Mantralarla Şifa ÇemberiSeda Bağcan
Dünyada binlerce yıldır kullanılan şifa mantralarını Türk ezgileriyle ve Türk enstrumanlarıyla buluşturup dünyaya bambaşka bir sentezle mantra müziği olarak sunan ve son yıllarda ‘Mantra müziğin cenetten gelen sesi’ olarak adlandırılan sevilen sanatçı Seda Bağcan bu ay dergimize güzel bir ses getiriyor…
Seda Bağcan kimdir?
Merhaba, herhalde hayatta en zor şeylerden birisi kendinizi kısaca tanıtmanız.
Ben müzisyen bir aile olan Bağcan ailesinin bir üyesiyim. Selda Bağcan’ın yeğeni, Savaş ve Süheyla Bağcan’ın kızı, Sonat ve Serenad Bağcan’ın kardeşleriyim. Genelde ‘siz şimdi kimin kızı kimin kardeşisiniz?’ diye sordukları için böyle bir açıklamayla başlamak istedim.
Ankara’da doğdum büyüdüm, Tevfik Fikret Lisesi ve ODTÜ Elektrik Elektronik Mühendisliği’nde okudum. Türkiye’de ve Almanya’da tıp şirketleri kurdum ve yönettim 15 sene. Daha sonrasında da tamamlayıcı tıp yöntemlerine yöneldim. Bu konuda sayısız seminere katılıp benim için çok değerli üstatlardan eğitimler aldım. Reiki, Reconnection, Signature Cell Healing, Acutonics, Emotrance EFT, Quantum Biofeedback SCIO bunlardan bazıları. Sonra kendimi, öğrendiklerimi birleştirdiğim ‘Müzik, şifa ve bilimin buluşması’ başlığı altında yurt içi ve yurt dışında seminerler verirken buldum.
Öğrencilik hayatımda ve sonrasında beni rahatlatan bir öğreti olan yoga daha sonrasında tutkum haline geldi. Kundalini yoga ile tanışmam da beni mantra müziğiyle buluşturdu. Ben de dünyada binlerce yıldır kullanılan şifa mantralarını yeniden besteliyor; Türk ezgileriyle ve Türk enstrumanlarıyla buluşturup dünyaya bambaşka bir sentezle mantra müziği olarak sunuyorum. 2009 yılından itibaren de ‘Mantra müziğinin cennetten gelen sesi’ diye adlandırılıyorum dünyada. Sunrise, Remember, Sufi Soul Neyim, I am that I am ve Miracle olmak üzere 5 stüdyo albümüm var. En son albümüm olan Miracle’ı daha yeni geçtiğimiz ay çıkarttım.
New age müziğin Türkiye’deki öncülerindensiniz. Bu müzik türünü nasıl keşfettiniz?
Ortaokul sıralarında keşfettim new age müziğini. Okulumuz tam gündü ve eve çok yorgun argın geliyordum. Günün yorgunluğunu atmak ve dinlenmek için Kitaro’nun albümlerini dinliyordum. Daha sonrasında da Ennio Moricone ve Vangelis. Hem zihnim boşalıyordu hem de kendimi enerji doluyor gibi hissediyordum. Çok küçük yaşlardan beri piyano çaldığım için ben de piyanomun başına geçip new age besteler yapmaya çalışıyordum. O zamanlara ait de çok güzel melodilerim vardır doğrusu. Sonrasında da her türlü müziği söyledim, klasik, pop, jazz hatta rock. Mantra müziği karşıma çıkmasaydı enstrumantal new age müzik albümü yapmayı düşünüyordum. Ama mantra müziğiyle tanışınca, yoga öğrencilerimin de yoğun istekleri doğrultusunda mantra bestelerimi kaydetmeye karar verdim. Almanya’da bir yoga festivalinde açılış konserine davet etmeleri üzerine de ilk albümüm Sunrise’ı apar topar yetiştirdim açılışa. 2014’te de hayranı olduğum Kitaro ile tanışma fırsatım oldu, size de anlattığım ortaokul hikayemi kendisiyle paylaştım. Benim müziklerimi dinlemek istedi ve çok beğendi. Amerika’da bir şirketi olduğunu ve albümlerimin dünya dağıtımını istediklerini söyledi. Hatta ileride de benimle bir albüm yapmak istediğini dile getirdi. Ortaokuldan beri hayranı olduğum, hatta bana ilham veren Kitaro’dan böyle bir teklif tahmin edeceğiniz gibi beni inanılmaz mutlu etti. Artık bir dünya markası olan Domo Records albümlerimi temsil ediyor dünyada.
Ailece müzikte bu kadar başarılı olmak nasıl bir his?
Müzisyen ailede müzisyen olmak, yazar ailede yazar olmak, ressam ailede ressam olmak çok zordur aslında. Düşünün ki; etrafınızdaki herkes acayip müzisyen ve siz önlerinde piyano çalıyorsunuz ya da şarkı söylüyorsunuz. Yanlış yapma ve yeteri kadar güzel söyleyememe korkusu oluyor hep.
En ufak bir yanlışınız hemen fark ediliyor, en ufak bir detone hemen fark ediliyor. Her zaman mükemmel olmanız lazım. Çocukken çok sterese sokuyor ve bu stress size mükemmelliyetçiliğe götürüyor.
Biz başarılı olmamızı sanırım birbirimize borçluyuz. Her zaman çıtayı daha da yükseğe koyduk ve koymaya da devam ediyoruz.
Birbirimizi her zaman sever ve birbirimizle her zaman gurur duyarız. Yaptığımız müzikler tarz olarak birbirinden farklı olsa da nicelerinin ruhuna ve kalbine dokunuyor. Dinleyicilerimizden inanılmaz mesajlar, geri dönüşler alıyoruz. Bunlar da bizi çok çok mutlu ediyor tabii ki!
Müzisyen kimliğinizin yanında spirituel eğitimler de veriyorsunuz. Ne tür çalışmalarınız var?
Yüzyıllardır günümüze gerek yazıtlarla, gerek kulaktan kulağa aktarılarak gelmiş kadim bilgilerle “Kimiz, neyiz, neredeyiz, evrensel kurallar neler?” gibi sorularımıza cevap bulacağımız 2 sene süren bir çalışmamız var, adı ‘Evrensel Kadim Bilgelik Dersleri’. Evrensel kuralları öğrenerek ve çeşitli inisyeler de alarak kendimizi gerçekleştirmeyi, daha mutlu, keyifli hayatlar sürmeyi öğreniyoruz. Her 40 günde bir yapılan derslerde astroloji, nümeroloji, yaşam ağacı, mikro organizmalar, makro organizmalar, evrensel matematik, evrensel müzik, elementlerde ustalaşmak, uzayın yapısı, dünya gezegeninin deneyimleri, hayatınızda merak ettiğiniz insanlığa dair tüm bilgilerin uygulamalı grup çalışmalarıyla paylaşıldığı bir çalışma. Kısaca “İnsan olma sanatı”
‘Mantralarla Şifa Çemberi’ çalışmalarımız oluyor, nefes, ses ve yoganın müzikle buluştuğu keyifli bir kendini yeniden programlama çalışması.
Gerçeğin sözü anlamına gelen Satsang toplantılarımız var.
7-8 Mayıs’ta ilk defa Türkiye’de vereceğim İmza Hücresi Şifası (Signature Cell Healing) Semineri kendi kendinizi şifalandırmanızı ve başkalarına da bu evrensel enerjiyi nasıl uygulayacağınızı öğrendiğiniz uluslarası geçerliliği olan sertifikalı bir seminer.
Müzik ve şifa gerçekten birbirinden mi besleniyor sizce?
Evrende her şey titreşim ve artık daha çok insan titreşimin önemini gün geçtikçe kavrıyor. Geleceğin tıbbı tamamıyle titreşimsel tıp olacak bu kaçınılmaz.
Meksika Körfezi’nde ses dalgalarıyla yapılan bir çalışma ile körfezin pis suyu büyük ölçüde ve hatta 1 günde temizlenerek tekrar yunusların geldiği ve balıkların çoğaldığı görülmüştür örneğin.
Sevgi frekansı olarak adlandırılan 528 Hz titreşimleri, var olan her şeyin kalbine dokunabiliyor. Tüm varlıkların kendine has titreşimleri var, hatta içimizdeki organların da ayrı ayrı titreşimleri olduğu hesaplanmış durumda. Qigong’un ileri seviye ses tonlaması çalışmalarında bu organlara “chanting” dediğimiz ses dalgalarıyla titreşim gönderiyoruz ve bu organlardaki hücrelerin titreşerek iyileşmesini sağlıyoruz. Ses tonlamasına destek olarak dinlediğiniz müziklerin de uygun frekansta olması şifaya destek olabiliyor.
337 Hz: Kan dolaşımını 537 Hz: Endokrin sistemini (büyüme, gelişme, cinsellik, metabolisma ile alakalı hormonal denge)
625 Hz: Böbrek fonksiyonları
635 Hz. Hipofiz bezi (pituary)
654 Hz: Pankreas
662 Hz: Epifiz bezi (pineal)
696 Hz: Kalp
751 Hz: Karaciğer
763 Hz: Tiroid
764 Hz: Sinir sistemi
835 Hz: Bağışıklık sistemi
1335 Hz: Adrenalin, stresle mücadele
1565 Hz: Ruhsal şifa. 528 Hz frekansı tüm evreni şifalandıracak kapasitede mucizevi titeşimlere sahiptir. DNA onarıcı gücü vardır. 396 Hz korkulardan arınmamıza, 741 Hz farkındalığın artmasına ve uyanışa geçmemize, 582 Hz ruhumuzla bağlantıya geçmeye yarar.
Ruhumuzun mükemmel titreşimi, yaşamımızın mükemmel senfonisi müzikten başka bir şey değil. Müzik şifa, şifa müzik bir anlamda.
Yakın zamanda nerelerde konserleriniz olacak?
Nisan ayında Peru’da Cusco ve Puno şehirlerinde, Arjantin’de Buenos Aires’te, Mayıs’ta İzmir’de, 17 Haziran’da Saraybosna’da, 20 Haziran’da Bosna Hersek’te Güneş Piramidi’nin tepesinde, Temmuz ayında Amerika’da Los Angeles, San Fransisco ve değişik şehirlerde konserlerim olacak.
Peki eğitimler? Bu eğitimlerle ilgilenenler size nasıl ulaşabilir?
Eğitimler için web sitemi www.sedabagcan.com ziyaret ederek etkinlik takvimime bakabilirler. Ayrıca Facebook, Twitter, Instagram gibi sosyal medya sayfalarım da mevcut. Etkinlik detaylarını, nerelere başvurmaları gerektiğini sayfalarımda paylaşıyorum. Türkiye’de İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya ve Mersin’de çeşitli Kişisel Gelişim Merkezleri ve Yoga Stüdyolarında veriyorum eğitimlerimi.
Sürekli dünyayı dolaşıyorsunuz. Dünyanın en güzel yeri neresi sizce?
Ben bir doğa hayranıyım. Doğal güzelliklere bakmaya, seyretmeye doyamıyorum, nereye gidersem gideyim muhakkak oranın en ilginç yerlerini ziyaret ederim. Her ülkenin, her şehrin, her bölgenin kendine has güzellikleri var. 13 sene Almanya’da yaşadım. Kurdukları sisteme, doğaya önem vermelerine, her yerin inanılmaz yeşil olmasına hayran olmamak mümkün değil. Yaşaması çok rahat bir ülkeydi. Tayland’ın yine Chiang Mai bölgesi muhteşemdir, Kamboçya ayrı bir güzel. Angkor Wat tapınakları çok etkilemiştir beni.
Norveç, İsveç, İsviçre ve Avusturya’nın gölleri. Göl demişken İtalya’da Como Gölü de benim için özeldir. Geçen sene ilk defa gittiğim Peru’daki Machu Picchu hayatımda ayrılır ayrılmaz özlediğim bir yer olmuştur. İlk defa böyle bir şey hissettim hayatımda. Çok özel bir yer. Bu sene yine Nisan ayında bir tur düzenliyoruz Peru’ya. En güzel yer diye sorduğunuzda çok zorlanıyorum seçmekte gördüğünüz gibi. Tabii bizim ülkemiz de dünyanın en güzel yerlerinden birisi kuşkusuz.
Yaşamak istediğiniz yerde misiniz?
Bütün dünyada yaşamayı seçtim ben. Benim evim İstanbul’da ama takvimime bakarsanız çok da evde durmadığımı görebilirsiniz. Ülkemizin konumu, kültürel ve doğal zenginliği tartışılamayacak derecede özel. Zihnime, kültürüme, üretimime ve müziğime katkısı bakımından iyi ki Türküm!