Zirveleri İçin Derinliklerini Keşfeden Adam
Sizin için zirve nedir?
Zirve tabii ki bir hedef olarak ulaşılmak istenen en üst yerdir. Yani bir dağın tepe noktası ve tabii çok önemli bir nokta ama tabii dağcılığı zirveye indirgemek olmaz. Dağcılık sonuçta bir hedef, bir bütün… Baştaki planlamasından, hayalini kurmaktan, antrenmanlarından tut da, süreç hakkında, dağ hakkında bilgi toplamaktan başlayıp, ondan sonra da o dağa gitmekten, o bölgeye ulaşmak, diğer insanlarla irtibat kurmak, kampa varmak, haftalar boyu süren bir tırmanışın ön hazırlıkları, tırmanış, sonra geri dönmek, döndükten sonra edinilenleri derli toplu tasnif etmek, fotoğrafları, kitabi, belgeseli hazırlamak, neler varsa onları paylaşmak, yıllar sonra bile konu gündeme geldiğinde yine bunları hatırlamak, anlatmak bir bütün aslında; bu dağcılık sporu. Zirve bunun içerisindeki çok ama çok önemli bir nokta, bir an. Ama zirvesiz dağcılık olur mu? Olur aslında… Hep zirveye çıkacağız diye bir kural yok; bir sürü sefer çıkamadığımız oluyor. Önemli olan dağda olmaktan zevk almak, o sporu yapmak… Dağları yaşıyor olmaktan keyif almak… Tüm bunların yanında, zirve de olursa harika! O zaman da bütün amaç tamamlanmış demektir.
-Asıl Everest olan kendinizin ne zaman farkına vardınız? Türkiye’de biliniyorsunuz; gazete, dergi ve haberlerde herkes size takip ediyor. Hoş, dolu, dolu bir Everest olmuşsunuz. Bu doğrultuda asıl everestin kendiniz olması gerektiğinin ne zaman farkına vardınız?
Buna şöyle cevap vermek daha doğru olur: Hayat anlardan oluşan bir süreç. Bir noktada iş bitmiyor esasında. Üniversiteyi bitirdiğinde, askerliğini bitirdiğinde, bir sınavı kazandığında ya da bir işi veya projeyi başarı ile tamamladığında o süreç içinde bir noktadaki işi tamamlamış ama yola devam ediyor oluyorsun. O yüzden kişinin kendi everestine tırmanması, kendi doruğuna ulaşması, yaşamında ulaşacağı bir yer değil aslında. O yolda olabilmek önemli olan, yani hayatın sürekli gelişerek, büyüyerek, öğrenerek, daha iyisini, en iyisini yapmaya çalışarak sürdürmemiz gereken bir mucize olduğunu söyleyebilirim. Benim hedef ve önceliklerim, içinde bulunduğum yaşa, hayattan beklentilerime, o dönemdeki algılarımın beni yönlendirdiklerine göre şekillendi. Üniversitede okurken daha çok doğa sporları ile ilgilenmeye başladım. O dönemde felsefeye de ilgim vardı. Onlarla kendimi geliştirdim. İyi bir sporcu oldum. O konularda da çok okudum yazdım. Üniversiteyi bitirdikten sonra biraz daha çevre, doğa gibi şeylerle ilgilendim. Daha sonra dünya meseleleri, Türkiye, siyaset, uluslararası ilişkiler gibi şeylere merak saldım. Bunların hepsi hayatımdaki farklı fazlardaki farklı önceliklerim oldu. O yönlerde kendimi koşullandırdım ve bu çerçevede eğitimimi sürdürdüm. Önemli olan öğrenen insan olabilmek ve hayat boyunca son günlere kadar bir şeyler öğrenebilmek. Şu andan sonrasını da daha sağlıklı adımlar atabilecek şekilde kurgulayabilmek. Aslında her zaman kendi everestlerimize ulaşarak yola devam etmemiz lazım. Ulaştığımız her hedef, her zirve, her everest aslında bizi kendi potansiyelimizin doruğuna bir adım daha yaklaştırıyor. Bu böyle yaşam boyunca da devam edecek bir süreç. Ben tabii simdi 47 yaşındayım; yirmili, otuzlu yaşlardaki gibi hedefler koyamam kendime. Öyle bir fiziksel güce de sahip değilim, o kadar ağır antrenman yapacak enerjim de yok. Benim yaşımda, daha sonra ellili, altmışlı yaşlarda bir insanın yapabileceklerinin en iyisini yapmaya çalışacağım. Yine öğrenmeye, yine paylaşmaya, yine daha önce yapmadığım, yaşamadığım şeyleri yaşayıp kendi yaşam görgümü, görüşümü kuvvetlendirmeye çalışacağım. Önemli olan öğrenen insan olarak hayat boyu bu olguları yaşayarak, paylaşarak kendi everestimize tırmanma yolculuğunun farkında olabilmek.
-Yani o zaman siz kendi everestinize tırmanmaya devam ediyorsunuz. Tırmandıkça daha çok yaklaşıyorsunuz. Bir nevi küçük küçük everestleriniz olduğunu söyleyebiliriz. Siz hedeflerinizi yükselttikçe bunlar daha da yükseliyor diyebiliriz. Biz tırmandıkça da farkına varıp kendimize daha güzel hedefler koyabiliriz diyebiliriz.
Evet yani yaşamın da bir süreç olduğunu, o yüzden de öyle bir olmak diye bir noktadan ziyade, son nokta yerine olduğumuz güne kadar hareket halinde olmamız gerektiğine inanıyorum.
-O zaman everestlerimizin sonsuzluğa gittiğini söyleyebilir miyiz?
Tabii hayat devam ettiği sürece kişi kendini geliştirme sürecine devam etmeli. Yaşam bizden öğrendiklerimiz ve başkalarının öğrettikleri ile daha doğru bir şekilde yaşamımızı kurgulamayı ve başkaları ile bunu paylaşmayı öğretiyor.
-Tırmandığınız dağların özünüze ulaşmanızda ne gibi katkıları oldu? Şu andaki Nasuh’a yaşadıklarınızın ne gibi katkıları oldu?
Çok… Dağcılık sporu sayesinde kendime geldiğimi, kendimi bulduğumu söyleyebilirim. Lisede okurken, hatta çocukluğumdan itibaren çok hareketli ve atılgan bir karaktere sahiptim. Her zaman içinde bulunduğum gruplarda bir adım öne çıkılması gerektiğinde ilk adımı atan oldum. Üniversitede doğa sporları ile tanışınca gerçekten potansiyelimin neler olduğunu, neler başarabileceğimi gördüm. Sıra dışı yeteneklere sahip olduğumu anladım. Eskiden beri hayvanlarla aram çok iyiydi. Üniversitede doğa sporları bana çok cazip bir fikir olarak geldi. Ondan sonrasında da hayatım baştan sona yeniden şekillendi. Daha önce ekonomi, işletme gibi bir şey okumayı tasarlamıştım. Seksenlerin sonunda çok popülerdi ve babamın işlerini de devralmayı düşünmüştüm. Üniversiteye bu niyetle gittim, işletme okudum. Babamın beklentisi de bu yöndeydi ama üniversitede karşıma bambaşka şeyler çıktı. Doğa sporları karşıma çıktığında yeteneklerimi ve ilgimi fark ettim. Derken bir gün babamı aradım ve artık başka şeyler düşündüğümü, profesyonel dağcılık yolunu seçmek istediğimi bildirdim. İşleri devralmak istemediğimi belirttim. O da kararlılığımı anladı ve kendi yolumu bambaşka şekilde yönlendirdim. Hayatın bambaşka istikametlerini de değerlendirebilmeliyiz bence. Dağcılık bana bunu sağladı ve ben de cesaret gösterip yönlendim.
– O zaman dağlar sayesinde aslında kendinizi toplum normlarından kurtarıp kendinize yöneldiniz diyebilir miyiz?
Kurtarmaktan ziyade fırsat ve potansiyeli değerlendirip gözümü karattım ve yaptım. Kendi yolumu kendim çizdim. İlk yedi binlik tırmanma fırsatı geldiğinde, üniversiteyi bitirdim ve Kazakistan, Kırgızistan ve yüksek irtifa dağcılığına başladım. Matematik profesörümüz sayesinde bu fırsat çıkmıştı. Ben de yine böyle dağcı arkadaşlarımla paylaştım. Biz esasen yedi kişi Tengri Dağları’na gidecektik. Herkesin bir şeyi çıktı ve ben tek başıma gittim. O önemli bir karardı. Geriye dönüp baktığımda tek başıma büyük bir bilinmezliğin ortasına kendimi atmış olmamın bütün sonucu değiştiren şey olduğunu gördüm. Türkiye’de de çok fazla deneyim yoktu. Benden önce de deneyen yoktu. Denemeden de bilinemezdi. Benim gidip denemem gerekiyordu. 24 yaşımda denemeye karar verdim ve bu çok şeyi değiştirdi.
-Güven sağladı diyebilir miyiz?
Kişinin kendini bilmesi, yeteneklerini tanıması ve bu çerçevede daha önceki deneyimlerle ilintilendirmesi önemli tabii ki… Biliyorsun sosyopat ve psikopatlarda da bu özgüven benzerine rastlanabilir. Hastalıklı bir özgüvenden bahsetmiyoruz. Daha önceki tecrübeler ışığında, “eğer geçmişte yaptıklarımın yanı sıra şu hazırlıkları da yaparsam şu koşullarda, şu antrenmanlarla şunları da başarabilirim” özgüveni ile hareket etmeyi herkese önerebilirim. Seminer ve konuşmalarımda da belirtiyorum. Hepimiz küçük denemelerle risk alma kapasitemizi de genişletmeliyiz aslında. Risk almadan fark yaratılamıyor.
-Az ile yetinebilmek öz müdür?
İngilizce’de “Less is more” diye bir söylem var. Hayatımızda bir sürü şey var… Bunların ne kadarı gerekli, ne kadarı ihtiyaç, ne kadarı keyif, ne kadarı zevk, bunu iyi ayırt etmek lazım. Biz mutlu olmak istiyoruz ama zevk peşinde koşuyoruz. Gerekli ve ihtiyacımız olan şeylerin esasında farkındayız ama mümkün olduğu kadar fazla şeye sahip olmak gibi bir güdü ile hareket edebiliyoruz. Burada bir denge kurmak önemli. O dengenin sınırı da tabii ki kişinin ekonomik yapısı aslında. Önemli olan ayağımızı yorganımıza göre uzatabilmek. Elbette herkes gelişmek daha iyiye ulaşmak istiyor. Daha çok şeye ulaşmak isteyebiliriz ama mutlaka gelirimizin bir kısmını tasarruf edecek şekilde ve sınırlarımız dahilinde hareket etmeliyiz. Gelir üç lira iken sekiz liralık harcamak mutlaka sorun yaratır. Bu belki genç yaşlarda daha zor olmakta.
-Yalnızlık bir öğretmen midir? Ne öğretir?
Yalnızlık, insanın kendi başının çaresine bakmasını, özgüven ve kişisel kabiliyet sahibi olmasını gerektirir. O ortamla başa çıkabilecek bilgiyi gerektirir. Yalnızlığın söyle bir avantajı var: İnsan yalnız kaldığında iç dünyasına çok daha kolay dönebiliyor. Spor yapmak, motosiklete binmek gibi bir aktivite ile uğraşırken vücut zaten otomatiğe bağlayıp akışa geçiyor. O zaman insan iç dünyasına geçip inceleme ve sorgulamalarını yapabiliyor. Sokrat “Düşünmek ruhun kendi kendine konuşmasıdır” der. İnsan yalnız kalınca düşünme fırsatı buluyor. Ben yalnız kalmayı severim. Düşüncelerime yoğunlaşabilmeyi, derinlemesine inceleyip, sonuçlar çıkartabilmeyi severim. Yıllarca dağlarda, doğa sporlarında, motosiklet seyahatlerinde bir yandan da hep bunları yaptım. Doğa sporlarını sevmemin bir sebebi de bana bu fırsatları vermeleridir. İnsan normal hayatta çözüm bulamadığı olgulara doğa şartlarında çözüm bulabiliyor. Zihin daha berrak oluyor. Uzakta günlük hayatın stres ve koşuşturmasından da uzak olunuyor. İşte o ortamlarda düşünceler içe dönüp önemli olan şeyleri de çözebiliyor.
-O zaman Nasuh Mahruki olarak şekillenmenizde yalnızlığın büyük etkisi olmuştur da denebilir mi?
Ben insanların zaman zaman yalnız kalıp düşüncelere dalmalarını öneririm. Aksi halde hayatın koşturması içinde iki dakika bile düşünmeye fırsat tanımadan bir şeyler geçiştirilebiliyor. Derin düşünce, insanın daha önce farkına varmadığı birçok şeyi ortaya çıkartıp farkına varmasını sağlayabilir.
-Görebildiğim, anladığım, algılayabildiğim kadarı ile siz korkuyu korkutmuş bir insansınız. Bunu nasıl başardınız?
Bilmem, hiç öyle bir düşüncem olmadı. Ben sadece yapmaya çalıştığım şeylere odaklandım. Ben, bedenim ve var olan aklımla, duygu, düşünce ve eylem bütünlüğüne odaklanıp yapmak istediklerime kısa, orta, uzun dönemli hayallerim çerçevesinde optimum veya maksimuma ulaşmayı hedeflerim. Verimli ve mutlu da olmayı tabii ki unutmam. Bir yaşam yolculuğunda kararlar alıp, yollar çizip, eylemler yaparak çıkan sonuçlar olur. Hayat cevap verir. Önemli olan yaşam akışında yapmak istediklerimizin ve yaptıklarımızın gerçekten istediğimiz şeyler olması. O zaman risklere, tehditlere, korkulara daha farklı bakılıyor. Belki daha matematiksel bakılıyor. Doğa sporları riskli olabilir, bu bir veridir ama bu veriden yola çıkarak dağcılıktan istesek bile uzak kalmayız, kalamayız. Dağcılık yapacaksak eğer bu riskli sporun özelliklerini, tehlikelerini iyi araştırmalı ve çarelerine bakabilecek şekilde hazır olmalıyız. Fiziksel kondisyonu ile lojistiği, malzemesi ile antrenmanı, ekibi, rota seçimi, zamanlaması ile değerlendiririz. Ben korkuya hiçbir zaman odaklanmadım. Hedef ile aramda engeller oldu. Bunlardan bazıları yüksekti, tehlikeliydi tabii ki. Ancak ben onlardan ziyade yapmam gerekene baktım ve nasıl yapacağıma baktım. O zaman zaten problemlere, “nasıl çözeceğim?” diye yaklaşılıyor.
-O zaman siz korkudan korkmaktan ve problemdense, işin yapılabilirliğine bakıp çözüme odaklanıyorsunuz.
Evet sorunları çözüp yoluma odaklanıyorum.
-Biz gençler, bulunduğumuz formatlı vadi ve platolarımızdan hangi yolları izleyerek kendi everestlerimize çıkabiliriz?
Kendini tanıyarak… Yaşam yolculuğunda bu çok önemli değil, en önemli gerekliliktir. Bu, içinde bulunduğumuz her yaşa ve döneme göre gerçekleşecektir. 8-10 yaşındaki bir çocuğun hatırlamadığı ilk yılları dışında 6-7 yıllık bir yaşam deneyimi vardır. O kadarcık bir bilgi, deneyim ve kurgu ile hayatındaki meslek seçimini kurgular. Çocuklar bugün doktor olmak ister, yarın astronot, bir sonraki gün başka bir şey… Bunda yanlış bir şey de yok. Önemli olan kişinin içinde bulunduğu koşullarda mümkün olduğu kadar doğru ve uygun kararlar vermesi, kendisini ne kadar tanıması gerekiyorsa o kadar tanıması, yaşam ile ilgili kararları da o farkındalık ile alabilmesidir. O yüzden kendimizi değişik deneyimlerle tanımak yeni yönlerimizin farkına varmak bizi daha da çok geliştiriyor. Aynı şeyleri yaparak kendimizi tanımayı geliştiremiyoruz. Rutin, hep aynı özelliklerimizi bize gösterir. Ne zaman ki; bir seyahate gider, daha önce yapmadığımız bir sporu yapar, farklı insanlarla ilişki kurar, yeni bir şeyler öğreniriz, iste o zaman daha önce keşfetmediğimiz birtakım özelliklerimizi de ortaya çıkartabiliriz. Kişinin kendini tanıma yolculuğu üstüne her şeyi inşa etmek lazım diyebilirim. Kendi farkındalığımızı geliştirebilecek ve kendimizi tanıtabilecek her türlü fırsata da bu yüzden açık olmalıyız.
-Hepimizin ciddi zirveleri olan kırgınlık ve kızgınlıklarımıza siz tatlılıkla yaklaşabiliyor musunuz?
Yapamıyorum elbette. Sonuçta ben de duyguları olan bir insanim. Her ne kadar duygusal karar almamaya özen göstersem de, sonuçta zaman zaman eminim ben de o sınırları aşıyorum. Mümkün olduğu kadar akil ve mantığımla sağduyulu hareket etmeye çalışıyorum. Yakın ilişkilerde bu biraz daha zorlaşıyor.
-Her ne kadar tanınan, bilinen bir kişiyseniz de, sizi de sonuçta Allah yaratmış ve sizin de duygularınız var. Duygusal boşluklar da yaşayabilirsiniz.
Hani İngilizler derler ya “Assumptions are dangerous” diye. Zannetmek tehlikeli bir şey. İnsanın aklı oyun oynayabiliyor zaman zaman. Duymak istediği, olmak istediği yönde insanı koşullandırabiliyor. Kendimde de bu hatayı ara sıra fark ettim. Zor bir durum çünkü insanı zanları o tarafa doğru itebiliyor. Duygular karıştığında bu olabiliyor.
-Söylediğinizi çok iyi anladım. Siz görmek istediğinizi görüyorsunuz ve buna bağlı olarak da yanlışlar içinde boğulabiliyorsunuz.
İnsanın aklı bazen oyunlar oynayabiliyor. İnsan aklına çok güvenmemeli. Özellikle duygular karıştığında akıl bile oyun oynayabiliyor.
-Varsa bizlere günlük, haftalık, yıllık bedensel ve zihinsel idmanlarınızdan bahseder misiniz lütfen ?
Eskiden çok ağır antrenman yapardık, şimdi yapmıyorum. Eskiden evdeki basamak aletim ile vücut ağırlığımın üçte ikisi olan elli kiloluk ağırlık ile idman yapardım. Bebek ve Küçük Bebek yokuşlarını bazı zamanlar her gün, ikisini birden bisikletle çıkardım. Çok dik yokuşlardır. O dönemler çok yoğun antrenmanlar yaptım. Tabii K2 gibi zirveler için bazen vücudu en yetkin haline kadar zorlamak gerekebiliyor. Şimdi o kadar antrenman yapmıyorum. Dağın en iyi antrenmanı dağda olur. Şehir antrenmanından ziyade dağa gidip alanda daha sağlam idman yapıyordum.
-Bedensellerden bahsettik ama zihinsel olanlar da var mı? Mesela her gün kitap okumak veya yazmak veya meditasyon gibi.
Dağlarda iken profesyonel hayatımda bir dolu rutin vardı. Rahatlama, gevşeme, sakin olma, odaklanma, nefes idmanları gibi egzersizlerdi. Ben ama bunları planlı programlı yapmadım. Süreç içinde zaten ben öyle yaşamakta olduğum için vücudumu dinlendiriyor veya düşünmek istediğim şeyleri düşündürüyordum. Günlük hayatta bugünün Türkiye’sinde ne olduğunu takip ediyorum. Sosyal medyayı aktif kullanmaya çalışıyorum. Diğer yandan AKUT’un yapmam gereken bir dolu şeyi var veya röportajlar olsun, makale yazmak olsun birçok şey oluyor zaten. Okumak istediklerim, araştırdıklarım oluyor. Küçük notlar alıyorum. Eskiden aslında daha disiplinliydim. Belki Türkiye’nin siyasi ikliminin etkisi oldu. Belki de yaşımın etkisi vardı. Daha yoğun spor yaparken okuma yazma ve üretkenlikteki performansım daha iyiydi. Hayattaki bütünlüğün yaşla beraber biraz gevşediğini söyleyebilirim.
-Son sorumun sizin de hoşunuza gidebileceğini düşündüm. Tanınan Nasuh Mahruki dışında tanınmayandan da bizimle tutkularınız, arzularınız ile ilgili paylaşabilecekleriniz var mı? Sizi belki de çok yüzeysel tanıdığımızı düşünüyorum, yansıtmadıklarınız da var mı?
Pek zannetmiyorum. 47 yaşındayım ve 23-24 yaşımdan beri gazetelerde yer alıyorum. Bilinmeyenim neredeyse kalmadı. Bir de zaten iç dünyamı da açtığım kitaplar yazdım. Birisi zaten merak ederse internet de dahil birçok yerde hakkımda bilgi bulabilir. Hepsi biliniyor. Kendimi hep kamu malı olarak görürüm. Böyle bir kişi var. Marka var. Kendime ait olduğum gibi kamuya da aitim. Hakkımda yayınlananlardan her türlü alıntı da yapılabilir. Bu kadar iş başarınca kamuya mal oluyorsunuz. Her türlü alıntı da o yüzden yapılabilir.
-Sosyal medyadaki tanınmışlığınızdan ötürü bilinen ve içi dışı bir olduğunuz söylenebilir o zaman?
Evet beni tanıyanlar da tutarlı olduğumu ve neye, ne zaman, nasıl tepki veya cevap vereceğimi de bilirler. Bir şeye on yıl önce tepki gösteriyorsam bugün de tepki gösteririm. Öğrenmeyle, eğitimle, törpülenmeyle, yanlışlardan arınmayla elbette ben de böyle bir süreç içerisindeyim. Her gün, her an, herkes gibi yanlışlardan uzaklaşmaya elbette özen gösteriyorum ama genel anlamda tutarlılığım da devam ediyor.
Nasuh Bey vakit ayırdığınız için gönülden teşekkür ederim. Kararlı bir çizginiz var. umarım örnek alabilirim, alabiliriz…