Siz Hiç Mutluluk Kokan Bir Çiçek Gördünüz Mu?
Hafif ıslak çimenlerin arasındaki mavi mineleri gördü annesiyle yürüyen çocuk ve dizlerinin üzerine oturarak eğilip kokusunu çekti içine. Annesi “Pantolonun pislenecek kalk ayağa…” derken onu hiç duymadı bile. Bir mucizeye bakar gibi hayranlıkla ışıldıyordu gözleri. Minicik çiçeklere doğru parlayan yüzünü yaklaştırdı ve ellerini uzatıp narince dokundu yapraklarına. Fısıldar gibi bir sesle “Anne mutluluk kokuyor!“ dedi.
Doğa uyanıyor. Toprak, güneş, su birlikte hazırlanıyorlar değişime. Yeryüzü ve gökyüzü yaşamı daha canlı, daha renkli, daha güzel bir duruma getirmeye çalışıyor. Ağaçlar baştanbaşa çiçeğe bezenmiş. Nazlı bir gelin edasıyla salınıyorlar ılık rüzgarın eşliğinde. Tatlı bir telaş var havada. Ruhumuza yansıyor sanki. Kuş sesleri baharı müjdeliyor. Sebepsiz yaşam sevinci yaratıyor içimizde. Yüreğimiz kuşların kanat çarpan heyecanına eşlik ediyor kimi zaman. Gönül bahçelerimizin çiçekleri de açacakmış gibi sanki. İçimiz içimize sığmıyor. Yenilenmeye hazır bekliyor çevremizde ne varsa… Gelişmeye, büyümeye, olgunlaşmaya istekli. Uyum içinde her canlı…
Yeteri kadar zamanımız olmadığı için mi bu güzelliği seyredemiyoruz?
Hislerimiz donup kaldığı için mi duyarsız davranıyoruz uyanışına bu rengarenk alemin?
Bu muhteşem bütünün bir parçası olduğumuzu giderek unuttuğumuz için mi mutluluğun kokusunu duyamıyoruz artık?
Yaşam yanı başımızdan böyle geçip giderken, biz kim bilir daha neleri fark edemeden kaçırıyoruz. Nasıl mucizeleri, fırsatları, şans dediğimiz seçenekleri…
Farkındalık… Şimdiki anı yaşamayı bilen insanlara özgü bir nitelik olsa gerek. Kuşkusuz o, hepimizin içinde doğuştan bulunan özelliklerimizin arasında vardı. Çocuklar bunun en güzel örneği değil mi… Bizim göremediğimiz şeylere dikkat eden, bizim duyamadığımız sesleri işiten, bizim algılayamadığımız kokuları duyan. Her anı sonsuz bir an gibi yaşayan. Mutluluk kokusu duyan çocuklar…
Büyüdükçe anlarımızın içi geçmişten getirdiğimiz düşüncelerle dolmaya başlıyor sanki. Bir de geleceğe duyduğumuz kaygıları sıkıştırıyoruz aralarına. Ne yaparsak yapalım yaptığımız şeye odaklanarak yaşamayı bilemiyoruz. Zihnimiz sürekli çalışır durumda ve dopdolu. Duyularımız köreliyor. Tepkilerimiz otomatik pilota bağlanmış gibi tekdüze oluyor. Yürüyoruz, yolun farkında değiliz. Sohbet ediyoruz, karşımızdakinin ne söylediğinin farkında değiliz. Evimizin penceresinden bakıyoruz dışarıya, hayatın farkında değiliz. Bu kargaşada sürüklenip duruyoruz. Hep başka şeyler düşünüyoruz.
Havada bahar kokusu var oysa… Kuşların sesi eşlik ediyor gün doğumlarına… Ve tomurcuklar sabırsızlanıyorlar pembe beyaz çiçeklerin arasından uzanmaya…
Kendimize ve çevremize bir bakalım. Bugün de hep birlikte sağlık içinde yaşamı paylaşıyorsak ne mutlu bize! Şu an minnet duyacak ne çok şeye sahibiz, değil mi? Öyleyse var oluşlarının değerini şimdi bilelim. Yenilenen doğaya ayak uyduralım. Şimdi, bize sunulan yaşamı en iyi durumda karşılamak için bu anı uyum içinde sevgiyle kucaklayalım. Henüz kaybetmemişken. Ve geç olmadan. Çünkü hissedilirse yaşam, sadece o an vardır. Ne önce, ne de sonra…
Yaşadığımız her bir ayrıntının farkında olmaya devam ederek çevremizde neler olduğunu anlayabilir ve bundan zevk alabiliriz. Yaptıklarımızdan coşku duyarız. Böylece neşe, huzur, anlayış ve sevgi açısından zenginleşebiliriz. O zaman kelebeklerin kanat seslerini işitebilir, doğanın muhteşem renklerini görebilir, kokuları duyabiliriz. İnsanların duruşları, hareketleri, bakışları anlamlı gelir bize. Özel olduğumuzu hissederiz. Olabildiğince farkında yaşamak, cenneti yeryüzünde görmek gibi…
Varlığınızın kutsallığı fark edin. Doğada her şey hızla gelip geçiyor. Yaşanmayan anlar ise geçmiş olup gidiyor.
Harekete geçin, hemen!
Bu bahar bir çiçeğe uzanın ve mutluluk kokusunu çekin içinize doya doya…
Sevgi ve saygılarımla,
Meral CEYLAN