Gülsin Onay – Cumhuriyetin Sesi, Müziğin Kalbi
Henüz üç buçuk yaşında piyanoya başlayan, Harika Çocuk Yasası’yla Fransa’ya gönderilen, Paris Konservatuvarı’ndan birincilikle mezun olan ve uluslararası alanda Chopin’in en seçkin yorumcularından biri olarak anılan Gülsin Onay, yalnızca müziğiyle değil, duruşuyla da ilham veriyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin 102. yılında, bu toprakların yetiştirdiği en özel sanatçılardan biri olan Onay, 22 yıldır sanat danışmanlığını yaptığı Gümüşlük Müzik Festivali’nden başarı hikâyesine, kadın mücadelesinin geçmişinden geleceğine MAG Okurları için değiniyor.
Cumhuriyet sizin için ne ifade ediyor?
Cumhuriyet, benim için özgürlük, eşitlik ve bireyin kendi kaderini belirleme hakkının sembolüdür. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu, bir ulusun bağımsızlık ve modernleşme mücadelesinin zaferi olarak, yalnızca siyasi bir dönüşüm değil, aynı zamanda kültürel ve toplumsal bir yeniden doğuşu temsil eder. Sanat danışmanı ve piyanist olarak, cumhuriyetin sanat ve kültür alanındaki atılımları, özellikle kadınların eğitim ve meslek hayatında önünü açan devrimleri, benim gibi sanatçıların varoluşunu mümkün kılan zemini oluşturdu. Cumhuriyet; bireye sesini duyurma, yaratıcılığını özgürce ifade etme ve evrensel değerlerle buluşma fırsatı sunar. Bu, özellikle “Gümüşlük Müzik Festivali” gibi kültürel etkinliklerle, sanatın birleştirici gücünü topluma taşımak için bir ilham kaynağıdır.
Kadın mücadelesi 102 yılda nereye evrildi?
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana geçen 102 yılda, kadın mücadelesi önemli mesafeler katetmiş, ancak hâlâ tamamlanmamış bir yolculuk olarak devam etmektedir. 1923’ten itibaren, kadınlara seçme ve seçilme hakkı (1930-1934), eğitimde eşitlik ve meslek edinme özgürlüğü gibi devrim niteliğinde adımlar atıldı. Bu, kadınların kamusal alanda görünürlüğünü artırdı ve sanat, bilim, siyaset gibi alanlarda öncü kadınların ortaya çıkmasını sağladı. Örneğin, cumhuriyetin ilk yıllarında Afife Jale gibi tiyatro sanatçıları, toplumsal tabulara meydan okuyarak sahneye çıktı; İdil Biret gibi piyanistler dünya sahnelerinde Türkiye’yi temsil etti. Ancak, kadın mücadelesi sadece yasal haklarla sınırlı değil. Toplumsal cinsiyet eşitliği, ekonomik bağımsızlık ve şiddete karşı mücadele gibi konularda hâlâ ciddi engeller mevcut. Son yıllarda, kadınların sesini daha gür çıkarması, feminist hareketlerin güçlenmesi ve dijital platformlarda örgütlenmesi, mücadelenin yeni bir boyut kazandığını gösteriyor. Sanat dünyasında da kadın besteciler, icracılar ve organizatörler giderek daha fazla tanınıyor; örneğin, Gümüşlük Müzik Festivali’nde kadın sanatçıların güçlü temsili, bu ilerlemenin bir yansıması.
Yine de, kırsal bölgelerde eğitim ve fırsat eşitsizlikleri, kadınların lider pozisyonlara yükselmelerindeki cam tavanlar ve toplumsal ön yargılar, mücadelenin devam etmesi gerektiğini hatırlatıyor. 102 yılda kadınlar çok yol aldı, ama tam eşitlik için kararlılık ve dayanışma hâlâ kritik önemde.
Kendi başarı yolculuğunuzda nasıl adımlar attınız?
Başarı yolculuğum; tutku, disiplin ve sürekli öğrenme üzerine kurulu bir süreç oldu. Piyanist ve sanat danışmanı olarak, müzikle olan bağım çocuklukta başladı ve bu tutku, hayatımın her aşamasında beni yönlendirdi; ancak, başarı yalnızca sahnede değil, aynı zamanda sahne dışında da inşa edildi.
- Eğitim ve Disiplin: Erken yaşta piyano eğitimine başlayarak, klasik müzik repertuvarına hâkim olmak için yıllarımı verdim. Teknik mükemmeliyet kadar, eserlerin ruhunu anlamaya odaklandım. Örneğin; Chopin’in Op. 58 Sonatı veya Ravel’in Gaspard de la Nuit’si gibi eserler, hem teknik hem de yorum açısından beni dönüştürdü.
- Festivalin Kuruluşu ve Vizyonu: Gümüşlük Müzik Festivali’nin 22 yıllık serüveni, benim için bir sanatçı olarak en büyük başarı alanlarından biri. Festivali, sadece bir konser dizisi değil, sanatın birleştirici gücünü topluma taşıyan bir platform hâline getirdik. Yerel ve uluslararası sanatçıları bir araya getirerek, Bodrum’un eşsiz mekânlarında müziği erişilebilir kıldık.
- Kültürel Bağlantılar Kurma: Sanat danışmanı olarak, farklı kültürlerden sanatçıları ve izleyicileri bir araya getirmek için çalıştım. TRT R3’teki programlarım gibi platformlarda, festivalin ruhunu ve sanatçıların hikâyelerini paylaşarak müziğin evrensel dilini güçlendirdim.
- Dayanıklılık ve Yenilik: Sanat dünyasında kadın olarak var olmak, zaman zaman ek mücadeleler gerektirdi. Toplumsal ön yargılara karşı durarak, kendimi sürekli yeniledim ve genç sanatçılara ilham olmak için mentörlük yaptım. Örneğin, festivalde genç yeteneklere sahne açmak, benim için bir miras bırakma biçimi.
- Uluslararası Sahne: Salzburg Mozarteum’daki konserim gibi uluslararası performanslar hem bireysel hem de kültürel bir köprü kurma fırsatı sundu. Bu sahnelerde Türkiye’yi temsil etmek, benim için büyük bir onur.
Başarımın sırrı, müziğe olan sevgimi asla kaybetmemek, her zaman öğrenmeye açık olmak ve topluma katkıda bulunacak projeler üretmek oldu.