Demet Sabancı Çetindoğan
ONKİM Kök Hücre Teknolojileri ve Shopsa’nın Yönetim Kurulu Başkanı Demet Sabancı Çetindoğan, gerçekleştirdiği projelerle, denenmemiş işlere imza atarak yenilikçi adımlar atmaya devam ediyor. Çetindoğan, başarısının arkasındaki motivasyonu MAG Okurlarıyla paylaşıyor.
Başarınızın arkasındaki en büyük itici güç nedir? İçsel motivasyon mu, dışsal faktörler mi?
İnsan hem iç dünyasında yaşadıklarının hem de içinde bulunduğu dış dünyanın bir uyumu ile ayakta kalıyor. Bazen biri bazen diğeri ağır basıyor; ama ben genelde dışarıdan gelen motivasyonlar konusunda temkinliyimdir. Daha çok içimden gelen sesi dinleme eğilimindeyimdir. Çocukluğumdan beri yapmak istediklerim konusunda kararım hep netti. Sosyal hayatımda da çalışma hayatımda da çok ikilik yaşadığım bir an olmadı. Çoğunlukla yüreğimin götürdüğü yere gittim ve bundan dolayı da pişman olmadım. Bu, insanın kendisini tanımasıyla ilgili bir durum. Ben ne istediğimi biliyorum. Çevremi de ona göre oluşturuyorum. O sebeple iç dünyam ile çevrem uyum içinde.
Başarılı ve mutlu olmak için hangi stratejiler üzerinde duruyorsunuz?
Başarı tek başına bir planlama işi değil. Hayat sizin yaptığınız planlara göre şekillenmiyor. Benim genel bir motivasyonum vardır: Sosyal çıktısı olan işlere yönelmeyi ve o alanda ilk olmayı önemserim. Elbette bu durum belli riskler barındırır içinde ama ben işleri yaparken başarılı olacağıma inandığım için bu riski her zaman alırım. Tek başına iyi planlanmış bir iş en iyi iş değildir. En azından benim için değildir. Örneğin; ONKİM’de, Shopsa’da daha önce yaptığımız eğitim ve alışveriş işlerinde hep bir yenilikçi, sosyal çıktı beklentisi içinde oldum. Beni de bu heyecanlandırıyor.
Kariyerinizde kendinizi en çok hangi yönlerinizle tanımlıyorsunuz? Hangi özellikleriniz size en büyük avantajı sağladı?
Ben para merkezli biri değilimdir. Elbette kazanmayı, başarmayı, ele aldığım konuyu sonuçlandırmayı isterim ama temel çıktıyı sadece gelir olarak görmem. Yaptığım işin sosyal bir konuya ışık tutmasını, yeni bir alana liderlik etmesini dilerim. Aklımı dinlediğim kadar duygularımı da dinlerim yani. Duygularını dinlemenin bir zayıflık olduğunu düşünmem. Dünya son elli yılda çok değişti. Defalarca değişti. Ben her seferinde yeni trendin içinde olmak için çabalamak yerine kendi dilimi, tarzımı, ideallerimi koruyup zamana uyum sağlamayı tercih ettim. Telaşla ve ezbere, dışarıdan sağlanan bir motivasyonla radikal kararlar almadım hiç.
İş hayatı ve kişisel hayat arasında denge kurmanın yollarını nasıl buluyorsunuz? Bu dengeyi sağlamak için uyguladığınız pratik yöntemler var mı?
Bu, çocukluğumdan beri sağladığım bir iç disiplin benim için. Ailem, işim, sosyal hayatım arasında her zaman dengeli oldum. Ruhsal açıdan bana en iyi gelen bu denge. Bunu keşfettiğimden bu yana böyle yaşıyorum. Kendime ve çevreme olan saygımdan dolayı zamanımı iyi yönetiyorum. Bu, insanın kendisini geliştirebileceği bir alan. Bunun da tek bir kuralı var: Disiplini elden bırakmamak.
Bir kadının, kariyerinde kendine olan güvenini kazanabilmesi için ne gibi önerilerde bulunabilirsiniz?
Bu; kadın ya da erkek olmakla değil, tamamen hazır olmakla ilgili bir mesele. Kendinizi yetiştirmiş ve rekabete hazır olmanız lazım. Yaptığınız iş ne ise o işin gerçeklerine hazır olmalısınız. Eğitiminiz, birikiminiz, ilişkileriniz buna göre tanzim edilmiş olmalı. Eğer girdiğiniz mücadeleye uygun bir donanımınız varsa erkek ya da kadın olmanız çok da önemli değil. İnsanın, yaşadığı zamanın ve çevrenin idrakinde olması lazım. Başarıyı oturup beklemek mümkün değil. Üzerine gitmeniz gerekiyor. Bunu yaparken de neyi neden yaptığını bilmeniz lazım. Giriştiğiniz her işi mükemmel sonuçlandırmanız mümkün değildir. Önemli olan hazır olmanız, hazırlanmayı bilmenizdir.
Çoğu kadının çalışma hayatında hissettiği “cam tavan” etkisini aşmayı nasıl başardınız?
Benim ailemden kaynaklanan avantajlarım vardı. Belki herkes kadar çok cam tavan görmedim, çünkü ailem son derece ilerici ve özgürlükçü bir aile idi; ama cam tavanların ne olduğunu çok iyi biliyorum. Kadınların karşısına dikilen bir haksız duvarın sonuçlarını biliyorum. Benim bu konuda bir inancım var: Bu gerçekliği sürekli bir bahane olarak önde tutmamak, buna karşı, buna rağmen yaşamak ve çalışmak lazım. Zaman akmaya devam ediyor. Hepimiz hem birer aydın olarak hem bir kadın olarak bu cam tavanları kırmak için uğraşıyoruz; fakat en gelişmiş toplum ve ekonomilerde bile bu tavanlar varlığını sürdürüyor. Şikayet yerine, geri dönmek yerine, mücadele etmeyi seçin…
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, dünya genelinde ne gibi bir farkındalık yaratıyor? Sizin bugün için özel bir mesajınız var mı?
Başarılı bir kadın olabilmek için öncelikle kararlı ve cesur olmalısınız. Kendinize olan güveniniz ve projelerinize, ekibinize olan inancınız asla değişmemeli, asla ve asla atılım yaparken korkmamalısınız… Her zaman için dikkatli olmak gerek. Elinize geçen fırsatları avantaja çevirmeyi öğrenmek gerek… Kadının ruhsal ve zihinsel olarak farklı bir penetrasyon şansı var ancak, bu söylemin kadını yüceltmek yerine baskılamak yönünde kullanıldığını düşünüyorum. Pozitif ayrımcılık bile bir ayrımcılıktır. Mesele hazır olmakla ilgilidir… Dünya barışı, sosyal adalet, gelirin tabana yayılması gibi büyük hedeflerden bahsediyorsanız eğer, kadının denkleme daha çok sokulması gerekiyor… Yasal ve kültürel olanakların geliştirilmesi ve kimi bölge ve ülkelerde belli oranda kadınlar lehine pozitif ayrımcılıklar yapılması gerekiyor… Kadınların ve toplumun çok eskiye dayanan mevcut bilinçlerinin değiştirilmesi, sosyal ve ekonomik hayat içinde kadınların erkekler oranında temsil edilebilmesi için öncelikle ön yargıların yıkılması, yani kadınlarla erkekler arasında hayata katılım gücü açısından bir fark olmadığı bilincinin sindirilmesi gerekiyor. İtiraf etmek gerekir ki zor bir hedeften bahsediyoruz; ama kadınlar zoru sever.
Ben ise içinde bulunduğum çevre açısından her günümü Kadınlar Günü olarak yaşıyorum. Kadınların iş ve aile hayatında korunması, desteklenmesi için çok sayıda oluşumun içindeyim. Bireysel ve sivil toplum düzeyinde çok çaba sarf ediyorum. Bütün işlerimin içinde kadınların lehine bir çıktı planlıyorum. Günlük değil, kalıcı çözümlerin üretilmesi için çalışıyorum. Benim açımdan 8 Mart sembolik bir gün. Ne yazık ki verdiği mesajlar ve ürettiği etki açısından sorunları çözme gücü yok. Ben çözüm üretecek önemli sonuçların peşinde koşmayı, basit bir kutlama mesajı yayımlamaktan daha değerli buluyorum. Barışın olduğu, yıkıcı acıların üzüntülerin olmadığı, var olan sorunların çözüme kavuştuğu, gülümseyen kadınların gülümseyen çocukları ile mutlu, huzurlu ve sağlıklı bir 8 Mart ve 8 Martlar diliyorum.