Zorla Güzellik
0 yorum
1.55k
Saat sabahın ikisi. Yorgunluktan şişen ayaklarım, tüm gün yüzümde kalan makyajın kaşıntısı… Son bir hamleyle kendimi asansöre atıyorum. Yükselen asansörle geri sayıma başlıyorum.
Zamana karşı verdiğim savaşın uygulama, aşama ve teknikleri için gece startımı vereceğim. Bu öyle strateji gerektiren bir savaş ki; ne savunma tekniklerimin, ne de taarruz şekillerimin sonu gelmiyor. Gecem gündüzüme karışmış, uğraş veriyorum.
Zamana karşı verdiğim savaşın uygulama, aşama ve teknikleri için gece startımı vereceğim. Bu öyle strateji gerektiren bir savaş ki; ne savunma tekniklerimin, ne de taarruz şekillerimin sonu gelmiyor. Gecem gündüzüme karışmış, uğraş veriyorum.
Sabahın ikisinde olmama rağmen, önce yıkama jeliyle makyajımı çıkarıyor, ardından yüzümü tonikliyor ve yine ardından sabırla kremleme aşamasına geçiyorum. Sürdükçe sürüyorum. Ta ki vicdan azabımla karışık sabır duygum, yerini iç huzuruma ve yeterlilik duygusuna bırakana dek. Bir saatin sonunda uyumayı hak ediyorum. Sözüm ona on yıl gençleşmiş bir yüzle uyandıktan sonra, tekrar başlıyorum!
Surat aynı surat! Bu kez kullandığım savaş aletlerim farklı. Bu rutin, hayat boyu devam edecek gibi görünse de bazen sorgulamaya başlıyorum. İşte o an dağılıyorum. Harcanan süre ve nakdin karşılığını alıyor muyum, alıyor muyuz?
Sizce zorla güzellik olur mu? Veya bakarsan bağ olur da, bakmazsan dağa dönüşür mü? Yoksa hepsini boş versem, battı balık yan mı gitse? Her gün göz kremi kullanmama rağmen, gözümün kenarında kırışıklıklar oluşmaya başladı… Yani? Dünya kozmetik furyasının vaat ettiklerine rağmen kandırılıyor olabilir miyiz?
Doğal afet durumları dışında, hep makyajımı temizleyip yatmama, çıkan tüm yenilikleri yüzüme boca etmeme rağmen, asla ürünlerin reklamlarında gördüğüm photoshoplu ciltlere kavuşamayacağımı biliyorum aslında.
Veee yazımın mottosunu patlatıyorum. “Denize düşen yılana sarılıyor.” Hepimiz kozmetik dünyasından medet umuyoruz ve bence ummalıyız galiba. Zaten hepimiz şişirilmiş, büyük, pembe balonun hayranları, küçük kızlar değil miyiz?
Nemlendirici şart; yaşlanma izlerini geciktirir, atmosferde açtığımız deliğin geri dönüşü yokmuş, aynı hatayı yüzümüze yapmayalım ve tonik kullanalım. Boyun kreminin faydalarını sağır prenses duydu sanırım, bahsetmeme gerek yok.(Boyuna estetik olmuyor biliyorsunuz!)
Görüyorsunuz, neyse ne, inanın ben onlarsız yapamam. İşe yarasın, yaramasın, kendimizi kandıralım veya bile bile lades diyelim. Ben gıcık göz kremim dışında tüm kremlerime aşığım. Aramızdaki bu aşk olmasa, gece, gündüz, yaz, kış, hatalıkta, sağlıkta, iyi günde, kötü günde kesin AYRILIRDIK. Aşk dediğin sevdiğini hatalarıyla, eksikleriyle kabul etmek değil midir? Ama bugün tek taraflı sürdürdüğüm ilişkim canıma tak etti. Eski göz kremim yerine yenisini almaya, vaatler mağazasına gidiyorum. Yenisine de eskisi gibi davranacağım bir süre, vaatlerine inanıp günü geldiğinde ipini çekeceğim.
Huyum kurusun, gerçekçi olmam gerektiği zaman acımazsızlaşıyorum bir anda. Aynaya baktığımda görüyorum, o gün, bu gün müdür diye. Malumunuz kozmetik dünyasına zayıflara yer yok çünkü beklenti çok.
Sevgiler