Başarılı Gazeteci Erdal Şafak
Sabah Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Erdal Şafak’la kariyeri üzerine samimi bir sohbet gerçekleştirdik. 42 yıllık geçmişe sahip bir duayen olan Erdal Şafak ile gazetecilik üzerine konuştuk. Mütevazı ve doğruluktan şaşmayan dobra gazeteciyle Sabah Binası’nda, kendi ofisinde gerçekleştirdiğimiz röportaj sizlerle…
Okuyucularınız tarafından “münevver ve objektif” bir gazeteci olarak adlandırılmayı nasıl yorumluyorsunuz?
Hakkımı teslim ettiklerini düşünüyorum. Bence objektif olmak gazetecinin asli özelliği olmalı ki tamamen tarafsız ve bilgiye dayalı aydınlatabilsin. Öbür türlü taraf olursunuz ve okurlarınız da sizi tutmayabilir. Hem prestij kaybına uğrarsınız, hem de en azından kamuoyunun bir bölümünü oluşturma fırsatından kaçmış olursun. Münevver yani aydın demeleri de çok bilgiye dayalı yazı yazmamdan ötürü, dünyaya açık daha çok Türk kamuoyunun ve meslektaşlarımın önemini pek kavrayamadıkları konular özerine yazmamdan ötürüdür.
Türk basınında dünya gündemini en iyi analiz eden ve en başarılı şekilde yorumlayan gazetecilerden birisiniz. Hedefiniz bu mudur?
Baştan beri hedefim budur. Ben bayağı kıdemli bir gazeteciyim, 42 yıldır bu meslekteyim. Taa en baştan beri benim ustalarım bana “1- Bilgiye dayalı vereceksin, ukalalık yapmayacaksın. 2- Kolay yazı yazmayacaksın.” diye öğretmiştir bu mesleği. Kolay yazı yazmak tembelliktir.
Kolaydan kastınız nedir?
Bir köşe yazarıyla polemiğe girersin ya da trafik veya hava durumu gibi siyasetin günlük çarkları üzerine yazmaktır vizyon içermeyen kolay konular…
42 yıllık bir deneyimden bahsediyoruz. Nasıl başladınız ve nasıl bu noktaya geldiniz?
Ben bu gazetenin çınarında “Yeni Asır”da Fransızca Tercüman olarak başladım işe. Sonra dış haberler servisini kurdum. Bir bölge gazetesinin sırayla dış haberler, ekonomi, iç politika, yazı işleri, genel yayın müdürü oldum.
Hep buradaydınız yani hiç değişmedi?
Bir tek 1987’de altı aylığına Erol Simavi beni Hürriyet’e kaçırdı. Rahmetli Çetin Emeç döneminde altı ay yazı işleri müdürlüğünü yaptım. Altı ay sonra Dinç Bey “Yeter bu kadar balayı dön” dedi.
Bu 42 yıllık gazete hayatınızda unutamadığınız veya ilginç anlar oldu mu?
Bizim 2000 yıllında başlayıp, 2001 yılına kadar devam eden EtiBank meselesinden dolayı gazeteye el konması süreciydi. Çok karanlık ve acı bir dönemdi çünkü bütün karanlıklarımız kurudu. Arkadaşlarımız yemek fişlerini eve gidiş gelişte yol parası olarak kullanmak zorunda kaldılar. O üzerine gazetemizin o dönemde bel kemiğini oluşturan kadroları ayrılıp, başka bir gazete kurdu. Biz üç, dört kişi kaldık ve buraya getirdik.
Yazılarınızda Fransa kokusu almak çok mümkün. Erdal Şafak’ın Fransa’ya sempatisi nereden kaynaklanıyor?
Fransız kültürüyle yetiştiğim için ortaokul, lise yıllarında devlet okullarında sadece Fransızca öğretilirdi. Başka seçenek yoktu. Babamı çok küçükken kaybettim ama daha ben ilkokuldayken, özel öğretmen tutup Fransızca dersi aldırmıştı. Oradan kaynaklanan bir şey var. Bana Fransızlar “Kaç yıl Fransa’da yaşadın?” diye sorar. Çünkü aksanlı ve çok iyi konuşurum. Ben 1999’da ilk kez Fransa’ya gittiğimi söyleyince çok şaşırdılar. Ama İzmir’de Musevi ve Rum çoktur, onlar da Fransızca konuşur. Ve benim bütün dostlarım o çevredendir. Kültürümü de ona borçluyum. Ayrıca gazetecilikten önce İzmir’de bir dönem Fransız Kültür Merkezi’nde çalışmıştım. Burada da genellikle Fransızca öğrenmeye gelenler vardı. Ben en başından beri hiç Fransızca sözlük kullanmadım. Fransızca düşünüp Türkçe’ye sonradan çeviririm. Mekanik dilim Fransızca’dır.
Kullandığınız bir söz kalıbı var “Devlet içinde devlet”. Bunun ne anlama geldiğini merak ettik?
Nerede kullandığıma bağlı bu söz. Güçlü olmak, kendi başına da idare edebilmek, başının çaresine bakabilmek de denir. Yazımda geçtiği takdirde derin devlet sürecini kastetmişimdir.
Yazmaktan dolayı pişmanlık duyduğunuz bir yazınız oldu mu?
Kimseyi kırmadığım, kimseye hakaret etmediğim, onuruyla oynamadığım için pişmanlık duymamı gerektirecek bir durum ortaya çıkmadı.
Türkiye’deki basın sektörünü dünyayla kıyasladığınızda nerede görüyorsunuz? Artılarımız, eksilerimiz nelerdir?
Yabancı sektörün Türk medyasına ilgisinin artmasıyla gelişiyoruz. Dünyanın da Türkiye’de medya sektörünün daha dinamik hale geleceği göstergesi anlamını taşıyor. Yalnız yazılı basının geleceği için karamsarım. Bizzat yapılan araştırmalara göre son gazete 2035’te yayınlanacak. O da Afrika’da ve Asya’nın uzak bölgelerinde. Amerika’da da son gazete 2029’da basılacak, Türkiye için de 2033 Aralık’ı öngörülüyor ki onlar da yerel gazeteler olacak. 2 nedeni var bunun: 1- Elektronik medya çok hızlı gelişiyor. 2- Genç kuşak yazılı metin okumuyor. Bugünkü okur kitlesinin ortadan kalkması nedeniyle yazılı basının müşterileri de yok olacak. O bakımdan arkadaşlarımı ve kendimi yazılı gazeteciliğin son kuşağı olarak görüyorum. Zaten akla gelmeyen başa gelmeye başladı. Ama belli başlı yazılı yayın kanalları kapansa da elektronik medyada var olmaya devam edecek.
Teknolojinin gazetecilik üstündeki etkisi topluma nasıl yansıdı?
Herkes gazeteci oldu. Bundan sonra da öyle olacak. Vatandaş gazeteciliği dediğimiz bir model bu. Telefonlar aynı zamanda kamera, ses kaydı, haber yazma işlevi de görüyor. Bir süre sonra dünyada 3D dediğimiz bir teknoloji de gelişti; herkes kendi gazetesini kendi silahı da yapabilecek ve çıkarabilecek. Bilgi kirliliği de kendi kendine doğal yollardan ayıklanabilecek.
Sosyal medyayı doğru ve yerinde kullanan bir millet miyiz?
Aslında değiliz çünkü Türkiye’de son derece kötü ve özel hayata müdahale anlamında kullanılıyor. İnsanların sadece mutluluğuyla değil yaşamlarıyla oynanıyor. Buna ancak yasayla çeki düzen verilebilecektir galiba, o da çok zor çünkü sansür sistemini geri getirmek demektir. İnsanların vicdanlarına bırakmak en doğrusu. Vicdansız insanlar için de yasaklanması gerektiğini düşünmüyorum. O nedenle de ne Facebook ne de Twitter hesabım var. Kendimi uzak tutmaya özen gösteriyorum. Böyle de devam edeceğim.
Genç meslektaşlarınıza tavsiyeleriniz nelerdir? Bir Erdal Şafak olmak için nasıl bir yol izlemeliler?
Her zaman derim ki; gazetecinin en az iki dili ana dili kadar iyi bilmesi gerekir. Gazeteci dediğin çok okumalı. Mesela ben her gece 500 sayfa okurum. Aynı zamanda okuduğunuzu kendi açınızdan da olsa yorumlama yeteneğinizi geliştireceksiniz. Aynaya baktığınızda sadece anayı değil, aynanın arkasını da göreceksiniz. Her şeyin başı bilgidir ve çağımız da bilgi çağı. Bilgiyi hep yeniden üreteceksiniz. Ana sır bu, tamamen bilgi.
Sizin röportaj yapmak istediğiniz biri oldu mu yaşayan veya yaşamını yitirmiş?
Bu enteresan bir soru oldu. Çünkü dünyanın bütün büyükleriyle röportaj yaptım Putin’den Obama’ya kadar. Ama Gılgamış’la yapmak isterdim. Çünkü bugünlerde furya olarak dile getirdiğimiz dünyanın sonu inançlarının, efsanelerinin kaynağı Gılgamış’tır.