Tuğçe Postoğlu’nun #evdekal Günlüğü
Modacı Tuğçe Postoğlu evde geçirdiği zamanı kitabını tamamlamak için bir fırsat olarak değerlendiriyor.
Bir gününüz nasıl geçiyor?
Uyanır uyanmaz su ve kahveyle güne başlıyorum. Kendime güzel bir kahvaltı hazırlıyorum. Duşa girip, az makyaj yapıp, evde rahat edebileceğim kıyafetler giyiyorum. İnsanın kendisini iyi hissetmesi ve motivasyonunu yüksek tutması için pijamalarını çıkarması ve biraz da bakımlı olmasının şart olduğunu düşünüyorum. Bir kaç ay önce kişisel gelişim kitabı yazmaya başlamıştım. Bu dönem, açıkçası, benim için bir bakıma iyi bile oldu. Günümün büyük kısmını kitabımı yazmakla geçiriyorum. Sonra, site içerisinde 1 saat yürüyüş yapıyorum. Yemek hazırlıyor, bu sırada da müzik açıyorum. Arkadaşlarımla ve ailemle bol bol Facetime’dan konuşuyorum. Televizyonla pek aram olmadığından sadece haberlere bakıyorum. Günüm, genellikle böyle geçiyor.
Müzik, kitap, film önerileriniz nelerdir?
Kitap: Yakınlık-Osho ve Simyacı Paulo Coelho. Bu kitapların mutlaka okunması gerektiğini düşünüyorum. Film olarak çok bir öneride bulunamayacağım, ancak “Anne with an E” adlı diziyi tavsiye ederim. Çok çok güzel…
Sevdiğiniz bir yemek tarifini bizimle paylaşabilir misiniz?
Genelde sebze ve beyaz et ağırlıklı besleniyorum. Karbonhidrat ve tatlı şeker hiç yemiyorum. Salatalarım meşhurdur. Bütün yeşillikleri yıkayıp, koyuyorum. Havuç rendeleleyip domates ve salatalık ekliyorum. Biraz taze soğan ve dere otu doğruyorum. 1 kaşık mısır, 1 yemek kaşığı zeytinyağı, limon, balzamik sirke ve son olarak da ızgara tavuk ya da ton balığı ekleyince müthiş doyurucu bir öğün haline geliyor. Bu dönem bağışıklık sistemimizi güçlendirmek için ideal. Hareket etmediğimiz ve kalori yakamadığımız için bu tarz beslenmeyi öneriyorum.
Bu süreçten sonra ilk yapmak istediğiniz şey nedir? Nereye gitmek ne yapmak istersiniz?
İlk olarak arkadaşlarımla bir kutlama yemeği düzenlemeye karar verdik. Daha sonra ailemi görmek istiyorum. Tatil rotamı da çizdim. Londra, Mykonos ve Los Angeles/Las Vegas seyahati yapmayı planlıyorum. Uzun bir süre eve girmeyi düşünmüyorum.
Kendinizle baş başa kaldığınız bu süreç size nasıl bir katkı sağladı?
Şu an içerisinden geçtiğimiz olağanüstü durumda, gün kavramımız kalmadı. Her gün bir diğerinin aynısı. Bu durumun ne kadar süreceği belli değil ve motivasyonumuz da, maalesef, yok. Çoğu insan yataktan bile çıkmak istemiyor. Yarın ya da sonraki gün de yapacak bir şey olmadığını bilmek bizi gelecek adına umutsuzluğa ve depresyona sürükleyebiliyor. O nedenle, özellikle böyle bir bilinmezliğin içindeyken; bulunduğumuz günde, hatta anda kalmaya çalışmamız bizi motive edecektir diye düşünüyorum. Bu sürecin hepimizi derin bir yüzleşmeye götürdüğüne de eminim.
En çok neye özlem duyuyorsunuz?
Örneğin ben, testi pozitif çıkmış ve yoğun bakımda yatan bir arkadaşımla en son kötü ayrıldığım için pişmanım. Şimdi ise iki arkadaşımla oturup da bir kafede kahve içebileceğim günü iple çekiyorum. Bazı harcamalarımın gereksizliğini düşünüyorum. Yalınlaştıkça, hayatımda ne kadar çöp biriktirdiğimi fark ettim. Uzun zamandır iki kelimeden fazla konuşamadığım arkadaşlarımla konuşacak zaman bulunca, içlerindeki hazineyi keşfettim. Geleceğe dair umutluyum. Yaptıklarımı iyi ki yapmışım. İyi ki hayatımı dolu dolu yaşamışım diyorum… Artık yavaşladım, olgunlaşıyorum. Değer yargılarım da değişmeye başladı. İyi niyet ve vicdanın önemini bir kez daha anladım. Daha yazılacak çok şey var ama, biraz da bardağın dolu tarafından bakmanın hepimize faydası olduğunu düşünüyorum. Mutlu ve sağlıkla kalın…