Yılların Eskitemediği Kadın: Nebahat Çehre
Çok küçük bir yaşta Türkiye güzeli seçilip, yıllar boyu Yeşilçam’ın en özel filmlerinde yer alan, kendini bir süre özlettikten sonra dizilerin en unutulmaz karakterleri ile zihnimize kazınan, duruşu, yaşam tarzı, güzelliği ve başarıları ile örnek aldığımız Nebahat Çehre ile çok hoş bir röportaj gerçekleştirdik… BNG mağazasının açılışı için Ankara’ya gelen Nebahat Çehre sorduğumuz sorulara içtenlikle cevap verdi hem bizi hem de çekimimize şahit olan herkesi büyüledi…
Ankara’ya hoş geldiniz. Sizi burada görmek çok güzel… Herkes sizi yakından takip ediyor ve çok iyi tanıyor ama biz sizi sizden dinlemek istiyoruz. Kimdir Nebahat Çehre? Boş zamanlarında neler yapar? Bize kendinizden bahseder misiniz?
Teşekkür ederim. Ben Ankara’yı çok severim ve daha önce Ankara’da çalışmalarımız olmuştu. Ankara’ya çok başarılı bir butik olan BNG’nin açılışı için geldim. Bu organizasyonda olmaktan çok mutluyum…
Nebahat Çehre nasıldır sorusuna verebileceğim cevap ise, “içi neyse dışı da o” diyebilirim. Yaklaşımımda çok ifade edemem sevgimi ama çok sevgi dolu bir insanım. Dostlarım benim için çok önemlidir. Onlara fazlaca vakit ayırmaya çalışırım. İş disiplini inanılmaz önemlidir benim için. Belki de çevreyi rahatsız edecek kadar çok disiplinliyimdir işimde… İşin çok ciddiye alınması gerektiğini düşünenlerden biriyim. İyi bir ev kadını da sayılırım, evcilliğim de vardır. (kahkahalar…) Dostlarıyla beraber olmaktan, seyahatler yapmaktan hoşlanan biriyim. İşin gerektirdiği streslerle uğraşmak bazen zor olabiliyor ama onun dışında beni tanıdıkları zaman bu durum kimse için sorun olmuyor. Ne kadar yumuşacıksın, ipek gibisin falan derler benim için. (kahkahalar…)
İlgimi çeken bir konu daha var. 15 yaşında Türkiye güzeli seçildiniz…
Ya maalesef… (kahkahalar…)
Bu kadar küçük bir yaşta güzel seçilmenin avantajları ve dezavantajları mutlaka olmuştur. Bize bunlardan bahseder misiniz?
Aslında tamamen dezavantaj oldu. Çünkü benim hayatımda bir hedefim yoktu. Düşünüce 15 oldukça erken bir yaş. Yarışmaya da zaten ben değil arkadaşım katılacaktı aslında. Ben yanında bulunmak ona destek olmak için gitmiştim ve bana da yarışmaya katılmamı söylediler. Arkadaşımla aramızda üç yaş vardı. O da bana girebilirsin yaş gerekli değil, sormuyorlar deyince ben de yarışmaya katıldım…
Yarışmaya katıldığım için ilk defa topuklu ayakkabı giydim, birçok prova yapıldı… Müsabakadan sonra ben kraliçe oldum. Nasıl oldu bu iş ben de farkında değilim!
Londra’da da aynı şey başıma geldi. Gördükleri an beni himayeleri altına aldılar. Oda arkadaşım çok şekerdi. Sarışın, çilli ve çok sevimliydi. Saçları da sizinki gibi dümdüzdü. Beni tutup elimden götürdü, birçok kişiyle tanıştırdı, bana resmen ablalık yaptı. Manken provası falan derken müsabaka sonunda tuvaletler geldi… Ben bambaşka biri oldum… Londra’daki finalden sonra ülkemize kadar geldiler. Yaşınız çok ufak biz ona bir şans daha tanıyoruz. İster Avrupa Güzellik Yarışması’na isterseniz Dünya Güzellik Yarışması’na gönderin dediler. 1965 yılında da yarışma için beni Amerika’da gönderdiler. Tavsiye edilmeyecek bir şey değil ama bir genç kız kendi bilincine varmadan, hatları oturmadan, eğitimi bitmeden bu işlere kalkışmamalı bence… Çok erken bir yaş çünkü…
Şu sıralar gündeminizin birinci sırasında ne var? Muhteşem Yüzyıl’dan dizisinden sonra sizi nasıl bir projede göreceğiz?
Bana öyle bir yük yüklendi ki bu saatten sonra iyi bir iş yapmak mecburiyetindeyim. Ben aslında ocak ayına kadar çalışmayacağım demiştim. Bir süre dinlenmeye çekildim… Çünkü sekiz senedir sürekli ekrandaydım. Biraz ara vermekte fayda var diye düşünüyorum. Bir de çalışmam için gerçekten çok iyi bir proje olması lazım şu an bana gelen altı tane proje var ama “ya boşver dinlenmeyi” deyip çalışmaya geri döneceğim bir proje henüz yok… Gündemimde bazı projeler var ama şimdilik hiçbiri tam olarak net değil, görüşmelerim devam ediyor. Umarım benim de istediğim gibi bir proje olur.
İnşallah yakın zamanda sizi yeniden ekranlarda görürüz. Bugüne kadar sayısız film ve dizi projesinde yer aldınız… Oyunculuk yeteneğinizi nasıl geliştirdiniz? En başa dönmek gerekirse keşke yapsaydım veya yapmasaydım dediğiniz şeyler oldu mu?
Yeşilçam’ın kuralları vardır ve bu kurallar dünyanın başka hiçbir yerinde yoktur. Oyuncu zamanla olgunlaşır ve zamanla oyuncudan istenilen hazzı alabilirler. Bizler de çok genç başladık, Ben 17 yaşında başladım mesela… 15 yaşında oyunculuğa başlayan arkadaşlarım da var. Çok bilinçsiziz tabi küçük olduğumuz için. Okulumuz yok ama sinemada gençlik ve görsellik ön planda o zamanlar. Bizden önceki oyuncu arkadaşlarımız nasıl makyaj yapmışlar, nasıl giyinmişler, nasıl duruyorlar onları incelerdik. Biz hep bunu takip ettik oyunculuğa değil görselliğe önem verdik. Zaman içinde olgunlaştıktan sonra oyunculuğun ön planda, görselliğin ikinci planda olduğunu öğrendik. Görselliğin önemli olduğu düşüncesi Yeşilçam’ın bize getirdiği bir hata oldu. Ama o zamanlar öyleydi tabii ki. Yaşadığınız hayat da sizi olgunlaştırıyor. Bir de gözlemci olmak çok önemli. Oyunculukta gözlemci olmak kesinlikle sizi yetiştiren bir şey. Ben mesela bir hastanede doktoru beklerken oradaki hastalara bakar incelerim. Minibüse binerim bazen nasıl hareket edeceğimi öğrenirim ve o benim oyunculuğuma yansır… Sürekli gözlem yaparım hatta şu an sizin hareketlerinizi de dikkatle inceliyorum. (kahkahalar…) Evet okullu değilim ama gözlem yaparak kendimi geliştirdim. Eğitim almak çok önemli bir şey fakat bizim öyle bir şansımız yoktu. O zamanlar sinema okulu gibi bir şey de yoktu. Şartlar ister istemez size ne yapacağınızı öğretiyor.
Film ve dizilerde sizi hep çok iddialı karakterlerde gördük. Hepsi çok tarz sahibi karakterlerdi… Bu rolleri siz mi tercih ediyorsunuz yoksa bu karakterler sizinle mi efsaneleşiyor?
Ben Haziran Gecesi dizisinde çok zengin hastane sahibi bir bayanı oynuyordum ve aslında karakter normal bir anneydi. Fakat o dizide aldığım para tamamen giyime gitti diyebilirim. Yetmedi, arkadaşlarımdan aldım! Çünkü o karakter Chanel, Hermes çantalar takan bir kadındı. Her şeyin doğrusunu yaptık. Para kazanamadım fakat bana getirisi bu şekilde oldu. Bu karakterler bana bu diziden sonra giydirildi. Yapımcılara “Ben başka karakterde oynamak istiyorum” dediğimde; “Bu rolü siz oynamazsanız da kim oynayacak?” diyerek bu rollerin benimle kalıplaştığını söylediler. Ve artık bu şekilde gidiyor. Düşünün Aşk-ı Memnu’da kızımla çarpışacak kadar baskın rollere soktular beni.
Peki, set ortamı nasıl? Çekimler nasıl geçiyor?
Bizim setlerimizde yoğun bir tempo var. En az 100 kişi çalışıyoruz ve birbirimize karşı çok saygılıyız. Rol yapmak, oyunculuk yapmak şaka kaldıracak bir şey değil çünkü! Biz gözümüzün içine baka baka oynuyoruz. Yeşilçam’da böyle değildi. Yönetmenler bir nokta gösterirdi ve biz oraya bakardık. Bu çok kötü bir şeydi. Ama birebir göz teması ile oynadığın zaman getirisi çok güzel oluyor. Bazı gençler çalışma sırasında yanlarına telefon alıyorlar ve bir titreşim geldiği anda konsantreleri bozuluyor. Ben bunu tasvip etmiyorum. Evet teknolojiyi bırakamıyorlar ama iş esnasında böyle bir durum kesinlikle olmamalı.
Bunun dışında iş arkadaşlarım bana inanılmaz sevgi, saygı ve hürmet gösteriyorlar. Beni el üstünde tutuyorlar. Özellikle en son çalışmam olan Muhteşem Yüzyıl’da çok güzel bir ortamımız vardı. Genç oyuncular birbirleri ile harika bir dayanışma içindelerdi. Herkes kendi rolüne odaklanmış durumda fakat birbirlerine çok yardımcı oluyorlar. Beni de zaman zaman arıyorlar; “Neboş’um seni çok özledik hadi buluşalım, görüşelim” diye. Çok güzel bir çalışma gerçekleşti yani. Kısacası “kamera!” denildiği an herkes işin ciddiyetine varıyor ve oldukça profesyonel davranıyor.
Her zaman çok şık ve bakımlısınız… Bunun sırrı nedir? Bize ipuçları verir misiniz?
Bu yaşta artık şöyle giyinme falan gibi bir şeye asla tahammülüm yok. İstersem 80-90 yaşında olayım eğer kendime yakıştırabiliyorsam giyerim. Benim annem de “casual” giyiniyor. Genellikle gömlekler, atletler tişörtler giyinir. Ben de öyleyim. Her kadın, yakıştırdığı sürece istediğini giyebilmeli bence. Ama kendi vücudunu tanımak şartı ile…
Bakım konusunda da çok samimi söylüyorum, hiç bakım yapmam kendime. Yüzümü yıkar bırakırım, kuruduktan sonra tonikle temizleyip nemlendiricimi sürerim. Çünkü kuru bir cilt yapısına sahibim. Yani özel bir formülüm yok.
Bizim vaktimiz yok ama spor yapılmalı mutlaka. Bende yürüyüş yapmaya çalışıyorum, mesela cildimi nemli bırakmaya çalışıyorum bunun için bol bol su içiyorum…
Çok tarz sahibi bir bayansınız ve bir çok kişiye ilham oluyorsunuz. Giyim tarzınızı nasıl yorumlarsınız?
Sabah nereye gideceğime göre giyeceklerime karar veriyorum. Ama ortam da önemli tabii. Eşofmanımı giyip; şapkamı, gözlüğümü takıp, rujumu sürer öyle yürüyüşe çıkarım. Ama üzerimde farklılık isterim. Değişik bir aksesuar veya bir takı eklemeyi ihmal etmem.
BNG markası ile yollarınız nasıl kesişti?
Markayı tanımadan önce katalogda görmüş ve çok beğenmiştim. Alaçatı’dayken mağazayı ziyaret etme şansım oldu. Ve kesinlikle tarzıma çok yakın bulduğum bir marka olduğunu keşfettim.
Nilgün Gülen (BNG Sahibi): Ben her akşam listelere bakarım. Mağazalara kimler gelmiş, kimler alışveriş yapmış diye çünkü gardırobunda BNG olanlar beni çok heyecanlandırır. Hemen Nebahat Hanım’ın geldiğini söylediler. Nebahat Hanım’ın telefon numarasını da bıraktığını öğrendim. Hemen ertesi gün aradım kendisini. Tanıyınca çok başka bir insan gerçekten ama tanıyana kadar da gönlümde yeri hep farklıydı. Bu da çok hoş bir vesile oldu.
Nebahat Çehre: O beni tamamladı diyebilirim. Yıllara dayanan bir dostluğumuz var sanki. Yeni sezonda çok başarılı bir koleksiyona sahip BNG… Benim nereden giyindiğimi sorduklarında keyifle cevap veriyorum…
Peki BNG yeni koleksiyonu hakkında neler düşünüyorsunuz?
Genelde salaş bir tarz ve derilerden oluşan kıyafetler var aslında. BNG’nin tarzı çok değişik. Bir anda kimono giyip kendinizi geyşa gibi hissedebiliyorsunuz. Her şeyi içinde barındıran çok güzel bir koleksiyon…
Türkiye’de çok ünlü birisiniz hatta yurt dışında da yayınlanıyor dizileriniz…
Evet, Paris sokaklarında yürürken fotoğraf çektirmek isteyen insanlar oluyor…
Dışarda otururken, yolda yürürken nasıl tepkiler alıyorsunuz? Ünlü olma duygusu nasıl bir şey?
Ben sevilmeyi çok severim zaten Balık burcuyum. Tabii ki bu durum bazen yorucu olabiliyor. Çünkü herkes konuşmak istiyor, resim çekilmek istiyor… Bir ara sürekli gülümsemekten ağzımı toparlayamıyordum. Ama çok güzel bir etkileşim oluyor tabii ki… Bu ün bir gün gidecek. Bunu da biliyorum ve her şeyin farkındayım. Popüler olmak çok güzel ama popülariteye güvenmek çok yanlış! Bir gün biteceğini bilmek lazım. Yirmi sene sonra başkaları gelecek ve bir zamanlar Nebahat Çehre vardı diyecekler… Bunu düşünürseniz gelecekte bu sizi mutsuz etmez!
Sizi örnek alan oyunculara, gençlere ne gibi tavsiyeler verirsiniz?
Onlara tavsiyede bulunmak istemiyorum çünkü onlar yollarını çizerler. Bugünkü gençler bizden çok çok ileride. Onlara sadece şunu söyleyebilirim; işlerine saygı duysunlar. Halk genelde bunu bilmez. Film çekmenin kolay olduğu sanılır. Fakat çok zor bir sektör. Sette 100-150 kişiyi bekletemezsiniz. İş terbiyesi çok önemli! İşini çok seveceksin ve saygı duyacaksın. O zaman başarı yolu mutlaka açılıyor.
Röportaj: Birge Uzan