Sinem Yıldırım; Hedefi Golden Globe ve Oscar Mustafa Karadeniz
Türkiye’yi ve Türk sinemasını dünyaya tanıtmak ve ödüller kazandırmak kavramlarının önemli ismi, Çınar filmin sahibi, yönetmen Mustafa Karadeniz bu ayki konuğum. Hollywood’dan Moskova’ya, Tokyo’dan İtalya’ya, Brezilya’dan Altın Portakal’a kadar, dünyanın her köşesinde yarışan ve nice ödüller kazanan unutulmaz filmlerin yapımcısı ve yönetmeni. O, çocukluk hayallerini gerçekleştirebilen şanslı insanlardan. Hep sanatla iç içeymiş hayatı. Yüze yakın festivalde yarışıp, başarıyla geri dönen ve çektiği reklam filmleriyle de tanınan Mustafa Karadeniz, tüm bilgi ve tecrübelerini Haliç ve Üsküdar Üniversitelerinde verdiği derslerde öğrencilerine de aktarıyor. Bu sene Türk ve yabancı ortaklığında, sürpriz büyük bir isimle de olmak üzere, iki film daha çekecek. Ünlü yönetmen Mustafa Karadeniz’in hayalleri hiç bitmeyecek ve yapacağı yeni filmlerle Türk sinemasını dünyada başarıyla temsil edip, adını duyurmaya ve sayısız ödülleri Türkiye’ye kazandırmaya devam edecek.
Öncelikle sizi tanımak isteriz.
1979’da Ankara’da doğdum. 2004 yılında, sinema okumak için İstanbul’a geldim. Müjdat Gezen Sanat Merkezi Sinema TV bölümü mezunuyum.
Bugüne kadar yaptığınız projeler nelerdir?
Şimdiye kadar yüz seksen tane klip, seksene yakın reklam ve son dönemde sekiz sinema filmi yaptım. Yedisinde yapımcı, bir tanesinde de yönetmenim (Çınar). Hâlâ reklam çekmeye devam ediyorum.
Şu anki işiniz hayaliniz miydi?
Çocukluğumdan beri hayalim hep aynıydı; şu anki işim… Tiyatro yaptım, şarkı söyledim. Keşmekeş diye bir Anadolu rock grubumuz bile vardı hatta.
Filmlerinizi anlatın bize… Hangileri nerelerde yarıştı, nereye kadar yol kat etti?
Bu zamana kadar toplamda yüze yakın festivalde yarıştı filmlerimiz. Hem uluslararası hem ulusal, çok değerli ödüller aldık, sektörden çok değerli insanlarla tanıştık. Yirmi beşten fazla ülke gördüm filmlerimiz sayesinde.
Festivallerden bazılarını söylemek gerekirse, sürecimiz Çınar’la başladı. Çınar ilk olarak Antalya’da Altın Portakal Film Festivali’nde, Behlül Dal Jüri Özel Ödülü ile Altın Portakal aldı. Daha sonrasında Kazakistan’da En İyi Senaryo Ödülü, Malatya Film Festivali’nde Kemal Sunal Jüri Özel Ödülü aldı. Hollywood Türk Filmleri Festivali kapsamında Paramount Film Stüdyolarında gösterim yaptı.
Kovan filmimiz, Chelsea Film Festivali’nde (New York) altı dalda aynı anda ödül aldı. Meryem Uzerli, En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü aldı. 43. Uluslararası Moskova Film Festivali’nde özel gösterim yaptı.
Soluk filmimiz, Antalya Film Festivali’nde En İyi Kadın Oyuncu Ödülü ile Altın Portakal aldı. Mallorca Film Festivali’nde ve 39. İstanbul Film Festivali’nde yarıştı.
Turna Misali filmimiz, 2021’de Tokyo Film Festivali’nde ilk festival yolculuğuna başladı. Hala festivallerde gösterilmeye devam ediyor.
Bembeyaz, 24. Şanghay Film Festivali’nde ana yarışmada yarışan ilk Türk filmi oldu. Bari Film Festivali (İtalya) ve Malatya Film Festivali’nde başrolümüz Ece Çeşmioğlu, En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü aldı. 45. Mostra Sao Paulo Film Festivali’nde ve 37. Santa Barbara Film Festivali’nde yarıştı. Festival yolculuğu hâlâ devam ediyor.
Sizce dünya film sektöründe Türkiye nerede?
Türkiye’nin yeri şu an çok önemli bir noktada. Bu da çok sevindirici, özellikle son yıllarda dizi sektöründe çok ilerleme kaydettik.
Şu an yaklaşık yüz kırk altı ülkeye dizi ihracatımız var. Son dönemde, büyük global dijital mecralar Türkiye’ye çok önem veriyor. Hatta Netflix ve Disney gibi, sektörün dev şirketlerinin İspanya ve Meksika gibi ülkelerle birlikte en çok önem verdiği ülkeyiz. Netflix’ten sonra HBO ve Disney gibi kuruluşların buraya gelmesi (birçok uluslararası platform da yolda) ve Türkiye piyasasına girmesi de bunun en büyük kanıtı. Bunlar çok gurur verici ve çok önemli durumlar sektörümüz için.
Türk filmlerinin dünyaca tanınması ve bilinmesi için neler yapılmalı, sektörde bu yolu tıkayan unsurlar nelerdir?
Zaten Türk filmlerinin oldukça tanındığını düşünüyorum. Netflix’in izlenme verileri de bunu gösteriyor. Filmlerimiz yaklaşık elli ülkede ilk ona giriyor. Birçok ülkede filmlerimiz vizyona girerek iyi gişeler elde ediliyor. Yerli film izlenme oranında, Avrupa’da, on yıldan bu yana birinciliği bırakmıyoruz. Çin’de bile Türk filmleri vizyona çıkıyor artık. Yurt dışında daha büyük tanıtımlar ve daha büyük etkinlikler yapılmalı; vergi avantajları sağlanmalı sektöre. Bir de hep aynı, kısır hikâyelerden biraz kurtulmamız lazım.
Yakın zaman için projeleriniz nelerdir?
Şimdi, bakanlık destekli ve Alman ortaklı Bağbozumu adlı bir sinema filmi çekeceğiz. Ben yapımcısıyım, yönetmeni ve senaristi Mesut Gengeç… Yine çok önemli bir ünlünün başrol olduğu, “Kör” adında bir sinema filmi yapacağız. Yani 2022 yılı içinde iki sinema filmi çekmeyi hedefliyoruz. Bir de çok uzun süreden beri çalıştığımız bir dizi projemiz var.
Sizin hayatınıza yön veren, defalarca kez izlediğiniz filmler nelerdir?
Yerli ve yabancı çok değerli yönetmen büyüklerimin onlarca film var; ama benim için “Yol” ve “Bir Zamanlar Anadolu’da”nın yeri ayrıdır. Yol filmini ilk izlediğimde dakikalarca etkisinden kurtulamamıştım. Hatta ilk filmim Çınar’ı yapmamda da büyük etkisi vardır. Yılmaz Güney, farklı bir sinema dehasıdır.
Filmlerinizin dünyaca bilinir olabilmesi size neler hissettiriyor?
Mesela “Kovan” filmimiz, Kültür Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü destekli, TRT ortak yapımlı, Netflix’e satılan ilk Türk filmidir. Bu başarı, diğer Türk filmlerinin de bu anlamda yolunu açmıştır. Onun için çok mutluyuz ve gururluyuz. Netflix bünyesinde ve sayesinde yaklaşık iki yüz ülkede gösterime girdik. Bu da şu an yaptığımız filmlere, bize, çok güç veriyor. Filmlerimizi daha iyi imkânlarla yapmamıza ve pazarlamamıza neden oluyor. Son dönemde Türk Hava Yolları uçaklarının içinde gösterilen filmlerimiz sayesinde de birçok yabancıya ulaşıyoruz. Bu da çok kıymetli bir durum.
Bilgi ve tecrübelerinizi gençlere aktarıyor musunuz, neler yapıyorsunuz bu konuda?
İki üniversitede ders veriyorum. Gençleri ve İletişim Fakültesinde okuyanları çok önemsiyorum. Haliç Üniversitesinde kamera önü oyunculuk, Üsküdar Üniversitesinde yapımcılık-yönetmenlik dersleri veriyorum. Öğrencilerime iş imkânı sağlıyorum, onları sektörle buluşturuyorum. Genelde çok söylemeyi tercih etmiyorum ama burada da ilk defa söyleyeceğim, üniversitelerden aldığım maaş ile de Kars’ta çocuk okutuyorum. Bunlardan birisi de hatta Çınar filmimin başrol oyuncusu Yunus Emre. Filmden sonra hiç bağlantımızı koparmadık. Hatta kısa bir süre önce, eşim ve oğlum Çınar ile beraber Kars Sarıkamış Handere köyünde, onu ve ailesini ziyaret ettik.
Sizce Kültür Bakanlığının film sektöründe değiştirmesi gerektiği şeyler var mı?
Kültür Bakanlığı şu anda bağımsız, sanat ya da art dediğimiz sinema filmlerini, TRT ile beraber domine ediyor. Bu destekler, zor şartlarda yapılan bu tarz filmler için çok önemli ve değerli.
CGI yoğun filmler mi, gerçekçi filmler mi daha çok hitap ediyor size?
Aslında ben filmleri şu ya da bu şekilde diye ayırmıyorum. Benim için duygu çok önemli. Son izlediğim on filmde de duygu eksikliği vardı. Bence bunu gidermemiz gerekiyor. Yönetmenler şu anda başka şeyleri daha çok önemsiyorlar, tabii ki bunlar çok önemli ama duyguyu atlıyoruz. Sanırım biraz benim de derdim duygu ile. Film bittikten sonra başlar bence. Filmi izledikten sonra sizi çok başka bir yere götürmeli, sizi sorgulatmalı, şükrettirmeli, umut vermeli.
En büyük hayaliniz nedir?
Bu sektörle ilgili önemli başarılar var. Cannes Film Festivali’nde, Berlin Film Festivali’nde ödül olan birçok Türk filmi var. Benim de hedefim bu yönde. Hâlâ Golden Globe ve Oscar gibi önemli ödül törenlerinde bir başarımız yok. Umarım bir gün bir Türk, filmi buralarda verilen ödülleri de alır. Ben çok umutluyum. Başka bir Türk yönetmen de alırsa çok gururlanırım. Belki de biz alırız. Neden olmasın? Her şey insanlar için.