Take Me To The “Magic” Of The Moment On A Glory Night
Allah’a şükretmenin verdiği hafiflikle oturdum şu an ve başladım size o “magic”in başladığı anı anlatmaya. Mart ayında nasıl hastayım yataktan kalkamıyorum. O tipsiz günlerden bir gün İsviçre’de yaşayan, master yıllarımdan çok sevdiğim bir arkadaşım (kız kardeşim desek daha doğru olur) durmadan beni arıyor.
“Çok hastayım tatlım ben seni düzelince arayacağım” deyip “Tylol Hot”ımı yudumlamaya devam ediyorum. Önceden programladığımız Kıbrıs tatiline de az kaldı. Of hala öksürüyorum derken, ben Habibe’yi falan aramayı unutup Ece’yi de yanıma katıp Kıbrıs’ın yolunu tutuyorum. Bir öğlen Lefkoşa’da öğlen yemeğimizi yerken tekrar telefonum çalıyor. Habibe! Aman Allah’ım o kadar mahcubum ki, çocuk olduktan sonra zaten beyin hücrelerinin yarısını kaybetmiş olan ben, arkadaşımın beni üçüncü aramasını utana sıkıla cevaplıyorum. Bin kere özür diliyorum. Ama o: “Şeker, no problemmm” diyor. Sadece sana şunu sormak için arıyorum diyor ısrarla. Mayıs ayında 10. evlilik yıldönümümüzü kutlayacağız Lugano’da bizim otelde, seni ve Kemal’i de aramızda görmek istiyoruz diyor Bekim ile. İşte telefonu kapattığım o an “büyü” başlıyor.
Bir yandan 14 senedir görmediğim birçok arkadaşımla buluşacağımı bilmenin dayanılmaz mutluluğu bir yandan da 10 sene önce elde olmayan sebeplerden en sevdiğim arkadaşlarımdan birinin kaçırdığım düğününün 10. senesini kutlamasının verdiği coşku. Vize başvuruları, tatil hazırlıkları ve Ece dolu günler ile Nisan puff dedi geçti ve geldik Mayıs ayına. Çanlar mutluluktan delicesine çalıyor beynimde ama ya ruhumda Ece’siz nasıl 4 gün geçireceğimin üzüntüsü, annemin tesellileri derken diyoruz ki Kemal’le “uçur beni Pegasus”. Sabiha Gökçen aktarmalı İstanbul uçuşumuzdan sonra İstanbul-Milano’nun 2 saat uçuş mesafesi olduğunu pilot söyleyince Kemal’le şaşkına dönüyoruz. İlk geceyi kendimize ayırıyoruz.Milano’da. Lastminute’dan ayarladığımız Top Secret otelimizin de Westin Palace çıkmasının verdiği şaşkın sevinç ile check in’imizi yaptık ve ver elini Via Spiga... Via Napoloene. Ayaklarımıza kara sular ininceye kadar altını üstüne getirdik caddelerin.
Milano’ya gitmeyeli yıllar olmuş. En son annem ve babamla gitmiştim ve Rinascente civarında çok vakit geçirmiştim. Bu sefer daha şehrin dokusunu içine çekmek, sokak sokak gezmekte iyi geldi. Damarlarındaki kanda sadece moda akan bir şehir. Sağım Prada, solum Valentino arkam D&G önüm Zanotti. Bırak alışverişin çeşitliliğini bir kenara vitrinlerin dizaynı ve renklere bakmak, o havayı solumak bile ayrıcalık.
Ertesi gün “büyünün” başladığı şehre yolculuğumuz başladı. Milano-Lugano arası 60 km. araba ile yaklaşık 1 saat sürüyor. Ve Lugano’ya 10 km kala “Fox Town” isimli bir outlet merkezi var. Bayanlar kadar beylerin de ilgisini çok çekecek bir merkez. Yanında casinosu olan bir outlet!!! Yok yok olan bir vaha. Dior, YSL, Valentino, Prada, Pacotti, Dolce&Gabanna, Ralph Lauren, Superga, Nike, Designual ve sayamadığım onlarca mağaza. Kemal’le bayağı bir mesai harcadık tabi burada. Her şey Ece için!
Lugano’ya vardığımızda saat 5’e geliyordu ve inanılmaz bir yorgunluk vardı üstümüzde. Otelimiz “Swiss Diamond Hotel” Lugano’ya 10 dakika uzaklıkta 5 yıldızlı otelden çok, bir meditasyon sığınağı adeta. Otelin sahibi arkadaşımın amcası Behçet Pacolli. İsim tanıdık gelebilir. Nereden mi? Arnavutluk eski cumhurbaşkanı kendisi ve yaklaşık 30 yıldır İsviçre’de çok büyük bir inşaat şirketi olan Mabetex’in sahibi. Bavulları attık odaya ama manzara o kadar şahane ki odayı terk edip Lugano’ya inip bir şeyler yiyemiyoruz. Bir duş ve ver elini Lugano merkezi. Merkezdeki cafelerden Tango’da erken bir akşam yemeği yedikten sonra doymuş ve mutlu bir şekilde otelimizin yolunu tuttuk ve bayıldık desem yeridir.
Ve günlerden Cuma… Antonietta, Lara, Irina, Olga, Alexandr ve Ilya geliyor bugün. Onlar gelene kadar Kemal’le gölün çevresinde ufak bir gezinti yaptık, fotoğraflar çektik ve Alp dağları, Lugano gölünü hafızamıza kazıdık bir sonraki sefere kadar. Saat 6’da herkes lobide akşam bizi Habibe ve Bekim’in götüreceği dağda Ticino kantonunun en ünlü şefinin olduğu Vallombrosa restaurantı için hazırdı. İsviçre insanı böyle terbiye ediyor. Tık tık saat işler ve herkes o saatte oradadır. Ama asıl detay birbirimizi gördüğümüzdeki sevinç, coşku, mutluluk Oscar alacak kadar duygusal anlar yaşattı hepimize. 14 koca senedir görmediğim 6 tane insan. Kardeşim diyebileceğim kadar yakınlar bana. Hayatımdaki önemleri çok büyük. Birbirimizi görmesek de bunca yıldır hep haberdarız birbirimizden.
Vallombrosa’ya vardığımızda önce şarap tadımı ile başladık geceye. Kendi restaurant’larının bağlarında yetiştirilen üzümlerden yapılan enfes şarapları tattırdılar misafirlere. Daha sonra da yemeğe geçtik. Lugano gölünden avlanan bir çeşit balık ile başladı şölen, kuşkonmazlı bir risotto ile devam etti ve ana yemek olarak bıldırcın ile sonlandı. Tatlı mı? Hayatımda böyle bir tiramisu yemedim diyebilirim.
Ertesi gün kızlarla şehri altına üstüne getirdik ama asıl sürpriz Leysin’da yaşayan sevgili Irene’miz altı aylık bebeği Helle Mieke ile bizi ziyarete geldi ve yeğenimizi doya doya sevdik, öptük, kokladık.
Vee akşam… Önce göl kenarındaki terasta müthiş bir kokteyl ile başladı. Hafif bir müzik, enfes şaraplar, sevgili dostlar ve Lugano Gölü… İnsan başka ne ister ki? Kokteylden sonra arkadaşımın 10 sene önce yapmadığı dini nikahı gerçekleşti ve yemek salonuna geçtik. Arnavutluk’un çok ünlü bir sanatçısı enfes müziklerle geceye renk kattı ve şunu fark ettim ki Candan Erçetin’in birçok şarkısı o taraflardan ezgiler. Kültürlerarası bağ insanı çok daha birbirine bağlıyor. Behçet Amca ile tanıştığımda Türk olduğumu öğrendiğinde gözlerinde oluşan parlama paha biçilemez. Sırpların katliamı sırasında biz Habibe ile Leysin’da beraberdik o dönem ve ailesinin çok üyesini o soykırımda kaybetti. Türklerin onlara yardımlarını o zaman bile takdir ediyorlardı, şimdi ise kahramanları gibiyiz. Gece Kemal’in Rus arkadaşlarımla “bro” olması ile sonlandı ve ertesi gün enfes brunchtan sonra duygu dolu bir vedalaşma… Tuttuk Bergamo havaalanı yolunu…
Türkiye’ye vardığımızda akşam saat 9:00, eve geldiğimizde ise 10:00’du. Kızım beni çiçekle kapıda karşıladı ve “Anneler Günün kutlu olsun annecim” dedi. Sanırım bu hayatımda şu ana kadar aldığım en paha biçilmez hediyeydi. Bana tekrar ve tekrar Allah’ım sana şükürler olsun dedirtmemi sağlayan en büyük ama şu an “küçük mucizem” benim…
Güzel bir yaz olsun hepimize…
Milano-Lugano Tips
. Tax free İtalya’da %22, İsviçre’de ise %8… değerlendirme size kalmış!
. Duomo’ya ziyareti söylemiyorum bile.
. Milano Via Spiga’da De Nicole isimli bir kürk dükkanı var ve yaz ayına girildiğinden dolayı %50 indirim var
. Milano’da Via Fabio Filzi Ristorante Limone muhteşem bir menüye sahip lokal bir İtalyan restaurantı,
. Lastminute.com top secret hotels’den yapılan rezervasyonlardan asla pişman olmazsınız,
. Lugano’ya 10 km kala Fox Town outlet center muhakkak gezilmeli,
. Swiss Diamond Hotel’de konaklanmalı
. Vallombrosa restaurant merkeze biraz uzak ama muhakkak “asparagus risotto” denenmeli
. Como Gölü çok yakın ve çok romantik bir kaçış noktası
. Lugano kadar büyük olmasa da Locarno 20 km ötenizde ve enfes İtalyan esintili bir İsviçre kenti. Muhakkak gidiniz.
. Lugano’da gölün kenarında yürüyüş, merkezdeki cafeler de bir öğlen yemeği, ara sokaklardaki lokal butikler ve tea romlar ve Via Nassa- Via Pessina etrafında toplanmış Bucherer, Louis Vuitton, Rolex, Armani, cartier, Versace, Gucci… daha ne diyebilirim?
. Lugano Art Museum – St. Lawrence Cathedral şehrin gözbebeği gezi noktaları