AŞK ŞARKILARININ ZARİF SESİ VIKTOR LAZLO’DAN “LADY DAY”
İsmini sinema tarihinin unutulmaz filmi Casablanca’nın ünlü Viktor karakterinden alıyor. Yaklaşık 30 yıllık kariyerini geride bırakırken, sadece 80’li yıllarda söylediği caz ve Latin tarzında yumuşak aşk şarkılarıyla değil, oyuncu ve yazar kimliğiyle de biliniyor. Ünlü Belçikalı yazar ve yönetmen Eric Emmanuel Schmitt’in sahnelediği Billie Holiday müzikali ile efsanevi şarkıcı Holiday’in 23 güzel şarkısını ve hikayesini sahneye taşıyan Lazlo, 4 Aralık’ta İstanbul’da.
1987 yılında sunuculuk yaptığı Eurovision gecesinde ünlenen, şarkısı Breathless’ı söylediğinden beri tüm Avrupa’da yıldızı parlayan ve Türkiye’de de radyocuların zamanında “Waiting for the night” şarkısını listelerinden düşürmedikleri Viktor Lazlo, bir piyanist, bir basçı, bir davulcu, bir saksafoncunun eşlik ettiği gösterisiyle izleyenleri kalbindeki Billie Holiday’e, Lady Day’e götürüyor. Viktor Lazlo 4 Aralık’ta Cemal Reşit Rey’de sahnede…
Artie Shaw ve Duke Ellington gibi ünlü bestecilerin blues şarkılarıyla sesi unutulmazlar arasında yer alan caz efsanesi Billie Holiday, 4 Aralık’ta Viktor Lazlo ile sahnede yeniden hayat buluyor olacak. “My Name is Billie Holiday” adında bir de roman yazan Lazlo, İstanbul izleyicisi ile sağlam bir ilişki kurduğuna inanıyor. Lazlo ile Billie Holiday’in onun için neler ifade ettiğini, son romanını, Holiday müzikalini ve İstanbul’u konuştuk.
Efsanevi Billie Holiday’in yaklaşık 20 güzel şarkısını söylediğiniz bir müzikalle karşımıza çıkıyorsunuz, Holiday’in sanatçı ifadenizdeki etkisini nasıl tarif edersiniz?
Billie Holiday’in sesi gençlik yıllarımdan beri beni çok etkilemiştir, ki gösterimizin de ilk cümlesi bu oluyor! Konserlerimde de mümkün olduğu kadar onun yorumundan uzak durarak birkaç şarkısını hep söylemişimdir. Zaten “Good Morning Heartache” şarkısının rock versiyonu da böyle çıktı!
Ona sanki beni yakacakmış gibi fazla yaklaşmaya da korktum. Çünkü kuvvetli tarafımda olduğu kadar hassas yanımda da ondan bir parça olduğunu düşünüyorum. Kendim gibi şarkı söyleyebilmeyi de ondan öğrendiğim için teşekkür borçluyum ama üzerimdeki etkisi sanatçı ifademden çok özel hayatımda oldu diyebilirim.
Ayrıca “Benim adım Billie Holiday” ismindeki albümünüzle birlikte aynı isim de bir de roman yayınladınız; peki yazar kimliğinizle romanınızı nasıl tarif edersiniz?
“Benim adım Billie Holiday”, Billie Holiday’i gerçek hayatta yaşadığı iki önemli dönemle anlatan ve ona hikayenin kahramanı olarak yer veren bir kurgu; hikayesi 1954 yılında ve ölümünün bir yıldan az bir süre öncesine 1958 yılında, Londra’da kaldığı dönemlere gidiyor.
Onun hakkında söylemek istediğim çok daha fazlasıydı, konuştuğunda sesi nasıldı, hareketleri nasıldı, hassas bir erkeği nasıl etkilerdi, nasıl düşler kurardı… Ama daha da önemlisi, onu gerçekten seven bir erkek karakter de yaratmak istedim, çünkü gerçek hayatta sevdikleri hep onu kullanmak istemişlerdi.
İlk romanınız “La Femme Qui Pleure” (Ağlayan Kadın) kendini psikiyatri kliniğinde bulan bir kadının öyküsünü anlatan oldukça karanlık bir romandı, karanlık öyküleri seviyor musunuz?
“La Femme Qui Pleure” karanlık bir romandı çünkü anlattığı çok tehlikeli bir konuydu! Bebek öldürmek ağır bir mesele ve bir anneyi neler böyle bir trajediye itebilir, göstermek istedim.
Karanlık hikayelere öyle özel bir ilgim yok ama insan davranışlarıyla ilgili, yüzyılımızda kadının aldığı yol ve toplumlardaki her türlüğü zorluklara rağmen kazandıkları özgürlüklerle ilgili hikayeler ilgimi çekiyor ve kadınlar, erkeklere hak görülen her ne varsa kazanabilmek için hala mücadele etmek zorundalar.
Eric Emmanuel Schmitt’in sahnelediği müzikalinizde sahnede dört caz müzisyeni oyunculara eşlik ediyor; gösterinizde Holiday’in sahne kimliği dışında kişiliği ile ilgili ipuçları da var mı?
Evet, zaten gösteri tamamen Billie Holiday hakkında, neler yaşadı, acıları, keyifleri ve kendi mizah anlayışıyla olaylara bakışı ve yine kendi hayatındaki trajedilere alaycı bir tavırla uzaktan bakışı üzerine. Otobiyografisini okuduktan sonra kısa bir senaryo yazmıştım ve bana kederli bir hikayeyi mizah diliyle nasıl anlatabileceğim hakkında çok iyi fikir verdi.
Müzikalinizde Billie Holiday ile meşhur “Georgia on my mind” şarkısında sanal bir düet gerçekleştiriyorsunuz; sahnede sanal da olsa ona eşlik ediyor olmak neler hissettiriyor?
Sanal düet, modern zaman teknolojisinin bir armağanı. Benim için gerçekleşen bir düş gibi. Her söyleyişimde ürperiyorum.
Peki gösteriniz için şarkıları nasıl seçtiniz?
250 şarkı arasından 23 şarkı seçmek kolay olmadı. İyi bilinen şarkılarının arasından farklı tempolarda, hikayeyi de anlatmama yardımcı olacak şarkılara ihtiyacım vardı…
Koca bir yazımı aldı. Ama seçtiklerimle izleyiciyi, benimle birlikte Billie Holiday’in hikayesine çekebilmek istedim.
Meşhur Le Monde, Billie Holiday şarkılarını kendi tavrınızla söyleyişinizi övmüş, peki sizce Holiday ile sahnede ortak yönleriniz neler?
Sahnede ortak yönlerimiz neler olabilir bunu söylemek benim için güç, ama biliyorum ki şarkı söylerken tüm kalbimle şarkının ruhunun derinliklerine dalıyorum ve büyük ihtimalle Holiday’de bu şekilde söyleyişiyle ünlüydü…
Bir şarkıcı, aktris ve yazar olarak ajandanızda sırada neler var?
Üçüncü romanım yolda ve 2015 sonbahar dönemi için de yepyeni bir gösteri düşünüyorum.
Gösterinizle 4 Aralık tarihinde Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda İstanbul’da sahnedesiniz; izleyicilerinize İstanbul’u nasıl tarif edersiniz?
İstanbul’a gelmekten çok heyecan duyuyorum. Bana öyle geliyor ki doğru ekiplerle çalışarak dinleyici ile sağlam bir ilişkimiz de oldu. Türkiye’deki dinleyici ülkenizde olmaktan ve sizlere şarkı söylemekten ne kadar mutlu olduğumu da biliyor. Benim için manevi değeri yüksek bir randevu gibi… Hiçbir şekilde kaçırmam mümkün değil…