Pamuk Kalpli Bir Prenses
Pınarcım seni tanıyabilir miyiz? Biraz kendinden, köklerinden, ailenden, eğitiminden bahseder misin bize?
İstanbul doğumlu, Kafkas göçmeni, Çerkez bir ailenin kızıyım. Ailem, Los Angeles, Nurnberg, Dortmund, Bakü, Ankara ve İstanbul olmak üzere dünyanın dört bir yanında yaşıyor. Birbirine çok bağlı, kenetlenmiş bir aileyiz. Kuzenlerim kardeşlerim gibidir. Teyzelerim, annem sayılır. Hepimiz, dünyanın farklı uçlarında olsak da, bir whatsapp grubumuz var; sabah, akşam oradan konuşuruz, sürekli resim paylaşırız, dünyanın neresinde olduğumuzu, neler yaptığımızı anlatırız. Sabah her dilden “günaydın” mesajları gelir. Birbirimizin her şeyinden haberimiz olur.
Ailem, hayattaki en değerli varlığım. Annem, babam, her zaman çok çalışkan, eğitime, başarıya önem veren insanlar oldular. Benim için de en büyük istekleri okumam, kendimi geliştirmem ve iyi bir iş sahibi olmamdı.
Liseyi Robert Koleji’nde okuduktan sonra üniversiteyi Boston’da Babson College’da bitirdim. Bir süre New York’ta yaşadım. Son durak olarak İstanbul’a döndüm ve eşim ve oğlum ile kendi çekirdek ailemi burada kurdum. Şimdi, eşimin ailesi, Neslihan annem, Yalçın babam, Aysen, Emirhan da benim ailem oldular. Onlar hayatıma girdiği için çok şanslıyım.
Çocukluğuna ait bir fotoğraf karesi sorsam sana, aklına ilk hangisi geliyor?
Üzerinden asırlar geçse de hiç unutamadığım, mutlu kareler kazınmış kafama çocukluğumdan… Bodrum’da akşam yemeğine çıkınca her zamanki gibi uyuyakalmışım, babam beni kucaklamış, uyanmışım ama belli etmemişim. Yazlığın bitmek bilmeyen merdivenlerinden yukarı doğru kucağında taşıdığını hatırlıyorum mesela. O anı düşününce, sanki şu an bile yaşayabiliyorum. Sonrasında, ben küçükken rahatsızlandı, ne beraber merdiven çıkabildik ne de kucağına alabildi bir daha. Öyle bir daha yaşayamadığım kareler var çocukluğumdan, hep aklımda…
Hayatında örnek aldığın bir rol modelin oldu mu? Yaşamını nasıl etkilediğini düşünüyorsun?
Hiç düşünmeden annem diyebilirim. Bir kere hayatta tanıdığım en iyi kalpli, en melek insan. Bunca yıl, aklından ne kötü bir düşünce ne de bir fesatlık geçtiğini gördüm; ne sitem ettiğini ne de söylendiğini duydum. Herkesin yükünü omuzlarına alır, her işe koşar, dur durak bilmeden çalışır. Çalışkanlığı, zekası ve temiz kalbiyle her zaman rol modelim. Varlığını yanımda hissetmek, her gün şükretmemi sağlıyor. İyi bir eğitim alıp bugün başarılı bir iş kurmuş olmamdaki en büyük etken kesinlikle annemdir.
Eşinle nasıl tanıştınız? Evlilik teklifi anını bizimle paylaşır mısın?
Ben New York’ta yaşarken ortak arkadaşlarımız sayesinde tanıştık. Evlilik teklifi özel bir şey olduğu için o kadarı bize kalsın.
Annelik sana çok yakıştı. Anneliğin en çok sevdiğin yönü ne oldu?
Hayatımda hiç yaşamadığım, bilmediğim, tarif bile edemediğim bir sevgi. Her sabah Yalçın’ı göreceğim coşkusuyla uyanıyorum. İlk iş ona koşup öpüp kokluyorum. Her gün yeni bir harekete, bir sözcüğe, bir bakışa heyecanlanmak, içimde her gün artan sevgisiyle yaşamak, anneliğin en sevdiğim yönü.
Seni tanıyan tanımayan herkes çok seviyor sanki. Sosyal medyada yaptığın duygu yüklü paylaşımlar altına bırakılan yorumlardan anlıyorum bunu. Seni sosyal medya aracılığı ile tanıyanların sana olan bu samimi ilgileri hakkında sen ne düşünüyorsun?
Son zamanlarda fark ediyorum ki; sosyal medyada maalesef çok fazla gösteriş peşine düşen insan var. Bu yapaylık bir noktadan sonra itici olmaya başlıyor.
Ben hiçbir şeyi süslemeden, olduğu gibi göstermeyi seviyorum. Özel hayatıma girmeden, daha çok günlük hayattan güzel kareler, bilgiler, duygu ve düşünceler hakkında paylaşım yapmak hoşuma gidiyor. Sanırım bu samimiyet ve sadelik de takipçilerime yansıyor. Nedeni budur diye düşünüyorum.
Sosyal medya bu kadar moda olmadan önce de yazı yazmayı ve fotoğraf çekmeyi çok severdim. Şimdi işten fırsat bulduğum anlarda yeni yerler geziyorum, mahalleler, kafeler, yeni keşifler hakkında paylaşımlar yapıyorum. Tatillere gittiğimde güzel kareler yakalamaya çalışıyorum.
Sosyal medya albenili olduğu kadar da ürkütücü geliyor bazen bana. İnternet ve akıllı telefonların hayatımızı bu kadar işgal ediyor olması beni endişelendiriyor. Özellikle bu teknolojinin ortasına doğan çocuklarımı düşününce tedirginliğim daha da artıyor. Sen de böyle bir tedirginlik yaşıyor musun benim gibi?
Evet. Açıkçası anne olduktan sonra benim de böyle endişelerim başladı. Artık küçük çocuklar, güvenli evlerinden, uçsuz, bucaksız bir dünyaya rahatlıkla erişebiliyorlar. Dışarıda, her geçen gün yozlaşan, korkutucu bir dünya olduğunu düşününce çocuğumun geleceği hakkında endişelendiğim oluyor. O yaşa geldiğinde ensesinde dedektif gibi olmak istemem ama onu her şartta koruyup kollamak için elimden gelen her şeyi yaparım.
Hayvanları çok sevdiğini ve sadece senin günlük hayatının parçası olanlar için değil neredeyse dünyadaki tüm hayvanlar için canla başla çabaladığını, zamanının büyük bir bölümünü barınaklarda geçirdiğini biliyorum. En son instagram paylaşımında “sizin için birazcık hatırım varsa” satırlarını okuyunca gözlerim doldu, ağladım. Hayvan hakları için mücadele eden pek çok kişi tanıyorum ama hiçbiri bu kadar samimi, bu kadar içten gelmemişti bana. Senin hassasiyetin içimizi titretiyor. Sen neler söylersin bu konuda? Nasıl oluyor da yüreğimize b u kadar dokunabiliyorsun?
Öncelikle güzel sözlerin için teşekkür ederim. Çocukluğumdan beri hayvanlara çok büyük bir düşkünlüğüm var. Hayatım boyunca hep köpeklerimiz oldu. Benim için köpeklerim Roxy, Lucky ve Tyson, ailemizin vazgeçilmez üyeleri. Maalesef, özellikle Türkiye, hayvan sevmeyen bir ülke. Sokakta bile fark ediyorum, insanlar hayvanlardan ürküp çocuklarını uzaklaştırıyorlar. Bu çocuklar büyüyor ve hayvan düşmanı bir toplum oluşuyor. Bizim ülkemizde sanılıyor ki, çocuk sahibi olunca ilk iş, evdeki hayvanlardan kurtulmak olmalı… Oysa, Avrupa’da, Amerika’da bunun tam tersi. Onların kültüründe mutlu aile yapısının temel öğelerinden biri de ailenin evcil hayvanı.
Bizim çocuk doktorumuzun da dediği gibi, köpekle büyüyen çocuklar hem daha sosyal oluyor hem de bağışıklık sistemleri alerji ve diğer hastalıklara karşı kuvvetleniyor.
Konumuza geri dönmek gerekirse; hayvanlara yapılan işkenceler, sokağa terk edilen evcil hayvanlar, kötü yaşam şartları, kalbime dokunan konular olduğu için yazılarımın insanları etkileyebildiğine inanıyorum. ‘Satın alma, sahiplen’ düşüncesini sonuna kadar savunuyorum.
Ben dünyaya bin kere daha gelsem yine kadın olarak gelmek isterim ama bu topraklarda kadın olarak doğmak çok büyük yaralar açabiliyor bazen yüreğimizde. Sen neler düşünüyorsun sence de bu topraklarda kadın olmak zor mu?
Seninle aynı düşüncedeyim. Kadın olmayı çok seviyorum ve iyi ki bu dünyaya böyle gelmişim diyorum. Ama ülkemizde her geçen gün artan kadına yönelik fiziksel ve psikolojik şiddet, cinsiyetler arası ayrımcılık, iki yüzlülük, bu topraklarda kadın olmayı zorlaştırıyor. Başlık parası için çocuk yaşta evlendirilen, eğitim fırsatı verilmeyen kızlar, baba dayağı, koca dayağıyla ömür geçiren kadınlar olduğunu düşündükçe içim sıkılıyor. ‘Erkektir yapar’, ‘Koca evinden ancak cesedin çıkar’, ‘Kocandır, idare ediver’ gibi kavramların değişebilmesi için, hepimizin öncelikle kızlarımıza kendilerini sevmeyi, kendi ayakları üzerinde durabilmeyi, sevgi, saygı görmediği yerde durmayıp, kendini sürekli geliştirebilmeyi öğretmemiz gerekiyor.
Sosyal sorumluluk ile ilgili üzerinde çalıştığın ya da hayata geçirmeyi planladığın projelerin var mı?
Şu an işimi çok yeni kurdum. Açıkçası oğlum ve işim arasında çoğu zaman kafamı kaşıyacak kadar bile vaktim olmadığı oluyor. Ama ilerde hayata geçirmek istediğim, kalbime yakın bulduğum konular ve projeler var. Bunların başında çoğunlukla çok küçük yaşta ortaya çıktığı için çocuk diyabeti olarak da bilinen, tip 1 diyabet hakkında toplumu bilinçlendirme, küçük çocuklara beslenme ve ilaç konusunda danışmanlık hizmetleri sağlayabilme, ülkemizde yanlış öğretilen bilgileri düzeltme olanakları sağlamak gibi projeler var.
Bunun dışında hayvanlara yönelik, büyük çapta kısırlaştırma ve barınak sağlama gibi olanakların yaratılması için de projeler gerçekleştirmek isterim.
Robert Kolej’den mezun olduktan sonra Babson Kolej’de Girişimcilik eğitimi almışsın. Neden bu bölümü seçtin?
Hayalimde her zaman için kendi işimi kurmak vardı. Birçok çocuk doktor, mühendis, astronot olma hayalleri kurarken, ben hep kendim birşey yaratmak, insanlara bir servis sunmak isteği içindeydim. Bu sebeple de girişimcilik okumayı seçtim.
Mutfağa büyük bir sevdan olduğunu artık biliyoruz. Kısa bir süre önce kurduğun Misa Mutfak daha şimdiden pek çok kişide müptelalık yarattı. Nereden düştü aklına bu sevda?
Aslında çocukken evimizde hep Akdeniz usulü beslenirdik. Annem sayesinde bol bol sebze yemeği, balık, kuru yemiş gibi sağlıklı gıdalar tüketirdik. Yoğurdu, dondurmayı bile bize evde annem yapardı.
18 yaşında Amerika’ya okumaya gittim. Tek başıma kalınca, evimde hiç yemek pişmedi, hep dışarıdan hazır yemek söylemeye alıştık. O yıllarda, Misa gibi sağlıklı kutu yemek servisi yapan bir firmaya üye oldum. Misa’nın ilk tohumları o zamanlardan atılmaya başladı.
Yurt dışındaki son senemde beslenme üzerine dersler almam sonucunda bu işin bilimini, insan vücuduna etkilerini araştırmayı, öğrenmeyi çok sevdiğime karar verdim.
Zaman içinde de değişik tarifler keşfetmek, sevdiklerime yedirmek en büyük hobilerimden biri oldu. Aklımda uzun yıllar böyle bir iş kurma fikri vardı. Oğlumun doğumundan sonra istediğim işi kurmak için artık doğru zaman olduğuna karar verdim ve kolları sıvadım. Bir yıla yakın uzun ve kapsamlı araştırmalar sonucu Misa doğdu.
Misa, “Mutlu, İnce ve Sağlıklı” kelimelerinin kısaltılmış hali demiştin. Misa Mutfak’ta bizi neler bekliyor?
Misa’da çok keyifle çalışan, uyum içinde bir ekibimiz var. Uzman diyetisyenimizin uygun gördüğü listeleri, kendi tariflerimizle birleştirerek hazırladığımız temiz, sağlıklı ve lezzetli yemeklerimizi, beş öğün olarak müşterilerimizin evlerine teslim ediyoruz. Bu menüler, kişinin yaş, boy, kilo, cinsiyet ve hareket oranı göz önüne alınarak hazırlanıyor. Bunun yanında, arınmak isteyen müşterilerimiz için soğuk sıkım detoks içecek servisimiz de bulunuyor.
Misa Mutfak ile ilgili gelecekte hayata geçirmeyi düşündüğün farklı projelerin var mı?
Şimdilik Ekim ayı itibariyle soğuk sıkım detoks içecek hizmetimizin kapasitesini arttırmayı hedefliyoruz. İlerisi için aklımızda çeşitli projeler var, ama kutu yemek servisi olarak butik kalıp, markamızı başka alanlarda büyütmeyi hedefliyoruz. Butik hizmet vermenin getirdiği kalite ve sıcaklığa inanıyorum. Müşterilerimizle birebir iletişim halinde olabilmek, özel isteklerini yerine getirebilmek, kalitemiz ve yemeklerimizin lezzeti hakkında aldığımız övgüler beni çok mutlu ediyor.
Harika bir blogun var ve orada hayata dair çok keyifli yazılar paylaşıyorsun. Ama takipçilerin Misa Mutfak ile ilgili bir kitap bekleyişi içinde sanki. Tariflerin olduğu bir kitap düşünür müsün ya da bu tarz yemeklerin piştiği bir mutfak okulu ?
Şu an görünürde kitap yazmak ya da mutfak okulu kurmak gibi bir planım yok ama önümüzdeki yıllarda tariflerimi, yazılarımla birleştirdiğim bir kitap çıkarmak fikri de çok uzak gelmiyor. Bunu zaman gösterir. Şimdilik blog yazılarım bana yetiyor. Arada workshoplar düzenleyip çeşitli tariflerimizi paylaşmayı düşünüyoruz. Eylül ayında Kanyon’da bir workshop atölyem olacak.
Misa için sürekli yeni tarifler peşinde koştuğunu biliyorum. Evde mutfağa girme şansın oluyor mu? Eşin en çok hangi yemeğini beğeniyor?
Açıkçası işten arta kalan tüm zamanımı oğlumla geçirmeye çalışıyorum. Bizim sosyal hayatımız, o uyuduktan sonra başlıyor. Misa’yı kurduğumdan beri evde mutfağa pek girmiyorum desem doğru olur.
Zaten günün büyük bir bölümünü tarifler, menüler ve denemeler yaparak Misa Mutfak’ın başında geçirdiğim için akşam kendime kalan zamanımı, çocuğuma ve sosyal yaşantıma ayırıyorum.
Bu sabah içimden geldi, kahvaltıda omletleri kendim hazırladım mesela. Ama bu durumlar artık istisna oluyor. Eşim en çok köfte ve pilav yemeği sever.
Misa’ya özgü çok sevdiğin bir tarifi MAG dergisi okuyucularıyla paylaşır mısın rica etsek?
Müşterilerimizin de bizim de ailecek favorilerimiz arasında gelen somon köfte tarifini paylaşabilirim. Hem çok sağlıklı hem de çok lezzetli. Somon sevmeyen müşterilerimiz bile beğenerek yediklerini söylüyorlar.
Somon Köftesi
Malzemeler: 4 kişilik
400 gram somon
100 gram kapya biber
60 gram havuç
200 gram kuru soğan
60 gram maydanoz
60 gram tam buğday unlu ekmek içi
1 dolu çay kaşığı pul biber
1 dolu çay kaşığı kara biber
10 gram himalaya tuzu
Robotta somon, kapya biber, soğan ve havucu tek tek çekin. Ufak parçalar haline gelince hepsini birbirine karıştırıp ince doğranmış maydanoz, ekmek içi, pul biber, kara biber ve tuzu katıp yoğurun. Köfte şekline getirerek önceden ısıtılmış 180 derecelik fırında 20 dakika pişirin.
Modayla aran nasıl? Kendi stilini nasıl tanımlarsın?
Modaya pek bir düşkünlüğüm yok. Bir şeyi beğenip giymem için moda veya marka olmasına gerek yok. Kendimi iyi hissettiğim, hoşuma giden her şeyi giyerim. Günlük hayatta stilim oldukça sade ve spor. Yazın kot şortlar, ince askılı bluzlar, uçuş uçuş renkli ve desenli elbiseler en çok giydiğim şeyler. Kışın ise bunların yerini oversize kazak ve sweatshirtler, tayt, skinny pantolonlar, çizmeler alıyor.
Şık bir yere gideceksem rengarenk elbiseler, ince topuklu ayakkabılar giymeyi seviyorum. Küçük siyah elbiseler de her daim kurtarıcım ve en çok giydiğim kıyafetlerimin arasında başı çekenlerden.
Gardırobunun en sevdiğin, atmaya kıyamayacağın bir parçası var mı?
Her kadında olduğu gibi bende de ayakkabı çılgınlığı var. Sanırım en değerli parçalarım ayakkabılarım. Senelerdir gardırobumun baştacı olan, bıkmadan tekrar tekrar giydiğim birçok ayakkabım var. Aralarından seçemem, haksızlık olur. 🙂
Türkiye’de ve dünyada stilini en çok beğendiğin isimler kimler?
Türkiye’den Yasemin Özilhan, Edvina Sponza, Derin Mermerci ve Tuğçe Yüzbaşıoğlu. Dünyadan Olivia Palermo, Kate Bosworth, Lena Perminova ve Alexa Chung.
İstanbul’un en sevdiğin köşesi neresi? Kaçış noktaların var mı bizlerle paylaşmak isteyeceğin?
Dünyanın hiç bilmediğim şehirlerinde, görmediğim mahallelerinde, ara sokaklarda yürüyerek zamanı unutmak, kendimi kaybetmek çocukluğumdan beri en sevdiğim şeylerin başında geliyor. Keşfetme merakım o yıllardan beri var. Şimdi de oğlumla beraber İstanbul içinde mahalle keşifleri yapıyoruz. Son yıllarda Karaköy’ü beğeniyorum. Kalabalık olmadığı zamanlarda, günün erken saatlerinde arkadaşlarımla buluşmak için Bebek ve Arnavutköy favorilerim. Sessiz bir akşamüstü yürüyüşü için ise Yeniköy ve Tarabya’yı tercih ediyorum. Tarabya ve Sarıyer’in gizli ara sokakları, yemyeşil tepeleri kafa dinlemek için muhteşem.
Berrin:Pınarcığım değerli vaktin ve içtenlikle verdiğin yanıtlar için çok teşekkürler.
Pınar: Ben teşekkür ederim.