Dedikoducu Kadının “Son”bahar Günlüğü!
Ağustos’ta doğmuş bir sonbahar kadınıyım ben… İlk kitabımı sonbaharda tamamladım… Kocamla sonbaharda tanıştım. Hamile olduğumu sonbaharda öğrendim…
Dikkat ederseniz “Kitabım sonbaharda yayımlandı”, “Sonbaharda evlendim, sonbaharda doğurdum” demiyorum… Başlangıçlarım sonbahardı benim. Ve ben başlangıçlara “son”lardan daha çok inanırım. Çünkü ölmeden “son” yoktur bana göre…
Yağmurlu Paris’i, puslu New York’u, hafif güneşli Capetown’u, Tayland’ın en güzel zamanını, terletmeyen Miami’yi, güneşli ama yakmayan Barselona’yı genelde sonbaharda yaşadım …
İstanbul’u en çok serin sonbaharda sevdim… 35 yaşından sonra taşındığım Ankara’ya en çok sarı ve griyi yakıştırdım. Sararan yapraklardan ilham mı alıyorum? Şehrin insanla dolmasını mı seviyorum. Televizyonun dizilerce işgaline mi bayılıyorum bilmem. Ruhum dinleniyor, özgürleşiyor, dinginleşiyor sonbaharın gelişiyle… Daha güvende hissediyorum kendimi. Hiçbir şey bana zarar veremezmiş gibi hissediyorum. Tişörtümün üzerine bir şey almak inanılmaz keyifli geliyor. Kahvemi daha da iştahla içiyorum. Ayağımdan çıkarmadığım spor ayakkabılarımla iyice bütünleşiyorum… Uzun lafı kısası biz sonbaharla anlaştık. Beraber bir sürü işe imza atacağız. Ne diye sormayın! Ben inanıyorum… Sonbahar şahitlik ediyor,
“son”umuzun ne olduğunu bir tek kader biliyor…