Hayalleriniz De Sizinle Büyüyor!
Güçlü sesi ve opera eğitimi ile Klasik Müzik’ten Pop ve Caz’a kadar geniş bir repertuvar sunan; Fransızca, İngilizce, İtalyanca, Yunanca, Portekizce, İspanyolca, İbranice, Rusça ve Türkçe şarkılara da yer verdiği başarılı sahne performanslarıyla müzikseverlerin severek takip ettiği Barbaros ile müzik yolculuğunu, dünyaca ünlü isimlerle yaptığı iş birliklerini ve önümüzdeki aylarda dinleyici ile buluşacak yeni projelerini konuştuk.
Müzik yolculuğunuz nasıl başladı?
Lise, Üniversite yıllarında hep müzik yapıyordum, Yüksek Lisans sonrası bir şirkette çalışıp, bir yandan da gece sahne alıyordum. Askere gidip döndükten sonra, kurumsal kimliği bırakıp, sadece müzik yapmaya karar verdim. Bu karar, aslında hayatımı müzikle kazanmak amacıyla alınmış bir karar değildi. Hayatta istediğim şeyi yapmaya yönelmek, bu şekilde de mutlu olmayı düşledim. Bunun üzerine çok çalıştım. O zamanlarda hayatımı sadece müzikle kazanacağımı bilmiyordum. Bildiğim tek şey, müzikle mutlu olduğumdu. Bu, elbette riskli bir karardı.
Geriye dönüp baktığınızda, Müziğe ilk başladığınızda kurduğunuz hayaller ile şu anki hedefleriniz için neler söylersiniz?
İlk hayallerim müzikaller… Müzikalde oynamak, büyük orkestralarla şarkı söylemek, elbette çok büyük kitlelere hitap edebilmekti. Hayran kaldığım seslerle projeler yapabilmek, aynı sahneyi paylaşmaktı. Hayallerinizi gerçekleştirdikçe ya da onlara yaklaştıkça kafanızda yenilerini canlandırıyor, farklı hedeflere yöneliyorsunuz. Hayalleriniz de sizinle büyüyor. Dünyaca ünlü isimlerle, dünyanın en önemli konser salonlarında projeler yapmak; çok büyük kitlelere hitap edebilecek şarkılar yazmak; günün birinde bir konservatuar açmak; elde edeceğim güçle insanlara yardım edebilmek; başka birisinin umudu olabilmek… Liste bu şekilde uzayıp gider. Hayal kurmak uçsuz bucaksız bir şey elbette. Ben bu süreçten çok büyük zevk alıyorum.
Sahnede klasik eserler de seslendiriyorsunuz. Bir opera eserinde rol alsaydınız bu hangi opera ve hangi karakter olurdu?
Ben bir opera sanatçısı değilim, ama çok iyi bir opera dinleyicisiyim. Pop opera ya da en bilinen aryaları sahnede seslendiriyorum. Klasik eğitim aldım; ancak elbette opera sahnesi, opera sanatçılığı bambaşka bir adanmışlık gerektirir. Opera şarkıcılığı, dünyanın en ağır mesleklerinden biridir. Eğer operada söyleyen bir bariton olsaydım; Rigoletto, Sevil Berberi-Figaro, Don Carlos-Rodrigo, Faust-Valentine olurdu. Seçmesi zor doğrusu.
Cecilia Krull, The Weather Girls, Viktor Lazlo gibi dünyaca ünlü birçok isimle Instagram üzerinden canlı yayınlar yapmaya başladınız. Bu iş birliği nasıl gelişti? Sahne ile kıyasladığınızda dinleyicilerinizle dijital ortamda buluşmak nasıl bir his?
Bu iş birlikleri, benim menajerlik şirketim Pasion Turca sayesinde oluştu. Uluslararası organizasyonlar yaptıkları; Türkiye’de ve dünyada çok büyük isimlerle konserler, turneler yaptıkları ve çok başarılı oldukları için, elbette çok geniş bir ulaşım ağları var. Onlara çok şey borçluyum. Sinan Nergis ve tüm ekibe teşekkür ediyorum.
Hiçbir ortam; sahnenin büyüsüne, enerjisine, sıcaklığına erişemez. Bu denli yoğun bir dijital ortamın, sadece bu günlere özel olarak kalması tercihimdir. Her zaman canlı, dinamik ve reaksiyonların direkt alındığı bir ortam; sanatçı için en büyük beslenme, tatmin ve mutluluktur. Düşünsenize, şarkıcısınız ve şarkı söylüyorsunuz; bittiğinde ne alkış sesi, ne de sizle beraber şarkı söyleyen bir topluluk var… Ancak bu koşullar altında, elbette hiç ulaşamamaktansa, sosyal medya büyük bir lütuf. O da olmasaydı, hiçbir şey yapamaz olurduk.
Korona günlerinde nasıl zaman geçiriyorsunuz? Sizce bu salgının dünyaya vermek istediği bir mesaj mı var?
Korona günlerinde de müzikle geçiyor zaman. Benim için bir yaşam biçimi. Ses egzersizi yapıyorum, şarkı dinlemeye ve yazmaya çalışıyorum, film izliyorum. Elbette her şeye eskisi kadar rahat konsantre olamıyorum. Hiçbir şey olmamış gibi davranmak çok zor. Doğru düzgün kitap okuyamıyorum. Tabii ki içim daralıyor. Fakat şüphesiz ki, geleceği düşünüp endişe içinde olmak, bilinmezlikle uğraşmak hiçbir şeyi çözmüyor. O yüzden en iyi bildiğim, en güvenli hissettiğim, şeye sarılıyorum: müzik. Bir de sağolsun, sosyal medyadaki projelerimiz beni meşgul ediyor, onlara çalışıyorum.
Bir mesajdan bahsetmek zor. Büyük felsefi laflar etmeyeyim. Sadece gördüğüm, anladığım, herkes kendi hayatıyla ve dünyayı algılama biçimiyle ilgili öz hesaplaşmasını, kendi mesajını çıkarıyor. Yani alınan ders ya da mesaj, kişinin kendine özel. Bu süreçte de doğa kendini temizledi. Hepimizin bildiği üzere hava-deniz kirliliği ciddi oranda azaldı. Umarım insanlık bu günleri unutmaz ve devletler yürüttükleri politikalarda iklime, doğaya daha çok özen gösterirler.
Yakında 90’lı yılların unutulmaz şarkısı “Derbeder” ve Barış Manço’nun “Evelallah” şarkısını yeniden yorumladığınız single çalışmalarınızla dinleyici ile buluşacaksınız. Neden bu şarkıları seçtiniz? Bu şarkıları yeniden yorumlamak sizin için ne ifade ediyor?
İkisinin de hayatımda yeri var. “Derbeder”; hani tüm isimlerin bir dönem adeta okulu olmuş, Regata/Kapkara da dinlediğim, vokal de yapmış olduğum, Soner Arıca’nın şarkısı. O günlerde Kenan Doğulu, Burak Kut, Nalan, Yıldız Tilbe gibi çok isim orada sahne alırdı. Ben daha vokale başlamadan “Derbeder”i ilk kez orada dinleyip, orada bayılmıştım.
Barış Manço şarkısının hikayesi ise, çok daha eskilere ait. Barış Manço konseri, babamın beni elimden tutup götürdüğü ilk konserdir. Müziğe başlama sebebimdir. O gün kulisine girip fotoğraf çektirdiği anı ve Barış Abi’nin imza atmasını unutamıyorum. O fotoğrafından yıllar sonra, Mançoloji albümünde, o gün dinlediğim şarkılara geri vokal yapma şansına sahip oldum. “Evelallah” da o şarkılardan biri.
Bu iki şarkıyı da seslendirmek, benim geçmişime, sahne hayatıma yaptığım bir atıf, o dönemlere de bir saygı duruşu aslında. Benim için iki şarkının da gerçekten özel anlamı var.
Sertab Erener, Ajda Pekkan, Ferhat Göçer gibi birçok isimle birlikte çalıştınız. İki sanatçının birlikte çalışması nasıl bir tecrübe? Sahnede unutamadığınız bir an var mı?
Kendi adıma, ben beraber sahneye çıktığım her isimden çok şey aldım, çok şey öğrendim. Ne kadar şanslıyım ki, sahne birlikteliklerim ülkenin en büyük isimleriyle oldu. Her bir sahnede çok fazla unutulmaz an yaşadım. Sertab ile Zorlu Performans Sanatları Merkezi’nde “Phantom Of the Opera”dan düetler yaptığım sırada müzikalde oynayanların da izliyor olması ayrı bir heyecandı. Ferhat Göçer ile; Alessandro Safina, Al Bano gibi yabancı isimlerle aynı sahnede olmanın tecrübesini edindim. Ajda Pekkan gibi bir efsanenin beni sunarken söylediği övgü dolu sözleri unutamayacağım. Özcan Deniz ile, senfoni orkestrası eşliğinde “Caruso” söylemeden İtalyanca çalışmamız, profesyonelliği ve özverisi gerçekten harikaydı…
Müzikte sizi etkileyen, idol olarak gördüğünüz isimler kimler?
Türkiye’den Barış Manço, Tanju Okan, Cem Karaca, Sezen Aksu, Dario Moreno; yurt dışından ise Tom Jones, Frank Sinatra, Adriano Celentano, Charles Aznavour, Dalida, Mina ilk aklıma gelenler…
Sesinizi nasıl koruyorsunuz?
Düzenli uyku, bol su içmek, beslenmeye dikkat etmek ve spor. Düzenli ses egzersizi ve sesinize uygun, doğru şarkıları seçmek çok önemli.
Sahne üzerinde birçok farklı projede yer aldınız. Sahne, müzikal ya da klasik temsiller… Bir şarkıcı için aradaki farklar neler? Sizi bir gün oyuncu olarak da bir projede görecek miyiz?
Her stilin kendine has özellikleri var. Stil bilginiz yerindeyse; sesiniz, duruşunuz stil değişiklerine uygunsa; yapılan projenin içine daha rahat giriyorsunuz. Sahnede şarkı söylemekle, müzikal ya da tiyatro temsili elbette farklı şeyler; ancak hepsinin birbirbinden beslendiği bir gerçek. Eğer sahnede yapılan bir sanat dalındaysanız, sahnede yapılan başka bir disipline uyum sağamanız daha rahat. Neden olmasın?.. Umarım bir gün oyuncu olarak da bir projede yer alırım.
Dinlediğinizde keşke ben söyleseydim dediğiniz şarkılar var mı?
Keşke dediğim sayısız şarkı var. “Kadınım”, “İçimdeki Fırtına”, “İşte öyle bir şey” ilk aklıma gelenler. Sanırım zamanında klasikleşmiş şarkıların çoğunu isterdim.
Evde kaldığımız şu günlerde dinleyicileriniz için en sevdiğiniz film ve kitaplardan bir seçki yapsanız bunlar hangisi olurdu?
Genelde eğlenceli, hafif filmlere yönelesim var. Marvel’in tüm filmlerini bu dönemde izledim, “Groundhog Day” de bana çok iyi gelmişti. Ağır, derin ya da dram konulu bir film izleyesim hiç yok. Bir de showları izliyorum. Ricky Gervais, Steve Martin, Martin Short gibi isimler harika gösteriler yapmış, onlara bakıyorum. Amin Maalouf’un dili ve yazdıkları bence bu günler için birebir, sıcacık. Bu dönemde Okan Bayülgen’i dinliyorum, çok iyi geliyor; tavsiye ederim. Televizyonda kitap okuyor.
Günümüzde dijital birçok platformda insanlar şarkı söylüyor ve müzik dünyasında yer edinmeye çalışıyor. Bu işi profesyonel olarak yapmak isteyen insanlara müzikle ilgili vereceğiniz en önemli tavsiye nedir?
Söyleyebileceğim ilk şey; önce kendilerini çok iyi tanımaları ve gerçekte neyi, nasıl istediklerini, beklentilerini çok iyi tanımlamaları. Bir kere kendilerini doğru algılayıp hedeflerini doğru belirledikten sonra, gerisi çalışmak. Müziği öğrenmeye çalışmaları bence doğru olan yol. Müzikte ilerlemek isteyenlerin kendilerine uymayan bir stile, bir akıma sırf trend o şekilde olduğu için kapılmamaları çok önemli.
Bunun yanı sıra, kendilerini işleriyle ilgili yaşayabilecekleri her ihtimale psikolojik olarak hazırlamalarını, bunun için de profesyonellerle sık sık bağlantı içinde olmalarını tavsiye ederim.