Tiyatroya Gönül Vermiş Bir Yetenek; Levent Üzümcü
Üniversite yıllarında bir festival kapsamında İstanbul’a yolu düşen Levent Üzümcü bir daha hiç gitmemek üzere yerleşmiş bu şehre… İlk göz ağrısı tiyatro
başta olmak üzere, sinemada, televizyon dizilerinde ve reklamlarda karşımıza çıkan başarılı oyuncu Levent Üzümcü ile kariyerini ve ailesini konuştuk…
Tiyatro kökenlisiniz… Ancak neredeyse kimseler bunu bilmiyor… Hatta Türkiye’de dizilerdeki karakterler ile kişiyi özdeşleştirmek o kadar çok yapılan bir şey ki adınızı “Cem” sananlar ve öyle seslenenler bile vardır diye tahmin ediyorum…
Bu sadece Türkiye’de böyle değil, dünyada da böyle. Tanınıp sevildiğin mecra eğer televizyon, dizisiyse kişiler sizi orda tanımışsa illüzyonlarını kırmak zor. Bakınız basına göreceksiniz, en ünlü, gerçek, adı en çok bilinen aktörlerin haberlerini yaparken bile televizyon dizilerindeki isimlerini kullanıyorlar.
Avrupa Yakası gibi çok başarılı bir projede yer aldınız. Sezonlar boyu devam eden dizinin sonlanması size neler hissettirdi?
Sadece bana değil, hepimize zor geldi, dizide harcadığı yıla ve emeğe oranla.
Televizyonda yeni projeler var mı?
Olacaktır elbette. Pek çok teklif geliyor. Doğru işi bekliyorum. Kendimce doğru, yaparken ya da izlerken utanmayacağım işi bekliyorum diyelim.
Sinemadaki son projeniz “Abimm” oldu. Sizin beklentilerinizi karşılayan bir proje oldu mu?
Sosyalizme olan inancımdan ve bunu bir yaşam felsefesi olarak seçmiş olmamdan dolayı şunu size rahatlıkla söyleyebilirim: Kötü projelerin en iyi oyuncusu olmaktansa, iyi projelerin vasat aktörü olmayı yeğlerim.
Toplumsal bir mesaj verme amacı güden bir film… Günümüzün revaçta değerleri olan para ve iktidar hırsının insanlıkla mücadelesini konu alan filmde siz de orada tüm hayatı paraya endeksli bir kardeşin zihinsel engelli abisini oynuyorsunuz… Altından kalkması zor bir roldü. Siz rolünüze nasıl hazırlandınız? Özel bir hazırlık yaptınız mı?
Tabii ki her rol için olduğu gibi bu rol için de bir ön çalışma yaptım. Yöntem olarak ise kendi içimdeki zihinsel engelliyi bulmak olarak tanımlayabileceğim bir süreçten bahsedebilirim.
Kurucuları arasında yer aldığınız İstanbul Halk Tiyatrosu olarak Gagarin Sokağı isimli oyunla seyirci karşısındasınız… Bize biraz oyununuzdan bahseder misiniz?
Devletler sisteminde sosyalizmin hayat bulmasının neden zor olduğunu konu ediyor oyunumuz. Tabii ki bunu yaparken Brechtin de dediğini ıskalamadan yani derdimizi anlatırken eğlendirmeyi ihmal etmeden yapıyoruz işimizi. Bazen idealiniz aklınızdan büyük olur ve siz idealinizin ışığından kendi yetersizliğinizi göremezsiniz. İşte Gagarin Sokağı…
Hayatınız boyunca reklam filmlerinde, filmlerde, dizilerde yer aldınız. Ancak tiyatrodan da hiç vazgeçmediniz. Sizi en mutlu eden veya tatmin eden “tiyatro” mu oluyor her zaman? Sahne tozunu bir kere yutunca tiyatrodan vazgeçemeyenlerden misiniz?
Ben işini “oyunculuk” olarak tanımlamış ve bunun hakkını verebileceğim her mecrayı yuvam saymış biriyim. Beğenilerin bu kadar ucuzlaştığı bu güzel coğrafyanın iyiye de ihtiyacı var. İşte o iyinin peşinden yaptığım koşum ve ısrarım son nefesime kadar sürecek. Bana gelip “baba olmak nasıl bir duygu?” diye soruyorlar. Nasıl anlatılır ki bu yaşanmışlık baba olmamış birine? Ya da anlat anlat, oturt kitaplar okut ne değişir, “Baba olunca herkes kendine göre anlar” en güzel cevaptır sanırım. Tiyatroda hissettiklerimiz de bu işte. Kitaplar yazsam oynayamayanın bilemeyeceği bir şeydir o.
Oynamak isteyip de oynayamadığınız bir rol var mı?
Vardı eskiden ama kalmadı artık. Yaşla birlikte “nimet” tanımı farklılaşıyor lügatınızda. Oyunculuğu yapmak bile artık “nimet” benim için. Sorsan bir ayağı çukurda birine, o da sana “nefes almak bir nimet” der…
En beğendiğiniz oyuncular kimler?
Müşfik Kenter faalken sahnede gerçekten çok etkileyiciydi. Altan Erkekli ve Genco Erkal da gençliğimin en etkili figürleriydiler. Ancak oyunculuk da yaşıyor, ilerliyor, farklılaşıyor yıllarla birlikte. Geçmişte büyüklerimden öğrendim şimdi küçüklerimden öğreniyorum.
Çok güzel bir eşiniz ve çok tatlı iki tane çocuğunuz var. Eşinizle tanışma hikayeniz nedir?
Şehir tiyatrolarının Gençlik Günleri etkinliğinde tanıştık. Kadıköy Haldun Taner Sahnesi’nin kulisinde. Ben oyun oynamaya gelmiş bir konservatuar öğrencisiydim, o da onu izlemeye gelen bir psikoloji öğrencisi. Gençlik Günleri hala yapılmakta. Yeni adı “Genç Günler”. Ben de Şehir Tiyatrosu’nun bir elemanı olarak gönül borcu hissettiğim bu etkinliğe desteğimi sürdürüyorum.
Çocuklarınız ile ilişkileriniz nasıl?
Hakkında kitap yazılır bu sorunun. Bence olabildiğince iyi ancak zamansızlık en büyük sorunumuz. Keşke daha çok vakit ayırabilsem onlara…
Yoğun bir temponuz var ancak çalışmadığınız zamanlarda neler yapıyorsunuz? Özel hobiler, gitmekten keyif aldığınız yerler?
Hobiye vaktim yok. O yüzden en acayip, en güzel, en verimli hobim; ailemle geçirdiğim zamanlar.
Yemek yapma marifetiniz nereden geliyor?
Sanıyorum küçükken farkında olmadan annemi izlemişim mutfakta.
On yıl sonra kendinizi nerede hayal ediyorsunuz?
Ailemin yanında, yuvadan uçacak ilk kuşun hazırlıklarının son kontrolünde.