Aşk Şarkılarının Güzel Elçisi “Ima”
2007 yılında yayınladığı ve meşhur caz standartlarının da olduğu albümü “Smile” ile 60 haftadan uzun bir süre Kanada’nın en çok satan albümler listesinde kalan, seslendirdiği Fransızca, İngilizce, İtalyanca ve İspanyolca şarkılarla tüm dünyada meşhur olmuş birbirinden güzel aşk şarkılarını yeniden yorumlayan Kanadalı güzel yıldız Ima, “A La Vida” albümünün tanıtımı için geçtiğimiz yaz Türkiye’yi ziyaret ettiğinde büyük ilgi görmüş ve medyada güzelliği ve sesiyle çok konuşulmuştu.
Seslendirdiği Fransızca, İngilizce, İtalyanca ve İspanyolca şarkılar ile Kanada’nın yepyeni süper starlarından biri haline gelen IMA, hayatı ve aşkı kutlayan bir albüm olarak tarif edilen albümü “a la Vida!” ile son olarak sonbaharı kucaklayan nefis şarkıları ve videoları ile karşımıza çıkmıştı ve sanatçı nihayet ilk konserine hazırlanıyor.
“A la vida” albümüyle, “Valparaiso”, bir Adamo şarkısı olan “Mourir dans tes bras” ,Paul McCartney şarkısına yorumu “Dis moi” gibi şarkılar Ima’dan dinlediğimiz birbirinden güzel aşk şarkıları olurken, güzel sanatçı Türkiye’de ilk kez 29 Ocak 2013 tarihinde İş Sanat’ta sahne alıyor olacak. Pink Martini, Monica Molina, Buika gibi isimleri Türkiye’ye sevdiren Pasion Turca’nın aşk şarkılarıyla yeni sürprizi Ima ile Türkiye’deki ilk konseri öncesinde kariyeri, şarkıları, albümü “A La Vida” ve Türkiye hakkında konuştuk.
-Fransızcadan, İspanyolcaya; İtalyancadan İngilizceye farklı dillerde şarkılar söylerken bir Kanadalı olarak şarkılarınız çoğunlukla Akdeniz şarkıları havasında; Montreal yakınlarında doğup büyürken anadiliniz Fransızca, sizi diğer Akdeniz şarkılarına da daha yakın hale getirmiş olabilir mi?
Anadilimin Fransızca olması beni diğer Akdeniz ülkelerinin şarkılarına da yakınlaştırmış olabilir ama bir çocuk olarak da yaşıtlarım pop dinlerken ben eski şarkıları ve özellikle de Akdeniz şarkıları dinliyordum. Her zaman büyük bir Edith Piaf hayranı oldum. Aslında bir şarkıya ilgi duyarken dilini bilmek gerektiğini düşünmüyorum; beni bir şarkı yakaladığında dilini sonradan öğrendiğim de oldu.
-Albümlerinizdeki parçaları sımsıcak Akdeniz şarkılarından seçtiğiniz gibi bazı şarkılarda da folk ve pop rock türlerine yakın bir tarz yakalıyorsunuz; bize müziğinizi nasıl tarif edersiniz?
Şarkılarımın dilinin kalp dili olduğunu söyleyebilirim; öyküsünü sevdiğim, hikayesi kalbime dokunan şarkılar söylüyorum. Bir noktadan sonra gittiğim ülkelerin, tanıştığım insanların bende hikayeleri oluşuyor; örneğin İtalya’nın benim için birçok hikayesi var. Müziklerimde, Latin, rock ve folk tarzlarını bir araya getirdiğim doğru ama şarkılarımın da müziklerimin de özünde kalp ve aşk var.
-Doğup büyüdüğünüz Kanada’nın müzik endüstrisine kazandırdığı Alanis Morissette gibi birçok süper star var, peki kendi ülkenizin yıldızları arasında size en çok ilham verenler kimler?
Celine Dion’dan çok etkilenirdim. Daha önce söylediğim gibi çocukken bile daha çok Latin şarkılar dinlerdim. Edith Piaf, Dalida gibi isimleri dinleyerek büyüdüm. Alanis Morissette de harika bir şarkı yazarı ve şarkıcı.
-Albümünüz “A La Vida” Pasion Turca ile Türkiye’de de lanse edildi ve şarkılarınız bizim radyolarımızda da dönüyor; bu size heyecan veriyor mu?
Çok heyecanlanıyorum. Yaz başında ziyarete geldiğimde daha ilk akşam Boğaz’da yemek yerken DJ benim şarkılarımdan birini çaldığı sırada, tesadüfen restoranda Kanadalı bir grup vardı ve ilk geceden beni tanıyarak yanıma koşan ve benimle fotoğraf çekmek isteyen bir grupla karşılaşmış oldum. Çok güzel bir enerjiyle başladığımızı düşünüyorum.
-Yeniden yorumladığınız şarkılardan biri de, Akdeniz efsanelerinden Dalida’nın efsanevi şarkısı “Le Temps Des Fleurs”; sadece şarkılarınızla değil görüntünüzle de Dalida’yı çağrıştırıyorsunuz; peki bir kadın olarak kendinizi ona yakın hissediyor musunuz?
Bir kadın olarak benim de kalbimi kıran aşk hikayelerim oldu; ancak Dalida’nın hikayesi ve intiharı elbette çok hüzünlü. Açıkçası aşk konusunda bir drama kraliçesi olmaya meyilliyim ancak kalp kırıklıklarını anlatan şarkılar söylemeyi sevdiğim halde yine de daha çok neşe veren şarkılar söylüyorum ve hayatın da mümkün olduğu kadar tadını çıkarıyorum.
-Süper starımız Ajda Pekkan hakkında sohbet ederken, “Arada Sırada” video klibini de beraber izlemiştik; size neler hissettirdi?
Klipte çok hoş ve havalı görünüyor, sesi de çok güzel. Eskiden tıpkı benim gibi Mina, Dalida gibi efsanevi şarkıcıların şarkılarını söylediğini biliyorum ve bu yüzden kendimi Ajda’ya da yakın hissediyorum. Artık Türkiye’deki dinleyiciye şarkılarımı söylüyor olmak bana yetmez; mutlaka Türkçe bir şarkı da öğrenmek istiyorum. Belki de Ajda’nın şarkılarından birini çalışmalıyım; Pasion Turca ekibinden Sezen Aksu’yu da öğrendim.
-Geçen yaz Sultanahmet’ten, Kapalıçarşı’ya; Boğaz’dan, Taksim’e kadar promosyon çalışmaları sırasında gezmeye de vakit ayırdığınızı biliyorum; Türkiye ile ilgili en çok neleri sevdiniz?
Beni en çok etkileyen ilk geldiğim andan itibaren çevremdeki herkesin bana Türkiye ile ilgili bir şeyler öğretmeye çalışması oldu; ülkenize çok sahip çıkıyorsunuz ve ülkenizi ne kadar severek anlatıyorsunuz. Maalesef benim ülkemde insanlar sadece ülkelerinden şikayet ediyorlar.
-Türkiye’deki dinleyiciye ne gibi sürprizleriniz var?
“A La Vida” tam da yaz dönemi için çok hareketli şarkılarla dolu; ve sanırım iyi bir başlangıç oldu. Daha hüzünlü ve romantik şarkılarımın olduğu “Smile” albümümü de Pasion Turca ekibiyle yayınlıyoruz ve en heyecanlı bekleyişim 29 Ocak’ta İş Sanat’ta vereceğim konser. İş Sanat’taki konserim, Türkiye’deki ilk konserim olacak ve şimdiden Türkiye’de yepyeni hikayelerim oluyor ve çok mutluyum.