Renkler ve DOĞA…
Her sabah erkenden yürüyüş yapmak üzere evden çıkıyorum. Adımımı dışarı attığım andan itibaren büyüleniyorum. El değmemiş havayı ciğerlerime doğru göndermek, nefesimin farkında olmak çok hoşuma gidiyor. Kuşlar ve ağaçlarla sohbet edercesine düşüncelerimi sıralıyorum. Sanki onlar beni duyuyorlar ve cevap veriyorlarmış gibi hissediyorum. Her gün, aslında biliyorum ki her an, renkler, sesler ve havanın titreşimi değişiyor. Fotoğraflamak istediğimde ise saniye saniye farklı görüntüler almanın keyfini çıkartıyorum. Keyfim arttıkça, an kadar kısa ve yeni açan bir çiçek kadar taze geliyor yola her dokunuşum…
Doğayı seyretmeyi ve anlamayı unuttuğumuzu farkettim bir süredir. Doğayı anlayamazsak birbirimizi nasıl anlarız ki? Sadelik, sessizlik ve zarafet ağacın yapraklarında ve kuşun tüylerinde. Bir ağaca dokunmak veya bir çiçeği koklamak, çok basit hareketler gibi görünse de, ruha ve rezonans alanımıza etkileri, bir arının bal gibi harika bir besini yapabilmesi kadar sihirli.
Öncelikle biraz renklerden bahsetmek istiyorum. Kırmızı, sarı, mavi ana renklerdir. Turuncu (kırmızı ve sarı), yeşil (sarı ve mavi), menekşe (kırmızı ve mavi) rengi ise ara renkleri oluştururlar. Bir de üçüncül renkler var. Bir ana renkle bir ara rengin birleşmesiyle oluşuyorlar. Renkler ruhun sakinleşmesinde ve doğru nefesin alınarak, enerjinin düzenlenmesinde kullanılırlar. Özelliklerini ve birbirleriyle etkileşimlerini iyi kavramak ve hayata uyarlamak, doğayı içinize taşımakla aynı etkiyi uyandırabilir.
Beyaz, tüm ışık spektrumunu içerir. Güçlendirir ve yaratıcılık uyandırır. Siyah, kaosla gizlenmiş olsa da, sakinleştirici ve dengeleyici özelliği vardır. Bedenin kadınsı ve manyetik enerjilerini harekete geçirir. Kırmızı, teşvik edicidir. Dünyevi hayat gücünü uyandırır. Turuncu, neşenin ve canlandırıcı enerjinin aktivasyonunda etkilidir. Sarı, hayat coşkusu uyandırarak, güven duygusuna ve zihinsel yetilerin gücüne etkide bulunur. Yeşil, enerji dengeler. İnanç ve umut uyandırarak, enerjiyi düzenler. Mavi, rahatlatıcıdır. Yatıştırıcı etki ihtiva eder. Menekşe rengi, fiziksel ve ruhsal olarak dengeleyici destek sunar. Pembe, masumiyet ve tutku enerjilerini aktive edebilir.
Tüm renkleri doğal halleri ve birbirleri ile etkileşimlerini de deneyimleyerek farkedebileceğimiz tek yer doğadır. Sabahın erken saatlerinden itibaren ana ve ara renklerin dansı başlar. Seyrederken, zihninizle dokunabildiğinizi farkedersiniz. Yorum katmadan ve konuşmadan izlemeye devam ettiğinizde ise, zihin devreden çıkar ve duygular doğadaki renklere boyanır.
Bir sabah, kaldırıma oturdum ve gökyüzünü seyre daldım. Önce kırmızı ve turuncu, mavi zeminde belirdiler. Aralarında limon sarısı bir çizgi varken, birbirlerine doğru uzandılar ve karıştılar dalga dalga. Zaman ilerledikçe, an değiştikçe, sarı renk baskın oldu. Mavi renk de gittikçe açılmaya başladı. Bir süre sonra mavi, sarı ve turuncu aralarına, uçuk, açık menekşe rengini dahil ederek kaynaştılar. Güneş yükseldikçe, sarı ve mavi renk hakimiyeti başladı. Arada bir yeşile baktım. Çimenlere, ağaçlara. Işığın değişik kırılmalarla yansıması ile yeşilin bin bir tonunu yakalama ve beynimde “yeşil köşesi” yaratma şansına sahip oldum
Ruhum, doğada sade, mutlu ve özgür. Sessizlik hoşuma gidiyor. Kelimelerin yükünü dudaklarım ve hava taşımadan konuşabiliyorum. Zihnim ferahlıyor. Sanki zihnimin pencerelerini açarak içerisini havalandırıyormuş gibi hissediyorum. Canlanıyor ve duygularımın okyanusunda yüzmeye başlıyorum. Elim hemen kağıt kalemle buluşmak istiyor. Harfler sayfaya dans ederek uzanıyorlar. Düşlerim coşuyor. Yaratım enerjisi, beni keşfedeceğim yollara doğru çekiyor. Yenileniyorum…
En çok da nefesim etkileniyor. Her rengi, o rengin ruhuyla soluyor, o rengin titreşimi ile organlarımda dolaştırıyorum. Ciğerlerim, timüs bezim, dalağım kimi zaman yeşil, kimi zaman pembe, kimi zaman çivit mavisi renkte nefesleniyor, tazeleniyor.
Eve dönüp, fiziksel vücuduma yönelik hareketlere başladığımda, kilometrelerce yürümeme ragmen hala enerjik ve coşkulu oluyorum. Düşüncelerimin kıskacı bitiyor. Duygularım oldukları halleriyle, yani doğal huzurda ve neşede akarken, vücudum sağlık ve mutluluğun egzersizlerini deneyimliyor.
Şimdi bu yazıyı yazarken kalbime uğrayan OSHO’yu sevgiyle anıyorum. Demiş ki; “bedenimiz görünen ruhumuzdur, ruhumuz görünmeyen bedenimizdir”. Ruh ve beden ilişkisinin mucizesini ve anlamını bir cümle ile özetlemiş…
Beden sabah hazır olursa, ruh da güne hazır demektir. Her insan aynı bilinçte değil. Olsalardı, dünya üzerindeki yaşam bu kadar renkli ve deneyime açık olmazdı. Dolayısıyla güne hazırlık, aslında farklı bilinç seviyeleri ile buluşmaya ve deneyimler yaşamaya hazırlıktır, derim. Ne kadar uyanır ve bedeninizi ne kadar uyandırırsanız, deneyimleri yaşayışınız da o kadar keyifli, anlamlı, huzurlu ve hafif olur.
Olayların içindeki nedensellikleri keşfetmek, insanı insan olmaya hazırlayan basamaklardan bir tanesi ve en önemlilerindendir. Karışık bir mental yapıyla güne karışık başlamak yerine, renkli ve sakin bir ruhla huzurla başlamak daha neşeli ve nedensellik keşiflerinde farkındalık dolu olacaktır diye düşünüyor ve hissediyorum.