Hakkında Hiçbir Şey Anlatmaya Gerek Yok: Paris
Bazı lokasyonlar vardır. Sizin orası hakkında hiçbir şey söylemenize gerek yoktur. Çünkü sadece adı yeter. İşte böyle bir yerden bahsedeceğim size bu ay… PARİS…
Evet gidiş tarihim zamanlama olarak çok uygun değildi; malum soğuk, ıslak, karanlık ve bazen de karlı bir mevsimdeyiz. Coğrafi olarak tamamen bembeyaz karlı da olamayabiliyor, sulu karla, karla karışık yağmur arası bir iklim. Eliniz ayağınız ıslak ve donmak… Mağaza içleri çok sıcak, öyleki içeri girince paltonuzu, eldiveninizi, berenizi, atkınızı, hırkanızı, şemsiyenizi neyiniz var neyiniz yok elinizde taşımanız ve bu kez de terden sırılsıklam olmanız an kadar kısa sürüyor. Gülümsediğinizi görür gibiyim, Evet giriş olarak size bunları anlatıyorum lakin…
Lakin en başta dedim ya adı yeter, orası: Paris. Hava, iklim her ne olursa olsun Paris, Paris’tir. Başından sonuna kadar çok yoğun bir seyahatti benim için. Kaçıncı kez gittiğimi hatırlamıyorum dahi ama her defasında gidecek yeni bir köşe keşfediyorum. Dediğim gibi, Paris’i anlatacak pek fazla kelime, kurulabilecek uzun cümleler yok bence. Sadece oh Paris demek yeterli… Bu nedenle ben kısaca kendi zevklerime göre bahsedeyim istiyorum.
Benim gibi yemek yemeyi keyfiyle seviyorsanız, başlangıç, ana yemek ve yanında uygun şarabı, akabinde tatlı ve kahve istiyorsanız, kahvaltıda La Duree’ye gitmeyi, alışveriş aralarında pasta ve çay molalarını seviyorsanız benim gibi beş günlük seyahatte üç kg alıp dönersiniz. Hem de kilometrelerce yol yürümüş olmanıza rağmen. Çünkü her kahvaltıda La Duree’de makaron ve sonsuz çörek çeşitleri, öğlen mutlaka ya Alsase yöresine ait et ve lahanayla hazırlanmış tabaklar ya da deniz ürünleri tepsisi, akşam da yine zengin yemek kültürünün uzun sofralarını yaşamınıza dahil edince; dönüş terazinin üzerine çıkınca hüsran oluyor.
Bu kez Sacre Coeur bölgesinde bir çikolata müzesi de keşfettim. Tam Sevgililer Günü arifesi olduğu için milyon çeşit çikolata hazırlanmıştı. Hepsi birbirinden değişik formlarda ve kutularda sevilene hediye edilmeyi bekliyorlardı. Bu müzede ayrıca tamamen çikolatadan yapılmış, şehrin en önemli binalarını da görebiliyorsunuz; dev bir Eifell Kulesi ya da Louvre Müzesi gibi… Anlayacağınız değil yemeğe dokunmaya dahi kıyamayacağınız ince bir işçilik, detaylar ve proporsiyon çalışması vardı ki ben bunlara eser diyorum.
Benim için Paris demek heykeller demek, tablolar demektir. Bu gidişimde de yine ve yine kendimi müzelerde heykelleri kucaklarken, tabloların karşısında dakikalarca her detayını incelerken buldum. Çok sık tekrarlanan şeylerden sıkılma gibi bir durum vardır. Sanırım benim bu heykel, resim, müze, gezme ve izleme aşkım ölene dek sürecek. Çünkü, hiç bitmedi ve bitmeyecek.
Dolayısıyla kendimi yine Louvre ve D’Orsay müzelerinde buldum. Ben D’Orsay müzesini Louvre müzesinden daha çok severim. Daha derli toplu, daha butik gelir bana. Seine Nehri’nin kıyısındaki eskiden bir tren garı olan bu binanın iç mimarisini, eserlerin sunumunu, ünlü saatini çok severim. Ayrıca içindeki eserler gerçekten özellikle Vincent Van Gogh, Claude Monet, Pierre Auguste Renoir eserleri beni daha çok etkiler. Sizin için fotolarını dahi çektim çok iyi çıkmadılar gerçi; ama izlemek muhteşem. Louvre müzesindeki Monalisa tablosu benim ve çocuklarım için ufak bir hayal kırıklığı olmuştu mesela. İkisi de ilk gördüklerinde, aa bu muymuş demişlerdi. Dünyamızda bazı şeylerin marketinginin diğerlerininkinden neden daha iyi olabildiğini ya da olamadığını bilmiyorum
Alışverişten bahsetmeme gerek olduğunu zaten düşünmüyorum. Sadece Euro Disney’e çok yakın bir mesafede bulunan outlet köyüne mutlaka uğramalısınız. Zira tüm markaların minik butikleri var ve uygun fiyata çok keyifle alışveriş etme imkanınız da var. Yılbaşı sonrası bir dönem olduğu için Champ Elysees’deki (Şanzelize Caddesi) bildiğimiz mağazalarda da indirim vardı. En sevdiğim restoranlardan olan L’avenue‘deki yemeğimizin ve passion meyveli pavlovanın tadı hala damağımda.
Paris’in benim için güzel anılarından biri de; çocuklarımın babası, eski eşimin bana evlenme teklif etmek için beni sürpriz bir şekilde beni buraya getirip burada evlenme teklif etmiş olması… Minik ve güzel bir anı olarak bunu da eklemek isterim. Dediğim gibi Paris, romantizmin doruklarındaki şehir. Fazla söze gerek yok. Gidiniz ve yaşayınız.