Hakan Esmer Renklerin Coşkusu
Soyut resmin önemli isimlerinden Hakan Esmer; eserlerindeki canlı renklerle oluşturduğu dışavurumcu yaklaşımının temel ilham kaynaklarını ve sanatsal ifadesini MAG Okurlarıyla paylaşıyor.
Canlı renkleri kullanarak peyzaj ve figürleri soyutlaştıran çalışmalar yapıyorsunuz. Öncelikle canlı renkleri kullanırken hangi duygu veya mesajları iletmeyi amaçlıyorsunuz? Renk seçimlerinizin arkasındaki düşünce süreci nedir?
Renk seçimlerim paletimdeki yerini alırken, içsel duygularımı ve sanatsal ifademi yansıtma amacını taşır. Her bir renk, eserimin dili ve ruhunu oluşturur. Tonlar derinlik ve karmaşıklığı belirlerken, anlatmak istediğim hikâye, renklerin coşkusuyla muhteşem bir uyum içinde buluşur. Kullandığım renkler sadece teknik ve estetik kaygılarla sınırlı değildir; aynı zamanda izleyiciye aktardığı duygu ve hislerin sanatsal amacını taşır. Paletimde canlı renklerin ev sahipliği yapması doğaldır, çünkü yaşamın ritmi renkte atar, adeta tabiatın kendisi gibi. Bu ritim, renk seçimlerimin temel faktörüdür ve sanatsal gözle de bakıldığında, eserlerimin izleyiciye iletmeyi amaçladığı duygu ve düşüncelerin köprüsüdür.
Eserlerinizdeki soyutlama sürecinde neler düşünüyorsunuz? İlhamınız nasıl geliyor?
Eserlerimdeki soyutlama sürecinde, yaratıcılığımın temel kaynağı olan bir yolculuğa çıkma halini ön planda tutuyorum. Bu içsel yolculuk, bakış açımı genişletmek ve derinliklerdeki anlamları keşfetmek için gereken ilhamı sağlıyor. Coğrafyanın sunduğu renklerin ve doğal fenomenlerin benzersiz döngüsü, eserlerimin enerjisini ve canlılığını besleyen temel unsurlardan biridir. Doğanın doğal ışığıyla oynayan, zamana bağlı olarak değişen manzaralar, eserlerimin ruhunu oluşturan unsurlardır. Hareket halinin dinamizmi; eserlerimdeki canlılık ve enerjiyi artırırken dingin ve sade mevsimsel geçişler ise renklerin üzerinde huzur ve denge hissiyatı yaratır. Bu şekilde; soyutlama sürecim, içsel bir keşif yolculuğu olarak adlandırılabilir ve bu yolculuk, çevremdeki doğal ve manevi etkenlerden aldığım ilhamla güçlenir.
Dışavurumcu bir yaklaşımla çalışmalarınızı sürdürmenizin altındaki motivasyonu paylaşır mısınız?
Doğduğum ve büyüdüğüm Karadeniz’in zengin ve karakteristik dokusu, sanatımda her zaman önemli bir yer tutmuştur. Bu bölgenin doğasındaki karmaşıklık, her anında değişen ve dönüşen ışık oyunları, tuvalimin bir köşesinden diğerine kadar kendini gösterir. Bu dinamik ve kontrastlı tabiat, enerji dolu tuvalimde hayat bulur. İçsel yolculuğumun yansıması olan bu eserlerde, denge ve uyumun özüne rastlamak mümkündür.
Karadeniz’in tuvalime kattığı sadece görsel bir anlatı değil, bu aynı zamanda derin, duygusal bir paylaşım da barındırır. Doğduğum yerin benzersizliği ve zenginliği, sanatsal ifademde temel bir unsur olmuştur. Her bir coğrafyada deneyimlediğim dışavurumculuk, bu temel üzerine inşa edilmiştir. Karadeniz’in büyüleyici doğası, sanatımın ruhunu beslerken, içsel ve duygusal bir yolculuğun izlerini de taşır.
Eserlerinizdeki figürlerle veya ortamlarla etkileşime geçebilecek olsaydınız, hangisine girer ve orada ne yapardınız? Burada neler keşfetmeyi umardınız?
Bu süreçte, özellikle “Lotus” serisine yöneldiğimi söyleyebilirim. Toplum olarak yaşadığımız zorlu, yorucu ve bazen de kırıcı süreçlerde, çiçeklerin açması gibi doğanın bize sunduğu güzelliklerin ne kadar iyileştirici olduğunu çok iyi biliyoruz. Bu seride, bulanık ve karmaşık gibi görünen suların bile içinde güzelliklerin filizlenip çiçek açtığı bir süreci renklendirirken, hissettiğim dengeyi ve huzuru herkesle paylaşmak istedim.
Çalışmalarınız canlanıp hayat bulsaydı, sizce nasıl bir dünyada yaşarlardı?
Konuların misafir olduğu mutluluğun, huzurun; dengenin, renklerin ritmi ile belirlendiği, hiçbir rengin birbirleri ile yarışmadığı bir dünyada…
Peki son olarak; sanatınızın dünyayı değiştirecek doğa üstü bir etkisi olsaydı, ne tür bir değişiklik yapardı?
Sanatın dünyayı iyileştiren, tamamlayıcı, nefes aldıran, barıştıran ve dönüştüren bir gücü var. Bu güç, insanların içsel dünyalarını keşfetmelerine, duygularını ifade etmelerine ve birbirleriyle bağlantı kurmalarına olanak tanıyor.
Eğer böyle bir güce sahip olsaydım, renklerimin ve sanatımın dünya üzerindeki etkisini çok daha geniş bir şekilde kullanırdım. Renklerin yan yana duruşunu, dengesini ve kontrastlarını, dünya düzeni için bir araç olarak kullanmak isterdim… Canlı renklerin ritmi ve coşkusunu, çocukların neşesi ve geleceğin umudu olarak dünyaya yaymak…