Ayşegül Dinçkök ile Derin Tutku
Birbirinden farklı yönleriyle tanıdığımız cemiyet hayatının asil ismi Ayşegül Dinçkök’ün hayatta en çok keyif aldığı şey üretebilmek… Tüm uğraşlarını sosyal sorumluluk projelerine dönüştüren yardımsever iş kadını ile tutkularına dair çok samimi bir röportaj gerçekleştirdik…
Ayşegül Dinçkök kimdir, nasıl bir ailede büyüdünüz?
Babaerkil bir ailede büyüdüm. Disiplinli ve çalışkan bir babam vardı. Onun için boş durmak ayıptı. Okul tatillerinde milli kamplar olmadığı dönemlerde çalıştım, spora da onun sayesinde çok küçük yaşlarda başladım. Galatasaray Adası’nda (şimdiki Su Ada) kurduğu yüzme okulu, yüzücülüğümün ve sonraki spor hayatımın temeli oldu. Spor yapmanın gerektirdiği disiplin ve düzenli yaşam, daha sonraları eklediğim işlerimde ve öğrenimimde de bana büyük fayda sağladı. Ayşegül Dinçkök, hayata sıkı sıkı tutunan ve yaşadığı her ana değer katarak geçirmek isteyen, dostlarına ve çevreye karşı çok duyarlı bir kişidir.
Çok çeşitli projelere dahil oluyorsunuz… İçinde olmaktan en çok keyif aldığınız proje hangisi?
İçinde yer aldığım tüm projeler benim doğrudan arzum ve katkım ile gerçekleşiyor. Bu nedenle hepsine kendimi çok yakın hissediyorum. Bazen art arda, yakın zamanlı projeler oluyor, acaba hangisi daha heyecanlı veya değerli diye düşünmüyorum; hepsi çocuğum gibi, gerçekten su altı fotoğraflarımı çok emek harcayarak çekiyorum. Bu fotoğrafların bir elbiseye, bir eşarba veya bir çantaya dönüşmüş olması beni çok heyecanlandırıyor. Bu yıl Mehry Mu ve Banu Bora Mumcu ile bir kapsül koleksiyon hazırladık. Son sergim Derin Tutku Air’da yer alan bazı fotoğraflar bu koleksiyonlarda kullanıldı. Benim tarafımdan fotoğraflanan su altı canlılarının su üstünde ipek gibi yumuşacık kumaşlara basılması ya da bir çanta üzerinde pullarla süslenmesi benim gözlerimi kamaştırıyor. Şu an bu koleksiyon Midnight Express mağazalarında satışta. Ayrıca Aralık 2014’te açılan sergimle eş zamanlı olarak “Derin Tutku Air” adlı kitabımı çıkardım. Bu kitapta su altı dostlarımla birbirinden kıymetli dostumu buluşturdum, şu an kitaplar D&R’larda satışta. Tam bir masa üstü; tekrar tekrar kapağı açılan, keyifle okunan bir kitap oldu.
Azalmak bilmeyen bir yaşam enerjinize hayranız… Bunu nasıl korumayı başarıyorsunuz?
Yaşam enerjimi yaptığım işe, duyduğum sevgiye ve hiç bırakmadığım sporculuğuma borçlu olduğumu düşünüyorum. Su altında fotoğraflarımı çekerken bunları nasıl ve kimlerle paylaşacağım düşüncesi zaten hiç aklımdan çıkmıyor. O büyülü ve renkli dünya sadece fotograflarla sınırlı kalmamalı diye düşünüyorum. Bu nedenle de “daha neler üretebilirim?”i hep sorguladığım için enerjim azalmıyor tam tersi artıyor. Gittiğim yerlerde, seyahatlerimde, tüm gözlemlerim kendimi geliştirmek yolunda oluyor. Her gün yeni bir şey öğreniyorum bu da beni kendimi yenilemeye zorluyor. ‘Durmayalım, durursak düşeriz’ felsefesine inananlardanım.
Derin Tutku hayatınızda ne ifade ediyor?
Derin Tutku, ailemden sonra gerçekten tutkuyla bağlı olduğum yaşam felsefem oldu, diyebilirim. Derin Tutku’nun isim annesi küçük kızım Mutlu’nun da ismi bulduğunda dediği gibi, “ben yaptığım işi tutkuyla yapan biriyim, Derin Tutku da bir marka oldu, daha çok çalışmalıyım ki daha fazla kitleye ulaşabilsin.”
Milli bir yüzücüyken dalıcılığa geçişiniz nasıl oldu?
Yüzücülük kabiliyetim ve fiziğimin müsait olması sebebiyle bunların yanında ilgimin de etkisiyle babamın GS Adası’nda kurduğu yüzme okulunda başladığım bir spordu. Genç yaşlarımda aldığım dereceler ve şampiyonluklar beni on sene milli takımın as elemanı yaptı. Dalma sporuna ise çok daha sonraları başladım. Tabii ki yüzücülüğümün ve suya olan yatkınlığımın dalış yaparkenki rahatlığıma etkisi büyük ama su altında mümkün olduğu kadar yavaş hareket etmeye çalışırız. Hızlı hareket etmek ve fazla enerji harcamak tüpümüzdeki havanın azalmasına neden olur ki, bunu da hiç yaşamak istemeyiz. Yüzücülük ve dalış arasındaki yıllarda spor yapmayı hiçbir zaman bırakmadım. Ve bunun, dalış yaparken bana çok yararı oldu. Ayrıca su altı kameramın ağırlığı da göz önünde bulundurulursa karada yaptığım çalışmalarımın ne kadar yararlı olduğunu görürüz.
Daldığınız zamanlarda neler hissediyorsunuz? Suyun üzerinde kalan her şeyi unutuyor musunuz?
Ben günlük hayatımda maalesef meditasyon yapamıyorum, keza yoga da. Kendimi gerektiği gibi dış dünyaya kapatamıyorum ve kendimle baş başa kalamıyorum. Sanki dünyayı ben kurtaracakmışım gibi tüm sorular, sorunlar o meditasyon zamanı kafama üşüşüyor. Halbuki, su altında tam tersi. Tamamen kendimle baş başayım. Su altında keşfetmemi bekleyen onlarca güzellik ve sadece kendi nefesimin sesi. Bu muhteşem bir duygu… söyleşilerimde özellikle tekrarlıyorum, su altında ibadet ediyorum diye. Her şeyden önce sağlıklı olmam lazım. Su altına ilk indiğim dakikalarda Tanrı’ya sağlığım ve bana bu güzellikleri gösterdiği için şükrediyorum…
Üretmekten yaşamınızın her anında keyif alan birisiniz… Bundan sonra üretmek istediğiniz neler var?
Derin Tutku, bir hobi olarak başladı ve tutkuya dönüştü. İnsanın hobi olarak başladığı bir şeyin buralara geldiğini görmesi çok heyecan verici tabii. Severek yapılan işlerde başarı olasılığı hep daha yüksek. Derin Tutku fotoğraflarından ilham alınarak üretilen şeyler artacak. Sonbaharda yine yeni bir sürprizim olacak… Arada nefeslenerek devam ediyoruz.
Kızlarınıza hayata dair en büyük tavsiyeniz ne oluyor?
Kızlarım, çalışkan ve dürüst bir babayla üretmeyi seven ve yaşama sıkı sıkıya bağlı bir anneye sahipler. Bizden gördüklerine kendilerinden de bir şeyler katarak hayatlarını yaşıyorlar. Ben, iz bırakmaya inanıyorum. Aynı zamanda da kendi çektiği su altı fotoğraflarını gösteren ve onların hikayelerini torunlarına anlatan bir büyükanneyim. İleride kızlarım da onların çocukları da yazdığım kitaplar ve sergilerimle beni anacaklar. Onlara arkadaşlığın, dostluğun ne kadar kıymetli olduğunu anlatmak yerine kendi yaşamımdan örnekler vererek gösteriyorum ve çalışmaktan, inanmaktan asla vazgeçmemelerini öğütlüyorum. Sakın çok çalışkan olduğumu iddia ediyorum sanılmasın ama okulumun ve babamın verdiği disiplin gereği vazifelerimi aksatmam, kendime güvenir ve inanırım. Sanırım bir kız çocuğu için en önemli şeylerden biri de karşılarında kendine güvenen ve ayakları üzerinde duran bir anne figürü olmasıdır.