınlığım sayesinde de davulu seçmem çok doğal bir süreçte gelişti, zaten hep davul çalmam gerekiyormuş gibi hissediyordum; yani ben davulu değil, o beni seçti.
Bildiğimiz kadarıyla davul çalmak çok iyi bir kulak ve el becerisi istiyor. Davul çalmak için başka hangi özelliklere sahip olmak gerekiyor?
Her enstrüman için aynı şey geçerli aslında. Davulculukta bence en önemlisi iç ritminizin çok kuvvetli olması ve iyi form takibi becerisi. Ayrıca teknik kapasite ve müzikalitenin dengesi çok çok önemli. Teknik bilgiyi gerektiği zaman devreye sokup yapılan müziğin önüne çıkarmamak iyi bir davulcunun sahip olması gereken en önemli özelliklerden biri. Yani davulcunun gruplar içindeki rolü, her ne kadar arka planda kalsalar da çok büyük. Amerika’da söylenen: “Bir grup, davulcusu kadar iyidir” sözü zaten her şeyi anlatıyor…
“Kerem Görsev Trio” ile birbirinden başarılı işlere imza attınız… Yeni sezonda müzikseverleri ne gibi projeler bekliyor?
Kerem Abi gibi çalışkan ve üretken bir müzisyenle çalışmak her zaman insanı yeni projelerle karşı karşıya bırakan müthiş bir şey. Yeni çıkmış olan, Prag’da kaydettiğimiz “To Bill Evans” albümünün senfonik orkestralar ile konserleri ve Alan Broadbent ile yeni çalışmalar yolda.
Benim kendi adıma çıkmış olan “Nommo” ve “Autumn In New York” adlı albümlerim de Amerika yazılı basınındaki kritikler tarafından çok övgü aldı ve benim umduğumun çok fazla ilgi gördü. Kendi adıma Amerika’da kaydedeceğim yeni bir albümle de caz severlere yeniden ulaşacağım.
Yurt dışında da konserleriniz olacak mı?
Gözüken en yakın konserlerimiz şu anda Bakü ve Almanya. Yurt dışındaki caz festivallerinde Türkiye’yi temsil etmek büyük bir onur. Ben geçen yaz kendi projem ile North Sea Jazz Festivali’nde “Autum In New York” albümümü tanıttım ve konuk olarak trompetçi Sean Jones grubuma dahil oldu. Bu tür oluşum ve konserlerin çoğalması en büyük isteğim.
Bir müzisyen olarak İstanbul’da müzik dinlemek için nereye gidiyorsunuz?
İkinci evim olarak gördüğüm Nardis Jazz Club listenin başında geliyor. Bunun dışında Salon-IKSV, Akbank-Sanat, CRR Konser Salonu, İşsanat, Borusan Müzik Evi, Nublu ve Babylon, nitelikli akustik caz gruplarına yer verdiği anda ben de oralardayım!
Kendi müzik tarzınızı nasıl tanımlıyorsunuz?
Tek kelime ile “Hard-Bop”! 1950 ve 1960’ların Blue-Note quintet kayıtları tarz olarak en yakın olduğum müziklerdir.
Sizce müziğin modası var mı?
İyi müzik ve kötü müzik vardır. İyi müziğin de modası hiç geçmez bence.
Müzik yaparken nelerden ilham alıyorsunuz?
İlk olarak beraber müzik yaptığım insanlardan ve onların müzikal duruşlarından. Bunun dışında hayat ile müzik yapmayı birbirinden ayıramadığım için ilham almak için nefes almam yeterli oluyor.
Farklı ülke ve şehirlerde konserler vermenin avantaj ve dezavantajları nelerdir?
Oralardan bize ulaşmak isteyip ulaşamayan müzik ve caz severlerin ayağına gidiyor olmak ve müziğimizi canlı olarak deneyimleyebilmeleri çok büyük avantaj. Bu arada her gittiğimiz yerin kültürü, doğası ve insanları hakkında da bir fikrimiz oluyor. Mesela aynı sene içinde Kazakistan’da ve Brezilya’da caz festivaline gittik. Eğer müzisyen olmasaydım herhalde oraları görüp o kültürün güzelliklerini tadamazdım. Bunlar müzisyenliğin çok olumlu ve avantajlı tarafları.
Dezavantaj olarak ise nadiren enstrüman olarak sahnede istediğiniz şartlar sağlanmayınca oluşuyor, bunun dışında artık uzun seyahatler olunca eşimi çok özlüyorum.
Haziran ayında dünya evine girdiniz… Evlilik nasıl gidiyor?
Evet, Ceyla ile 29 Haziran’da Bodrum Gümüşlük’te evlendik. Oraya bir bomba düşse Türkiye’de caz müzisyeni kalmazdı herhalde. Kerem Görsev nikah şahidimdi ve birçok müzisyen arkadaşım ve ailelerimiz ile güzel bir gece geçirdik. Umarım herkes ben ve Ceyla gibi ruh eşini bulur, içten sevdiği insan ile hayatını birleştirebilir.