Seçimler
Şu anda yaşadığın hayatı sen seçtin. Tüm mutluluklarını, acılarını, sevgi dolu cümlelerini, kahkahalarını, kendini olup olmadık şeyler için yiyip bitirmelerini, evet, sen seçtin. Boşu boşuna karşında bir günah keçisi arama! Aynı zamanda unutma; kalbimizle yaptığımız ve seçtiğimiz her şey bir gün bize muhakkak geri döner.
Peki neleri seçemedin… Anneni, babanı, kardeşini, çocuğunu, birinci veya ikinci derece akrabalarını, doğduğun dünyayı. Bazısı kan durumundan sana tutkallanmış, bazısı ise eş durumundan, bazısı evrende ne kadar küçük bir nokta olduğunu hatırlatma bakımından. Atsan atılmaz satsan satılmaz klişesi ama kısırdöngünün ta kendisi. Onları sevmek sevmemek yine senin seçimin. Kabullenip, dışlamak da…
Peki neyi seçersin? Ruhun ne kadar özgür yapılıysa, yaş – seçim eğrin de o kadar doğru orantıda hızla yükseliştedir. Üç yaşındaki çocuk bile olsan arkadaşını seçersin, gençlik başında duman olsa da ilk aşkını seçersin, okuduğun okulu, mesleğini seçersin. Bunlar bir kazanda kaynar sana seni hediye eder 30’lara gelmeden. Nasıl bir insan olacağında işte bu yüzdendir ki senin ellerinde filizlenir.
Herkeslere kin güdüp, kızma Allah aşkına. Seni çok mutlu eden sevgiliyi de, yerlerde yatarak krize sokan adamı, kadını da sen seçersin. O kavgayı edip, etmemeyi, o cevabı verip vermemeyi, onun cevabından korkup korkmamayı, öyle güzel kokmayı, istediğin kapıları çalmayı, istediğin rüzgarlara kokunu karıştırmayı, yürüdüğün yolları, o sıcacık bakışı atfetmeyi, damarına girip salına salına orada barınmayı, yanında kalmayı, terk edip gitmeyi, aşk denilen tarifsiz duygu bombardımanını, içtiğin sigaranın nefesini, aldığın kitabın konusunu, o telefonu açıp açmamayı…
Vaktiyle bir arkadaşım demişti ki:
“Her zaman önümüze iki yol ayrımı gelir. Birini seçtiğinde diğerini her zaman kaybeder gibi görünürsün ama aslında ikinciyi seçmeyerek asıl seçimini yapmışsındır ve inan ki bunun adına kader denmez.”
Seni böyle düşündürten, dolduran, içindeki ışığını yakan arkadaşlarını da seçersin ya da içini loş tutan, ağzını açtığında sadece sende baş ağrısı hissi uyandırıp, vakti geldiğinde eteğindeki taşları kafana savaş topu gibi sallayanları da sen seçersin. Hep iyi, dümdüz, çakılsız bir yol gibi ilerlemez hayat ama başına ekşi bir olay geldiğinde de karşındakine saydırmaktan çok insanın bir durup kendine bakması da doğru değil mi peki? Ona belki bu kadar yüz verip, başına çıkartan zaten sen değil misin?
Hayat ne Truman Show ne de Muppet Show!
Susmak mı konuşmak mı?
Gülmek mi ağlamak mı?
İyilik mi kötülük mü?
Sevgi mi nefret mi?
İyimserlik mi karamsarlık mı?
Her şeyin sebebi, varoluş nedeni, gelişmesi, sonucu sensin. Dön bak, sağın, solun sobe. Ama kim ebe? Başucun yine senin seçimin. Kollarını açarak koştuğun kadın ya da adam da sensin. Gözlerin ışıldayarak, yataktan fırlayıp veya alarmı bir 10 dakika sonraya kurarak hiç uyanmak istemeyip gittiğin işin de senin eserin. Korkak olmak, kibirli olmak, duygusal olmak, vicdanını dinlemek, arkadaşını iki kuruşa satmak, bireysel menfaati için gözünü kırpmadan yön değiştirmek, hayatı bedavaya getirmeye çalışmak, sevmediği bir insanla hayat geçirmek, dedikoducu olmak, kalp kırıp kırmamak, işine öyle geldiği için yalanı portakal gibi soyup en başucu yapmak… Karalar bağlama, kaderi hiç suçlama sen böylesin. Sahip olduğun her şeyi sen seçersin.
Aynaya bakıp gördüğün vicdansız da sensin ya da pamuk kadar iyi bir insan olan yine sensin. Ama halen bazı şeyleri düzeltmek için şansın olduğunu unutma. Sağlıklı bir nefesle güne uyandığında “bütün güç içten gelir” diyerek her şeyi değiştirmek de yine senin seçimin. Yeter ki o süper gücün farkına var. SEÇ! SADECE KENDİN İÇİN SEÇ!
Dediğim gibi yaşamını kontrol etmek de, olayları, kişileri derleyip toplamak da sende bitiyor. Tabi güneşe ve yağmura karşı da nasıl duracağını bilmek de sende sonlanıyor…
Her şey sende sadece SENDE!
Tuğçe İnal