Biz olabilmenin sırları
Küçük yaşlardan beri sorgulayan biri… Öğrencilerinin öğrencisi olmaktan mutluluk duyan, “Biz” olabilmek için çabalayan bir anne… Türkiye sıralamalarında elde ettiği başarı ile hayatlarımıza dokunan Azra Kohen ile keyifli, samimi bir röportaj gerçekleştirdik. Fİ-Çİ-Pİ’nin dizi olma fikrinden rahatsız olanlara bir mesajı var: “Ön yargılarımızdan sıyrılmalıyız” diyor. Okurken kendi yolculuğunuzu sorgulayacağınız bir röportaj sizi bekliyor…
“Sadece güzelliklerine bakarak oyuncuları seçmek iyi yapımların stratejisi değil”
“Sinema uyarlaması için teklif aldım”
“Fİ-Pİ-Çİ’den önce yazma isteği olan biri değildim”
“Yola yazar olmak ya da dizi senaristi olmak için çıkmadım”
“Asıl gelişim; ruhun şımarıklıktan kurtuluşudur”
“Kişilerin adları fazlaca duyuldu diye uzman olmuyorlar”
“Her şeyi kişisel olarak algılayarak büyük hata yaptığımıza inanıyorum”
Azra Kohen kimdir? Sizi biraz yakında tanıyabilir miyiz?
Kim olduğunu sürekli sorgulayan, sorular soran biri desek… 15 yıldır evliyim, hayatın bana en büyük rüşveti eşim. Sanki, “Al sana bunu veriyorum ama karşılığında üretmeni istiyorum” denmiş gibi hissediyorum. Sürekli sorular soran bir oğlum var. Ayna etkisinde. Benim merak arkadaşım. Birlikte merak ediyoruz, 8 yaşında ama uzaydan, evrenin yapısından sohbet edebiliyoruz. Bilgimin ön yargıya dönüşmesini, oğlumun hayal gücü engelliyor. Her şeyi anladığınızı zannetmek en büyük tuzak, oğlumsa tuzak kovucu gibi.
Azra Kohen’in kendi hikayesinde inanılmaz olan gerçekler nelerdir?
Her birimizin hayatlarında inanılmaz olan gerçekler vardır. Eğer analiz yapabiliyorsak fark edebiliriz o gerçekleri. Ama bu inanılmaz olan gerçekler öyle kolay kolay paylaşılacak şeyler değil, en azından benim için. Belki bir gün bir kitap daha yazarım bununla ilgili, kendimi hazır hissettiğimde…
Bir röportajınızda “Kendi türümden insanlarla” ifadesini kullanıyorsunuz. Nasıl bir türden bahsediyoruz burada?
Beyin bilgiyi gruplayarak dosyalayan bir yapıda. Aynı bilgisayarlar gibi. Ben de hayatı, çevremdeki dünyayı, insanları analiz ederken şekillerine göre değil ama davranışlarına göre kategorize etme eğilimindeyim. Benim için insanlar güzellikleriyle, mal varlıklarıyla ya da işleriyle değil, hayata verdikleri tepkileriyle kümeleniyorlar. Hayata sahip çıkanlar kümesi var. Bu gezegende, her çocuğa, cana sevgi besleyenler, açı doyuranlar, eşitlik isteyenler ve gerekirse bu eşitlik için, eksilmek pahasına kendilerinden paylaşmaya hazır olanlar… Umarım böyle bir türün üyesi olabilirim.
Fİ-Pİ-Çİ ile çok kısa sürede milyonları peşinden sürükleyecek bir başarıya imza attınız. Ortaya çıkış hikayesi nasıl oldu?
Sancılı oldu ama yazmak değil, yazmaya karar verene kadar içinde bulunduğum duygu ve bilgi yoğunluğuydu sancının kaynağı. Anlattığınız şeylerin önemini bildiğiniz halde karşınızdakinin bilgi eksikliğinden dolayı onu önemli görmemesi cehennem azabı gibiydi. Hala da bir şeyleri düzeltebilmiş değilim ama en azından şimdi konularımız farklılaştı; değerlerimizi, var oluşu, insan organizmasının evrim yolculuğunu falan konuşabiliyoruz… Yazmaya başladığım anda bir gerilimin nihayet hafiflemesi gibi bir duyguya erişebildim ve hala da yazdıkça rahatlayan biriyim. İşin tuhaf olanı, kitaplardan önce yazmakla ilgili en ufak bir isteğimin dahi olmaması… Sanırım benimle aynı ihtiyaca sahip olanlara ulaşabildim. Aksi halde, bir araya gelip kitaplar okumamızın pek de önemi yok eğer, hayata katkısı olmayacaksa…
Şimdi senaryolaştırılarak dizi olacak ve baş rol oyuncuları da çok iddialı. Bu konu hakkında neler düşünüyorsunuz? Mutlaka kitabın büyüsünün bozulduğunu düşünenler olmuştur, onlara neler iletmek istersiniz?
Açıklamaya çalıştığım bir şey var; kendi aramızda düşünceler paylaşan, hayatın sorunları için çözümler bulan ama o çözümlere en çok ihtiyacı olanlara çözümlerimizi bir türlü ulaştıramayan, bu yüzden fark yaratamayan, kendi bilinci yükselmedeyken etrafındaki bilinç sığlığında boğulan bireyler mi olmalıyız? Cennet, ancak biz onu yarattığımızda girmeye hak kazanacağımız bir yer. Peki nedir cennet? Ulu ağaçların, muazzam manzaraların ve eşsiz güzelliklerin olduğu bir yer midir? Cennet özelliklerindeki o yere bilinç fakiri varlıkları, zombi kıvamındaki bilinçsizleri koyduğunuzda, cennetiniz hala cennet olarak kalabilir mi? Hayır! Çünkü cennet bilinçtir. Sadece kendimizin değil, etrafımızdaki herkesin bilincini yükseltmek için elimizden geleni yapmadan asla cennet için bir şansımız olmayacak. Elimizden geleni yapmalıyız, düye düşünüyorum. Bu seriyi asla okumayacak olan milyonlarcası dizisini izleyebilir ve belki sonrasında Bizim fark ettiklerimizi ucundan köşesinden fark edebilirler. Nihayet senkronize olabilmemiz, dev bir bütünün küçücük parçaları olduğumuzu hep birlikte anlayabilmemiz için bir fırsat bu dizi. Çünkü, “biz” öyle büyük bir kelime ki içine herkesi alınca ancak tamamlanıyor. Hayal kırıklığına uğrayanlar olacak, hiçbir yapım bizim zihnimizin zenginliğinde gerçekletirilemez. Ben bunu kabul ederek yola çıktım. Belki de en büyük hayal kırıklığını ben yaşayacağım ama aldığım bu risk hayalini kuruduğumuz şeye, “biz”e yaklaşmamıza bir adım bile olsa benim için değer. Yanlış yargılanmak beni yoruyor. Bazıları, benim özel hayatımda nasıl bir konumda olduğumu bilmeden paraya ihtiyacım olduğu için böyle bir hamle yaptığımı sandıklarında sadece haksızlığa uğradığım için üzülüyorum. Ama vazgeçmeyeceğim. Sadece bir adımcık ilerleyebilmek için bile elimden geleni yapmaya, gerekirse değerli emeklerimi kurban etmeye hazırım. Çünkü, yola yazar olarak ya da dizi senaristi olmak için çıkmadım! Yola ne için çıktığımı seriyi okuyanlar biliyor olmalılar… Aeden’i okuyun, anlayacaksınız.
Karakterleri yansıtacak oyuncular seçilirken nelere dikkat edildi?
Bu anlamda ciddi bir strateji uygulandı. Sadece güzelliklerine bakarak oyuncuları seçmek artık iyi yapımların stratejisi değil. Benim için çalışkanlık ve işine gösterdiğin özen, saygı çok önemliydi ve tabii yansıtacakları karakterlerin ruhunu içselleştirecek kadar o karakterle empati kurabilecekleri deneyimlerden gelmeleri benim dikkat ettiğim bir şeydi… Hayat utandırmasın.
İnsanlara temiz enerji ve doğallığı aşılamaya çalışan bir misyonunuz da var. Organik tarım ile ilgileniyorsunuz. Çiftliğiniz nasıl gidiyor bir de bu yönünüzden bahsetmek isteriz. “Hadi Derneği” nin çalışmaları hakkında da bilgi alabilir miyiz?
Temiz enerji teknolojileri, organik ve iyi tarım yöntemleri konusunda uzmanlık eğitimi veren bir okul projesine evrildi. Çiftlik ve hadihareketi.org üzerinde de şu an özellikle veri toplamaktayız. Projenin sürekliliğini koruyacağımız bir sistem içinde olabilmesi için kapsamlı bir çalışma yürütüyoruz. Öncelikle dünyada bu konularda uzman olmuş kişileri topluyoruz. Biraz zaman alacak ama vazgeçmeyeceğiz.
“Filiz, tohumun ölümüdür aynı zamanda” söyleminizden yola çıkacak olursak, hayatlarımızda iyi şeylerin olabilmesi için öncelikle nelerden vazgeçilmeli?
Bizler biyolojik keyfi, keyif anlayışının merkezine koymuş bir geçmişin çocukları olarak ilerliyoruz. Organizma geliştikçe yani, tohum filiz olma yolunda ilerledikçe, keyfi sadece bedenine haz veren hallerde değil, daha içsel, ruhuna keyif yükleyen hallerde de arama eğiliminde. İlkel bir tatmin duygusu ile fiziksel hazların peşinden koşmak yerine, daha yüce, daha kuvvetli bir tatmin duygusu ile Eudaimonik hazların peşine düştüğünüzde filiz veriyorsunuz demektir. Eudaimonia’yı araştırmanızı tavsiye ederim. Kendini gerçekleştirmek, olabileceğin en iyi versiyonla var olabilmek başta keyif aldığınız şeylerin değişimiyle başlıyor. Çünkü, asıl gelişim ruhun şımarıklıktan kurtuluşudur… Sadeleştiğinde zenginleşirsin…
Yaşadığımız sürece öğrenme sürecinde olduğumuz fikrindesiniz. Peki hayattaki öğrenme problemlerimizi nasıl saptayabiliriz? Ne gibi çözümler üretmemiz gerekir?
Kişiye göre değişen bir saptama ve yönlendirme süreci olmalı bu. Ben tüm kalıplardan çıkıp her yöntemi kişiselleştirecek yapıda olduğumuza inanıyorum. Çocuklarımıza, bedenlerinin kullanacağı besinleri verdiğimizden emin olduktan, paketlenmiş gıdaları hayatımızdan uzak tuttuktan sonra eğer öğrenme ile ilgili bir takım aksaklıklar var ise, o zaman konunun uzmanlarına başvurmak gerek. Ancak “Uzman” kelimesi burada yanlış anlaşılmasın lütfen. Adı fazlaca duyuldu diye uzman olunmuyor. Tavsiye; seçeceğiniz rehberin “şifacı” olmasına dikkat ediniz. Herkesin yaşı kaç olursa olsun, ağır metallerden arındırılmış balık yağı kullanmasının nörolojik olarak çok faydası olduğunu, öğrenmeyi kesinlikle pozitif etkilediğini, öğrenme zorluklarını hafiflettiğini hatırlatmak isterim.
“Aeden Bir Dünya Hikayesi” yeni çıktı. Çok kısa sürede ülke çağında bir numaraya yerleşti. Başarınızın sırrını neye borçlusunuz? Aeden’in hikayesinden bize biraz bahseder misiniz?
Aeden, içinde yaşayan canlıların en iyi şekilde gelişmesi için özellikle dizayn edilmiş, usta tarafından yönetilen rahim gibi bir gezegen. İçinde 18 farklı organizma türü, kendi çekirdek aileleriyle birlikte yaşıyorlar ve bu türlerden biri de insan ailesi. Bu insan ailesinin büyük oğlu Sonje’nin ve aileye sonradan katılan Numi adlı kızın dünya gezegenine varan yolculuklarının, dünyayı epik bir şekilde nasıl değiştirdiğini okuyoruz. Ancak hatırlatmak isterim; asıl olan varılan yer değil, gidilen yoldur…
Kitaplarınızdaki başarınızın sırrı hayal gücü mü hayat gücü mü? Her ikisinin de siz de yansımaları nelerdir?
Hayat gücü… Çok güzel bir söylemmiş. Hayal gücümüzü taze tutmadan hayat gücümüzü nasıl motive edebiliriz ki? Kireçlenmemiş, sağlıklı bir epifiz bezinin yansıması verimli bir hayal gücüdür. Ben sistemli ve çalışkan bir insanım, yapmak istediğim şeyleri gerçekleştirebilmek için emek veriyorum. Emek vermediğiniz, yorulmayı göze almadığınız zaman, hayal gücünüzün yüksekliği çılgınlık, hayat gücünüzün yüksekliğiyse ego olarak görünebilir. Bu soruya cevabım, emek vermek olurdu. Hayal ve hayat gücü, emek vermekle birleşince başarmanız kolaylaşıyor.
Kaleme aldığınız karakterler sizden bir parça taşıyor mu yoksa tamamen hayal gücünün eseri mi?
Benden, çevremden, tanıdığım birçok insandan kısacası gerçeklerden, hayatın kendisinden parça taşıyor. Her karakterimi hayal gücüm ile süslüyorum, kamufle ediyorum.
Bilime olan ilginizi ilk nasıl keşfettiniz? Bilime ilgi duyan kişilere gerçekten haz duyabilecekleri bilgiye nasıl ulaşmalarını tavsiye edersiniz?
Ciddi söylüyorum, daha yeni yürüdüğüm bir yaşta olmalıyım. Çünkü sürekli düştüğümü hatırlıyorum. Yürümenin çok zor ve zahmetli olduğu bir dönemdeydim ve evimize giren pis koku saçan bir böcek yakalamıştım. Anneannem o böceği elimden alıp, onun bir canlı olduğunu ve ben onu yakalarken özensiz davrandığım için ayağını kırdığımı anlatmıştı. Onu bir çay tabağına koyup meyve ile beslemiştik. Sanırım ilk defa o gündü; belirli yöntemleri bilirsem böceğin hayatını kurtarabiliyor olduğumu fark ettim ve o yöntemleri öğrenmeye olan ilgim arttı. Sonrasında şanslıydım. Hep doğru koşullarda yakaladı beni hayat… Benden büyük bir abim var. O okula giderken ben o kadar ağlardım ki, peşinden öğretmeni beni derse almak zorunda kalırdı. Abim kerrat cetvelini öğrenirken annemin ona sinirlendiğini görünce ben de onunla birlikte öğrendim. Onun deneyimleri hep bana hizmet etti. Sonra o zamanlar televizyonda bir dizi vardı; “Mac Gyver” diye ve baş roldeki adam bir sürü yöntem bildiği için birçok durumdan hem kendini hem de çevresindekileri kurtarabiliyordu. Bilmenin değerini sürekli bir pekiştirme ile küçüklükten beri fark etmiş biriyim. Bilginin değerini bilenlere iki tavsiyem olurdu; kendinize öğrenmek için sistem kurun. Sistemsiz bir şekilde bilginin peşine düşmek kafa karışıklığından başka bir şey getirmez diye düşünüyorum. İkincisiyse kendi ilgi alanınıza göre bir baz seçin diyebilirim. Bilgiyi edindiğiniz bir temel üzerinden biriktirmek, onu kullanmanızı kolaylaştırıyor, anlamlandırıyor.
Kendinizi en az kaç kelime ile ifade edebilirsiniz ve bu kelimeler neler olur?
Üç kelime ile: Sorular soran biri.
İnsansıyız teorinizden yola çıkacak olursak ne zaman insan olacağız, nasıl başaracağız?
Bunun cevabını verebilecek birinin bu gezegende olduğunu sanmıyorum hele ben hiç değilim. Ama illa da mantıklı bir cevap vermek gerekirse şunu söyleyebilirim ki; insan olmak için verdiğimiz emek ile bu anlamda kat edeceğimiz yol kesinlikle doğru orantılı. Çalışmadan olmaz. Çabalamak lazım, üstelik hep birlikte…
Bireysel ve toplumsal farkındalıklara vurgu yapıyorsunuz. Ne kadar farkındayız etrafımızda olup bitenlerin? Sizce yorumlarken nerelerde yanlış yapıyoruz?
İnsan beyni, organizmanın hayatta kalabilmesini kolaylaştırmak için kendi kendine yalanlar söyleyebilen bir mekanizmaya sahip. Kendimizi haklı çıkartmak üzerine uzmanlaşmış bir beynimiz var. Her şeyi kişisel olarak algılayarak büyük hata yaptığımıza inanıyorum, daha büyük bir pencereden bakabiliyor olmak hatalarımızı hafifletebilir. Nedir bu pencere? Ben, sen, onlar pencereleri değil… “Biz” penceresi… Seride ve Aeden’de bunun önemini anlatıyorum. Ya hep birlikte bu gezegende var olmaya devam edeceğiz ya da hep birlikte yok olacağız. Aeden’de dediğim gibi, “Ya heptik ya da hiç”.
Son olarak yeni bir kitap ya da “Aeden” için fantastik bir film projesi var mıdır?
Enteresan ama daha şimdiden var diyebilirim. Kitabı okuyan bir hanım, film yapımcısı Fransız eşine hikayeyi anlatınca, henüz kitabın İngilizce çevirisi bitmeden sinema uyarlaması için teklif aldım. Ama hemen değerlendirmeyeceğim. Fi, Çi, Pi’nin dizi projesi olması aşamasında daha önce hiçbir alanda edinmediğim yoğun deneyimlerim, ciddi öğrenişlerim oldu. Onlardan yararlanıyor olabilmek de benim için bir şans. Aeden’in sinemaya taşınması için seneler var.