Sanatta Üçüncü Boyut: Cevdet Batur
Atölyeden içeri girdiğiniz anda sizi karşılayan boya kokuları ve kocaman bir gülümsemeyle, yılların tecrübesini çizgilerinde saklayan samimi bir ses; Cevdet Batur… 20 Kasım’da gerçekleştireceği ona göre son olan kişisel sergisinin hazırlıklarını yaparken buluyoruz kendisini. Eskimiş fotoğraflar ve birkaç anı ile başlıyor öyküsünü bize anlatmaya…
Kimdir Cevdet Batur? Bize kendinizi anlatır mısınız?
1930 Ankara doğumluyum. Gazi Eğitim Fakültesi’ni bitirerek resim öğretmeni oldum. Doğrusunu söylemek gerekirse Eşref Üren’in öğrencisi olmanın faydasını çok gördüm. Hocalarım şaşırarak bana sorardı; sen bunları nereden öğrendin? Ortaokulun son sınıfında Eşref Üren beni evinde eğitti, sergilere götürdü. Kendisi benim hocamdı ve halk evlerinde resim sergilerini yönetiyordu. Burası bir akademi gibiydi. Gazi Eğitim Fakültesi’nden mezun olduğumda öğretmenlikten çok ressamlığa ağırlık vermiş durumdaydım ve hayatım resim oldu.
Resim sizin için ne anlama geliyor? Resim yapmaya nasıl başladınız?
Ankara’da resim öğretmenliği yaparak başladım bu işe. 1960 senesinde Devlet Tiyatroları’nda sınav açıldı ve o sırada tiyatroda oldukça karizmatik bir dekoratör olan bir aile dostumuz vardı; Tarık Levendoğlu. Öğretmenlikten dekor ressamlığına geçtim ki buna realizatör deniyor. Devlet Tiyatrosu ve Devlet Operaları’ndaki 50’ye yakın gösterinin dekor ressamlığını ben yaptım diyebilirim. Tiyatro ve opera denildiğinde akla ilk gelen önemli eserler Palyaço, Don Kişot, Aida gibi eserlerdir, onların dekoratör ressamlığını yapmak gerçekten mutluluk verici. 3-4 sene dekor ressamlığı yaptıktan sonra baş dekoratörlüğe geçtim ve emekli olana kadar burada çalıştım. Sahne işlerine zaten çok meraklıydım. Ortaokulların tiyatrolarında rejisörlük yaptığım için bana çok kolay ve rahat geldi bu meslek.
Resmin ne anlama geldiğini tarif etmek çok zor. Ne yaparsan resim olur, ne yaparsan resim olmaz; bunun ayrımını iyi yapmak lazım. Van Gogh bir botu çizer ve o eser Louvre müzesinin en güzel yerinde durur. Fakat bir limon resmi yapmak bir Madonna resmi yapmaktan daha zordur. Limonu resimleştirmek kolay değildir çünkü… Resim yapıyorum diye tuval boyayanların resimleri bugün vardır yarın yoktur!
Resimlerinizde insan figürlerini çok sık görüyoruz. Bunun nedeni nedir?
Bu tamamen insan sevgisi. İnsanları seviyorum ve insan figürlerini sanatımda kullanıyorum. İşçileri ve emekçileri çok severim ve tablolarımda tarlada çalışan kadınları, tekel işçilerinin direnişlerini resmettim. Mamak çöplüğünde yemek toplayan insanları tablolarıma taşıdım. Diyarbakır’da ekmek dağıtılırken sırada bekleyen insanların yüzündeki çizgileri tuvalime çizdim. Ben tekdüze resim çizen ressamlardan değilim ve yaşadığım topluma duyarsız kalamıyorum. Dolayısıyla insan figürlü eserlerim ortaya çıkıyor. Bu benim için kaçınılmaz bir durum.
Resim yaparken hangi teknikleri kullanıyorsunuz?
Resim eğitimi sürecinde tüm teknikleri öğrenme fırsatı buldum. Zaman zaman yağlı boya, zaman zaman pastel boya zaman zaman da sulu boya ile yaptığım eserlerim olmuştur. Çizgi, gravür, lami, tarama, tek renk ve en son olarak işin içine biraz plastik malzeme katarak resme üç boyut kazandıran bir teknik ile çalışıyorum. Bu tekniği uzun yıllar laboratuvar çalışmalarının sonucu elde ettik. Ve son çalışmalarımda bu tekniği kullandım. Çok farklı bir tat bu. Doku tamamen farklı ve üç boyutlu. Çok daha gerçekçi duruyor ve sanat severde de merak uyandırıyor.
Resim sizce hangi yöne gidiyor?
Benim resim yapmaya başladığım dönemde Ankara‘da sergi alanı bile yoktu. Bazen Ankara Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’nin koridorunda resimler sergilenirdi. Bugüne baktığımızda sanata ve sanatçıya verilen önem çok daha fazla tabii ki. Büyük firmalar artık sanata daha çok destek veriyor. Geçmiş zamanı düşününce büyük gelişme olduğu aşikar. Umarım böyle de devam eder.
Sizce resim yapmak doğal bir yetenek mi yoksa sonradan kazanılabilir, geliştirilebilir bir yetenek midir?
Bu çok sorulan ve bir o kadar da çok tartışılan bir konu… Çöp adam bile çizemem diye belirtilen bir deyim vardır ama aslında bu ne kadar pratik yaptığınızla ilgili. Ne kadar çok çalışırsanız o kadar iyi sonuçlar alırsınız. Biraz da deneme yanılma işi tabii. Benim resim dersi verdiğim öğrencilerim de iki çizgiyi bir araya getiremiyordu ama eğer merakınız varsa ve bu işe hevesliyseniz çok çalışarak ve deneyerek ortaya bir takım şeyler çıkarabilirsiniz.
Resim yaparken nelerden ilham alıyorsunuz?
Ben Ankaralı’yım dolayısı ile Ankara manzaralarından ilham alıyorum. Ankara’nın başkent oluşu, Mustafa Kemal’in şehirde karşılanışı seğmenlerin dans gösterileri gibi öğeleri eserlerimde bulabilirsiniz. Bunun yanında seyahate çıktığımda çektiğim fotoğrafları da zaman zaman resmediyorum. Kadın figürleri ve at figürleri de eserlerimde yer alan konulardan bazıları.
20 Kasım’da gerçekleşecek olan serginizden bahseder misiniz?
Ömrüm yettiğince resim yapmaya devam edeceğim. Bugüne kadar altmış beşin üzerinde kişisel sergim oldu. Zaman zaman karma sergilere de katıldım fakat daha çok kişisel sergilerde yer almaya çalışıyorum. Bugüne kadar yaptığım eserler ve benim için “son” olan bu karma sergiye tüm sanat severleri bekliyorum. Eserlerim 3 Aralık’a kadar sergilenmeye devam edecek.
Röportaj: Ecem Sarıkaya