Sarı Çiçek
Nisan ayının ilk günlerinde Bodrum’da güzel bir hafta sonu geçirdim. Pırıl pırıl gökyüzünün altında mutlulukla gülümseyerek güneşe teslim ettim,
kış yorgunu bedenimi…
Henüz insanların ulaşmadığı sahillerde özgür bırakıp içimdeki çocuğu, çıplak ayakla koşturdum. Atlas bir örtü gibi uzanan sonsuz mavinin kıyıları, altın sarısı çiçek deniziyle buluşuyordu. Gözlerim renk sarhoşu oldu adeta.
Bütün bu yaşadığımız hoşlukların devamında Ankara’ya dönüş zamanı geldi. Havalimanına doğru akşam yedi sularında ilerlerken güneşin batışındaki mucizeyi izledim büyülenmiş gibi… Bodrum’a veda ediyordum şimdilik… Alana yaklaşmak üzereyken arkadaşıma bilet ve kimliklerimizi kontrol edelim diyerek çantamı açtım. Bu şaka olmalıydı. İstanbul aktarmalı tek uçak vardı ve biletimizdeki saat bizim sandığımız gibi dokuz değildi. Şu anda havalanan kaçırdığımız uçak olmalıydı.
Acentemizi arayarak durumu bildirdim ve ne yapabiliriz diye sordum. Bodrum’dan İstanbul’a geç saatte bir uçak daha vardı fakat İstanbul’dan Ankara’ya gidecek uçaklarda hiç yer yoktu.
Arkadaşım panik içinde uzun süre bu dalgınlığı nasıl yaptık diye öfkelendi. Birkaç yere telefon etti. Şimdi ne olacak, ne yapacağız, nasıl böyle bir şey oldu gibi sorularla canını sıkmaya devam etti.
Oysa olan olmuştu. Ne kadar dövünsek de, hayıflansak da zamanı geri döndüremezdik. Arabanın camını açıp temiz havayı soludum keyifle… Güneşin son kızıllığı tepelerdeki sarı çiçekleri çoktan gölgelemeye başlamıştı.
Rahatça arkama yaslandım ve sonra şöyle dedim: Yaşasın! İstanbul’da kalır, sabah Boğaz’da harika bir kahvaltı yapar sonra da Ankara’ya uçarız. Bana şaşkınlıkla baktı ve nasıl bu kadar sakin olabiliyorsun dedi.
Bu duruma gelmem kolay olmamıştı tabii. Bununla beraber yaşam deneyimlerim bana göstermişti ki başımıza gelenlere “hayır” diyerek hiçbir şey elde edemiyoruz. Aksine kendimize acı veriyor, çözüm yollarını göremiyor ve bu arada zaman geçiriyoruz. Olanı kabul etmek sorunu çözmenin yarısıydı bence. Diğer yarısı daha sonra geliyordu. Arkadaşım inanamayan gözlerle beni izlemeye devam etti.
Elbette her durumda hayata “evet” demek o kadar da basit değildir. Bazen altından kalkmakta zorlandığımız durumlar da olacak. Kimi zaman kabul etmekte büyük güçlük yaşayacağımız olaylarla da karşılaşacağız. İsyan edeceğiz, kahrolacağız, üzüleceğiz. Yine de başımıza gelen her şeyin bir sebeple yaşandığını bilmek bize güç verecek. O güçle altından kalkacağımızı bilmenin huzuruyla sabredeceğiz. Yaşam daima kaldırabileceğimiz kadar yük verir bize, ne daha fazlasını ne daha azını…
Biz nasıl mı döndük? Dış hatlardan gelen uçağın bir saat sonra direk Ankara uçuşu olduğunu öğrendik ve umduğumuzdan daha kısa sürede evimize geldik. Ve benim aklım o çılgın sarı çiçeklerde kaldı…