Genç Bir Yazar ve Yönetmenle Tiyatro Üzerine
Nasıl bir dünyada yaşamak istediğimizi sorgulayan “Disosya Harikalar Dünyası”, sert ve cesur oyunlarla dikkat çeken tiyatro topluluğu sıfırnoktaiki’nin yeni sezon sürprizi. Anthony Neilson’ın yazdığı en az ismi kadar ilgi çekici hikayenin reji koltuğuna oturan, yazdığı ilk oyun “Deney” ile Uluslararası Interplay Genç Yazarlar Festivali’ne davet edilen, yazıp sahnelediği ilk oyun “Limonata” ile anlamını kaybeden aile kavramını ve yalnızlaşmayı sorgulayan genç Yönetmen ve Yazar Sami Berat Marçalı. Oyunun prömiyeri 5 Aralık gecesi, Mecidiyeköy’deki Sahnehal’de gerçekleşti ve bu çarpıcı oyunu izlerken izleyicinin uçan zamanlarının sorumlusu Sami Berat, çünkü oyun o kadar keyifli ki zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz ve zaman adeta uçuyor. Sami Berat tiyatroda gençleri cesaretlendirecek başarılı işlere imza atan çok genç bir yazar ve yönetmen olarak sıfırnoktaiki’nin yaratıcı beyinlerinden.
“Philip Ridley” gibi sıra dışı yazarlardan ilham alan genç yazarın, yönetmenliğini yaptığı yepyeni oyun “Disosya” ve kendi yazdığı “Limonata” bu sezon sahnelenmeye devam ediyor olacak, yeni yılda da hem “Cam Yapraklar” adlı yepyeni bir oyunun, hem de İpek Bilgin ve Şenay Gürler’in yeni tiyatrolarının ilk oyununun da yönetmeni olmaya hazırlanıyor. Genç yazarla tarçınlı çay içip, meslek yolculuğunu, güzel bir oyundan neler anladığını, projelerini ve yönetmenliğini yaptığı oyunları konuştuk.
Genç bir tiyatro topluluğu olarak Sıfırnoktaiki oldukça çarpıcı işler yapıyor. Hem bir yönetmen hem de bir oyun yazarı olarak, tiyatroda ustaları mahcup edip, gençleri cesaretlendiriyorsunuz diyebilir miyiz sizin için?
Öyle bir amacımız yok ama daha çok insan merak etsin, daha çok insan tiyatroya gelsin istiyoruz. Evde dizi seyredilen, sinemadan bile vazgeçilip yine evde Dvd izlenen bir dönemde, izleyiciyi tiyatroya çekebildiğimiz her oyunda çok mutlu oluyoruz.
Tiyatrosıfırnoktaiki’de olduğu gibi “in yer face” tarzı tiyatrolarda sert içerikli oyunların iki ünlü yazarı Mark Ravenhill ve Simon Stephens diyecek olsak, bu iki yazardan ilham aldığınızı söyleyebilir miyiz?
Mark Ravenhill’den çok Philip Ridley bana ilham veriyor diyebilirim çünkü Mark Ravenhill herhangi bir durumu olduğu gibi gözümüze sokarken, Philip Ridley yepyeni bir dünya yaratıyor. Hemen hemen her yazarın oyunlarına yansıyan özel dertleri var ancak Ridley’nin yarattığı atmosferler bambaşka dünyalar.
Nasıl yalnızlaştığımızı anlatan ve aslında aile kucağına da ihtiyaç duyduğumuz bazı zamanlar olduğunu hissettiren oyununuz Limonata’da o kadar karanlık an var ki oyun Limonata’dan çok acı şerbetine dönüşüyor, peki aile bağları için hiç umudunuz yok mu?
Bizim bildiğimiz aile, anlamını çoktan kaybetti. Gittikçe bireyselleşiyoruz ve hayallerimiz de artık aile üzerine kurulmuş hayaller değil. Yüzümüzü daha çok Avrupa’daki gibi tek başınalığa dönüyoruz.
Deniz Türkali gibi usta bir oyuncunun hikayenizde olması yetmezmiş gibi, benim oyununuzu izlediğim gece yan koltuğumda Türkan Şoray da yer yer duygulanarak oyununuzu izliyordu, kendinizi ifade ederken böyle ustalarla çevrelenmek neler hissettiriyor?
Deniz Türkali’nin doğal olarak çok ünlü bir çevresi var ve Türkan Şoray gibi hepimizin çocukluğunu filmleriyle geçirdiği bir yıldızın oyunumu izlemesi çok heyecan verici. Aynı şekilde Deniz Türkali’nin de benim yazdığım ve kurguladığım bir oyunda yer alması bana olağanüstü bir keyif veriyor. Daha önce benim yönetmenliğini yaptığım Bazı Sesler’i izleyen İpek Bilgin’le arkadaş haline geldik hatta Deniz Türkali’nin telesekreterine not bıraktı ve bir araya gelmemizi de İpek sağladı. Limonata’nın metnini de baştan sona hep beraber çalıştık. Tüm bunlar sevdiğim işi yaparken beni daha da çok keyiflendiriyor.
Limonata, askerliğini yaparken bacağını kaybeden ve eşcinsel olan bir erkek kardeşin hikayesiyle duyguları allak bullak ediyor, tiyatroda özellikle göze alan ve sarsan hikayeleri, sistem eleştirilerini daha çok mu seviyorsunuz?
Aslında hiç öyle değil. Benim için önemli olan güzel hikaye, güzel kurgu. Cinsellik konusuna gelirsek, bana göre önemli olan cinselliği göstermek değil, izleyicinin cinselliği sorgulamasını sağlamak. Limonata’daki eşcinsel karakter akıllara hem eşcinsellik hem de vicdani ret konusunda birçok soru getirmişti. Mesela eşcinsellik hala aileler tarafından kabul görmüş değil, bu konuda da toplumun kendini dürüstçe sorgulaması gerekiyor.
Yine sizin yönettiğiniz, Joe Penhall’ın oyunu “Bazı Sesler” bağımlılıklarımızı sorguluyordu, Limonata’nın anlattığı gibi aileden uzaklaştığımız halde sizce de bambaşka bağımlılıklarla savaşmıyor muyuz?
Herkes tutunmaya çalışıyor. Neredeyse fizyolojik bir bağımlılık gibi psikolojik bağımlılıklarımız artıyor. Bana göre tutunabilmek gittikçe zorlaşıyor ve bir yandan tutkularımız da artıyor. Herkes daha bireysel ve herkes tutkularının peşinde. Bireysel özgürlükler kazanırken, tutkulara bağımlı hale geliyoruz.
Yönetmenliğini yaptığınız Antonio Neilson’ın oyunu ile ilgili olarak prömiyer öncesinde “Disosya Harikalar Dünyası yüzünden kurdeşen dökmek üzereyim, artık oyun çıksın” diyordunuz, oyun 5 Aralık’ta prömiyerini gerçekleştirdi ve her pazartesi Mecidiyeköy’de, Sahnehal’de devam ediyor, henüz izlemeyenler için hikayesini nasıl özetlersiniz?
Hikaye adıyla olduğu gibi disossiyatif bozukluk ve buna neden olan bir cinsel taciz öyküsü üzerine kuruluyor. Aslında bu cinsel taciz öyküsünü biz oyunda hiç görmüyoruz ama bu öyküyü izlerken çıkarıyoruz. Cinsel tacize uğrayan Lisa’nın bu taciz hikayesi çevresi tarafından sus pus edilmiş. Çevresindeki tüm kurgu Lisa’nın da bu hikayeyi unutmasını destekliyor. Çok zor çıkardığımız bir oyun ama bir o kadar da zengin bir hikaye. Lisa’nın çocukluğunda kaybettiği ve tacize uğradığı 1 saatinin peşine düştüğü Disosya Harikalar Dünyası, Lisa’nın o saati asla hatırlamaması için kurgulanmış çok farklı bir dünya.
Reji koltuğunda oturduğunuz ve yine çarpıcı yüzleştirmeler yapan Philip Ridley’nin “Korku tüneli” oyununda da cinsellikle ilgili cesur göndermeler yapılıyordu, sizce de cinsellik konusunda fazlaca bastırmaları ve mutsuzlukları olan bir toplum olarak böyle oyunlara ihtiyacımız yok mu?
Ben “Korku tüneli” sırasında bu konuyu çok düşündüm. Bana göre mesele daha önce de ifade ettiğim gibi cinselliği göstermek değil, bu konuda insanları düşünmeye, sorgulamaya teşvik etmek. Önyargıları yıkmak için önce sorgulamak ve farkına varmak gerekiyor. Örneğin eşcinsellik hala önyargılarla dışlanıyor ve aile içinde bile kabul görmüyor. Ancak ben ilgi çekici hikayeler ve güzel kurgular arıyorum, bazen bir oyunun yarattığı herhangi bir hissiyat sizi çok etkileyebiliyor. Geçen sezon Kenter Tiyatrosu’nda izlediğim “Zorla güzellik” oyununda hissettiklerim bana “zorla güzellik olmaz” cümlesinin benim için çok önemli bir cümle olduğunu hatırlattı, oyunda böyle bir replik yoktu ama öyle bir hissiyat verdi ki, bu cümlenin ne kadar kıymetli olduğunu hatırladım.
Yazdığınız ilk oyun “Deney” ile Uluslararası Interplay Genç Yazarlar Festivali’ne kabul edilmiştiniz, çevreniz size hep inandı mı? Yoksa ailenizde bile şaşırttığınız kişiler de oldu mu?
Beni en çok destekleyen kişi annem olmasına rağmen, o bile uzun süre yaptığım işe bir hobi gözüyle baktı ve bana “ne zaman mesleğini yapacaksın? “ diye soruyordu. Endüstri Mühendisliği mezunu olduğum için aile çevrem benim bir mühendis olarak çalışmamı bekliyordu. Benim işim tiyatro ve sadece bir heves olmadığını yaptığım işle gazetelerde, dergilerde beni görmeye başladıklarında daha çok anlamaya başladılar. Ben Mersin’liyim ve ne olursa olsun daha küçük bir çevreden geliyorum, beni röportajlarla, haberlerle gazetelerde ve dergilerde görmeleri çevremi gittikçe gururlandırmaya başladı. Eğer çok iyi bir işte mühendis olarak çalışıyor olsaydım, belki böyle güzellikler olmayacaktı, şimdilerde bu hem beni hem ailemi oldukça keyiflendiriyor.
Peki, sıraya genç bir yazar ve yönetmen olarak neler neler koydunuz?
5 Aralık prömiyeriyle izleyiciye sunduğumuz Disosya Harikalar Dünyası Mecidiyeköy’de, Sahnehal’de her pazartesi akşamı izleyici ile buluşmaya devam ediyor olacak. Aynı şekilde “Limonata” 2012’de de devam ediyor. Yeni yılda kadrosunda Şerif Sezer’in de yer aldığı “Cam Yapraklar” adlı bir oyunu daha yönetiyorum. Oyunun Ocak ayında prömiyeri yapıldıktan sonra, her Salı ikincikat’ta oynayacak. Şubat ayında da İpek Bilgin’le, Şenay Gürler’in yeni tiyatrolarının ilk oyununda yönetmen koltuğunda yine ben varım. Oyunda Şenay Gürler de oynayacak. Çağdaş yazın ve oldukça ilgi çekici bir hikaye sahneleniyor olacak.
[nggallery id=815]