Doğayı Yansıtan Mücevherler Maia Kaja
Tasarımlarını ortaya çıkarırken taşların kendisine hissettirdiği duyguyla ilerlediğini belirten Zeynep Malaz, markası Maia Kaja ile doğayı mücevherlere taşıyor. İlhamını da paylaşan Malaz, son koleksiyonunu tanıtıyor.
Hem Maia Kaja’yı hem de kendinizi tanıtarak başlar mısınız?
Maia Kaja, benim için sadece bir mücevher markası değil, aynı zamanda yaratıcılığımı, birikimlerimi ve ruhumu yansıttığım kişisel bir evren. 2015 yılında kurduğum bu marka, yıllar içinde şekillenen sanatsal yolculuğumun bir yansıması olarak doğdu. Tüm tasarımlar benim tarafımdan incelikle tasarlanıp üretiliyor, ardından Kapalıçarşı’daki usta zanaatkârların da katkısıyla son haline ulaşıyor. Maia Kaja, geleneksel teknikleri modern ve organik bir dokunuşla buluştururken, aynı zamanda zamansız ve hikâyesi olan parçalar yaratmayı amaçlıyor.
Benim hikâyem aslında çocukluk yıllarıma dayanıyor. Yaratıcı bir ailede büyüdüm; evde herkes bir şeyler üretirdi. Anneannem dikişler diker, resimler yapardı. Annem ise seramik yapardı ve ben çocukken Moda Tasarımı okudu. Ben de her zaman kendi dünyamda resim ve heykel yapardım. Evdeki tüm o dokular, renkler, boncuklar, kumaşlar beni çok cezbederdi. İstanbul Bilgi Üniversitesinde Sinema eğitimi aldım. Bir dönem; kısa ve uzun metraj filmlerde sanat yönetmenliği yaptım; ancak zamanla, dokunarak bir şeyler üretme arayışım ağır bastı ve bu beni Barcelona’da resim ve heykel eğitimine yönlendirdi. Heykel, her zaman tutkunu olduğum bir alan olsa da, onları insanların üzerinde taşıyabileceği bir forma dönüştürme fikri beni cezbetti. İşte bu yüzden, mücevher tasarımına yöneldim. Maia Kaja, benim için adeta giyilebilir heykeller yaratma süreci. Geleneksel formları koruyarak, onları modern dünyaya adapte etmek en büyük ilham kaynağım.
Tasarımlarınızda hangi materyalleri, doğal taşları ve malzemeleri kullanıyorsunuz? Ürünlerin yaratım sürecini anlatır mısınız?
Ben doğallıktan ilham alan, sezgisel bir tasarımcıyım. Tasarım sürecim, bazen bir düşünceyle başlasa da, malzemelerle etkileşime girdikçe şekilleniyor. Özellikle taşların rolü tasarımlarımda ve ilhamımda çok büyük; onları elime aldığımda nasıl bir forma girmek istediklerini taşlar bana söylüyor. Materyal seçiminde gümüş ve altın gibi değerli metallerle çalışmayı seviyorum. Değerli taşlar, tasarımlarımın merkezinde yer alıyor, çünkü her biri doğanın benzersiz bir izini taşıyor. Nadir durumlarda, tasarımın ihtiyacına göre bronz da kullanıyorum.
Koleksiyonlarınızdaki motiflere nasıl karar veriyorsunuz? Bir taş ya da metal sizin için bir hikâye mi anlatıyor?
Açıkçası, motifleri önceden planlamıyorum. Tezgâhın başına oturuyorum ve malzemelerin kendi adına konuşmasına izin veriyorum. Her şey tezgâh başında o anda gerçekleşiyor. Tasarımlar, bu sezgisel akış içinde kendi kimliğini buluyor. Koleksiyonlarımda genellikle içeriden dışarıya doğru gelişen bir ilham süreci izliyorum; ancak, son koleksiyonum “Bloom Reverie”, bu döngüyü tersine çevirdi. Süreç dışarıdan içeriye bir ilham olarak aktı. Marakeş’ten aldığım yoğun ilhamı, iç dünyama taşıyarak yeniden yorumladım. Böylece, geleneksel, kültürel unsurlar modern bir dille buluştu.
Mücevherlerinizde hangi duygular, karakterler ya da semboller ön plana çıkıyor?
Mücevherlerimde doğal, organik formlar ve bazı sanat akımlarından esinlenmiş olduğum desenler sıkça yer alıyor. Bunu bilinçli olarak yapmıyorum; ancak koleksiyon bittikten sonra geriye dönüp baktığımda, her parçada doğanın izlerini görüyorum. Maia Kaja’da, doğadan gelen yaprak dokuları, kıvrımlı formlar, canlı taşlar ve Art Nouveau, Barok gibi sanat akımlarının etkileri iç içe. Tasarımlarımı hem içgüdüsel ve ham hem de romantik ve zarif dokunuşlarla bir araya getirerek, geçmiş ile geleceği sentezliyorum.
“Bloom Reverie” koleksiyonunun arkasındaki hikâye nedir?
“Bloom Reverie”, aslında benim de içsel olarak “çiçek açtığım” bir dönemin yansıması. Hayatı ve tasarımlarımı daha renkli, daha canlı bir perspektifle ele aldığım bir süreçti. Bu koleksiyon, hem kişisel olgunlaşmamı hem de tasarım dilimdeki dönüşümü yansıtıyor. Marakeş seyahatim, bu koleksiyonun doğuşunda büyük rol oynadı. Şehrin mimarisinden iç estetiğine, renklerinden dokularına kadar her şey bana ilham verdi. Maskeler, çiçekler, baharatların sıcak tonları, püsküllerin akışkanlığı; tüm bu öğeleri bir araya getirerek, Marakeş’in ruhunu modern bir dille yansıttım.
Hayattaki mottonuz nedir?
Sanırım hayat mottolarım benimle birlikte defalarca değişti, ama şu an için en doğru tanımı “Kendini ifade et ve bunu defalarca yap.” diyebilirim. Yaratıcılık, sürekli bir yenilenme süreci ve bu süreçte kendimi her seferinde yeni bir formda anlatabilmek, benim için en büyük motivasyon kaynağı.