Hayatımı Değiştirmek İstiyorum
Bir Araba Alsam Veya Yeni Bir Eve Taşınsam?
Yaz mevsiminin yerini sonbahara bıraktığı bu sarı yapraklı günlerde insanın içini tatlı bir hüzün kaplayabiliyor…
İlkbaharın ve yazın yemyeşil, çiçeklerle dolu görsel şöleninde hepimiz gözlerimizi ve ruhumuzu memnun ettik. Havanın yumuşacık sıcaklığı ve güneşin cıvıltılı sarısı evlerimizi ve bizi sevgiyle sarıp sarmaladı. Şimdi sahnelerde “sonbahar” bütün ihtişamı ile parıldamaya hazırlanıyor. Perdeler aralandı. Ben mevsim dönüşümlerini hep çok sevmişimdir. Şimdilerde ise başka bir gözle renklerin değişimine tanık oluyorum. Koyu yeşilden açık yeşile ve sarıya dönüşüm başladı. Farkındalığınız şimdiki anda olursa eğer, bu dönüşümü basamak basamak izleyebilirsiniz.
Bana en çok keyif veren olgu ise; mevsimlerin hepsinin, yerini kendisinden sonra gelene huzur verici bir rahatlık ve esneklikle sunması. Akış öyle belirgin ve ahenkli ki…
Yaz mevsimi sahnedeyken tüm hünerini sergileyen bir tiyatro sanatçısı gibidir. Rolünü sergiler ardından sahneden iner. Ve alkış… Hepsi budur. Sonbahar çıktığında ise, yaz mevsimi onu hayranlıkla seyreder ve alkışlar. Aralarındaki uyum ise, Yaradan’ın oyunu iyi takip etmesinden ve replikleri keyifle fısıldamasından kaynaklanır.
Yaradan bizim de kulağımıza rolümüzün inceliklerini fısıldıyor. Kalp gözü bir kez açıldı mı, duymamaya imkan yok. Değişimi kabul edip, niyet ettiğinizde hayatınız değişmeye başlar. Korkarsanız ve vaktinizin olmadığını söylerseniz, bu gösterdiğiniz dirençtir. Değişim için tek gün vardır. O da bugün. Tek an vardır. O da şimdiki an…
Hayatın sıkıcı geldiği, keyifsiz bir hal aldığı anlar herkesin başına gelmiştir. Öyle dönemlerde, birçok insan için ilk düşünülen şey arabayı değiştirmek veya yeni bir eve taşınmak olmuştur. Maddi olarak cepleri boşaltan bu tip işlemlerden sonra yaşanan ise, bir öncekinden daha büyük sıkıntılar ve huzursuzluklar olacaktır.
Toplumlar değişiyor, teknoloji değişim getiriyor, doğa değişiyor. İnsanoğlu ise bu tip değişimlere uyumlu olmanın, değişmek olduğunu sanıyor. Galiba en büyük yanılgı da bu noktada başlıyor.
İnsanın değişimi içte başlar ve dışa doğru gelişir. “Hayata bir kere geldim, yaşıyoruz işte ne değişimi?” diye soran bir insan da yanlış yolda değildir. Onun doğrusu da budur. Ve kendi için en iyisini yapıyordur. Neyin ne olduğunu ve olacağını zaman gösterir.
Toltek bilgeliği ile ilgili yazı yazmıştım. Ve anlaşmalardan bahsetmiştim. Hatırlıyor musunuz? Birinci anlaşma; kelimelerin gücüyle ilgiliydi. Konuşurken dikkat etmemizin gerekliliğinden ve her kelimenin, hayatımızı değiştirebilecek gücü olduğundan bahsetmiştim. Değişimin başlaması için de, sarf ettiğimiz kelimeler çok değerli ve önemli. “Ben sağlık, huzur ve mutlulukla yaşamamı sağlayan değişimi istiyorum ve seçiyorum” demek birinci basamağı çıkmakla eş değerdir. Ve sonra hayattan ne sınav gelirse gelsin sevgiyle kabul etmek, değişimin bütün anlarını huzurla fark etmek, beraberinde sihirli anları getirecektir.
Sabah kalktığınız andan itibaren başlayan ve günler, yıllar sürebilme potansiyeli olan kısır döngülere bir son verecek olan bizleriz. Öncelikle kulaklarımızı kibarca çevremizde söylenen sözlere tıkamamız gerekiyor. “Aaa ne güzel hayatın var, ne güzel evin, araban, paran var, ne güzel eşin, çocukların var neden hayatını değiştireceksin ki? Ya bir de elinde olanı da kaybedersen” diyen birisi değişimin her tipinden korkan bir insandır. Dinlemeyin ve derhal uzaklaşın. Ya da ; “Bak dikkat et. Çoluk çocuk ortada kalmasın. Eşini de gözünün önünden ayırma. Değişeceğim derken, evdekinden de olma” diyen birisiyle arkadaşlığınızı gözden geçirin ve şimdilik uzak durun derim.
Değişim ilk anlarda zor gelir. Düşünceler, duygular ve davranışlar üzerinde yoğun bir çalışma gerektirir. “Sabır” ne demekmiş, ilk olarak onu öğrenirsiniz. Sonrasında sırada öğrenilmek üzere “edep” bekler. Her şeyde sabır ve edep. Arkadaşlarınızla konuşurken, eşinizle veya çocuğunuzla ilgilenirken, iş hayatında; sabır ve edep egzersizleri ve sınavları sırasıyla gelirler. Kimini başarıyla geçerken, kiminden kalırsınız. Kalsanız da sabırla hatanızı düzeltmeye çalışırsınız.
Ağzınızdan çıkanı kulağınız iki kere duyar. Çıkana kadar da dudaklar ve dişler çıkmaması için yorulurlar, çabalarlar. Yaradan tek bir ağız ve iki kulak yaratmış. Sanıyorum iyi dinleyelim, az konuşalım diye…
Birisi hakkında yorum yaparken bir değil bin kere düşünmeniz gerekliliğinin farkına varırsınız. Bir hikaye aklıma geldi. Hemen aktarayım sizlere de;
Sokrates’in Üçlü Filtre Testi
Eski Yunanda Sokrat, bilgiyi saklaması sebebiyle saygıdeğer bir ün yapmıştı. Bir gün bir tanıdık, büyük filozofa rastladı ve dedi ki:
-“Arkadaşınla ilgili ne duyduğumu biliyor musun?”
-“Bir dakika bekle” diye cevap verdi Sokrat…
Bana bir şey söylemeden evvel senin küçük bir testten geçmeni istiyorum. Buna “Üçlü Filtre Testi” deniyor.
-“Üçlü Filtre?” dedi adam.
-“Doğru” diye devam etti Sokrat. “Benim arkadaşım hakkında konuşmaya başlamadan önce, bir süre durup ne söyleyeceğini filtre etmek, iyi bir fikir olabilir.”
-“Birinci filtre “Gerçek Filtresi”… Bana birazdan söyleyeceğin şeyin tam anlamıyla gerçek olduğundan emin misin?”
-“Hayır” dedi adam. “Aslında bunu sadece duydum ve…”
-“Tamam” dedi Sokrat. “Öyleyse sen bunun gerçekten doğru olup olmadığını bilmiyorsun.
Şimdi ikinci filtreyi deneyelim. “İyilik Filtresi”ni… Arkadaşım hakkında bana söylemek üzere olduğun şey iyi bir şey mi?”
-“Hayır, tam tersi” dedi adam.
-“Öyleyse” diye devam etti Sokrat. “Onun hakkında bana kötü bir şey söylemek istiyorsun ve bunun doğru olduğundan emin değilsin. Fakat yine de testi geçebilirsin, çünkü geriye bir filtre daha kaldı: “İşe Yararlılık Filtresi”… Bana arkadaşım hakkında söyleyeceğin şey benim işime yarar mı?”
-“Hayır, gerçekten değil” dedi adam.
-“İyi” diye tamamladı Sokrat. “Eğer bana söyleyeceğin şey doğru değilse, iyi değilse ve işe yarar değilse bana niye söyleyesin ki?…”
Başkaları hakkında konuşmamayı öğrendiğiniz anda, başka sınavlar önünüze gelir. Mesela öfkelenmemeyi öğrenirsiniz. Edepli olabilmek, sabredebilmek öfkeyi yenmekten geçermiş. Her biri, bir diğerini buyur edermiş. Affetmeyi öğrenirsiniz. Haklı olmayı istemek yerine mutluluğu seçtiğiniz anda, affetmediğiniz hiç kimse ve olay kalmaz.
Fiziksel belirtiler de cabası… Gözler ışıldamaya, ten parıldamaya, vücuttaki fazlalıklar atılmaya ve tatlı bir gülümseyiş yüzü aydınlatmaya başlar. Aynalar artık en iyi dostunuzdur.
Tüm bunları yaparken, hayat devam eder. Kimi zaman “hiçliği” de yaşarsınız. Her şeyiniz vardır ancak hiç bir şeyiniz yoktur sanki. Gülümsersiniz…
Öyle bir an gelir ki; zaman zaman yaşadığınız bu harikulade hayatı her an yaşamak istersiniz. İşte o an “değişim” kalıcı olmaya ve yapılan hatalar azalmaya başlar. Yaşam hep sağlık, huzur ve mutlulukla geçer. Masal gibi yaşadım dersiniz, son gitme anında. Değmez mi tüm yorgunluklara ve çabalara? Değer değer… Hem de çok değer…
Sevgiyle kucaklıyorum ve değişimin büyülü yolculuğuna sizleri davet ediyorum. Kendinizden çok memnun olsanız da, bilin ki değişecek yanlarınız vardır.
Değişimi isteyen, değişimin kendisi olmalıdır…