© Copyright 2018 Mag Medya
Başa Dön

Ne Güzel Şeysin Sen Yaşın Hep 19

Ne Güzel Şeysin Sen Yaşın Hep 19

Kendimle baş başa vakit geçirmeyeli ne kadar zaman geçmiş onu bile hatırlamıyorum! Son iki yıldır hayatımın koşuşturmasından sokaklara boş, anlamsızca bakarak, bir şey düşünmeden bir fincan kahvemi yudumlamayı nasıl özlemişim. Yaşadığım tempo ile bunu yapmam mümkün değil, aklım hep kızımda… İşleri bir an önce bitirip onun yanına dönme telaşım ise Jetgiller Ailesi’yle yarışacak düzeyde!!! Ama sizlere bu ay çok farklı bir modda yazımı hazırladım…

E peki nasıl? Kemal’le bir çılgınlık yaptık ve iki günlüğüne çoluksuz çocuksuz sadece ikimiziz dedik ve Kıbrıs’tayız! Yani Yavru Vatan’da… İlk başta aklım çok gitti, geldi: “Kızımdan nasıl ayrılacağım?” diye… Aman tanrım ne kadar ihtiyacımız varmış meğer.

 

 

KIBRISSSS…

Hoş sadece iki günlüğüne Ece’siz geldik buraya ama Kemal, Rum tarafında yeni açılan Hamleys’de oyuncak alışverişinden muhtemelen aklını ekmeğine sürüp sarımsaklı otlu tereyağı kıvamında yemekle meşgul! Ben de Girne merkezde önce Ali’de kahvaltımı edip şimdi bir kahve molası verip dünyayla bağlantıya geçmiş durumdayım.

Dediğim gibi çok uzun bir süredir yalnız kalmadığım için yan markette ankesörlü telefonda ailesiyle bağıra çağıra konuşan amca bile radarıma girmiş durumda. Ruhumun nasıl havalanıp Nirvana’ya ulaştığını ise anlatamam. Ne demek istediğimi anlamanız için önce çocuk doğurmanız lazım… Telaşsız içtiğim kahvenin yaşattığı inanılmaz mutlulukla farkına varıyorum; işte bu kadar kolay aslında bulunduğun anın tadını doya doya çıkarmak… Ya da dün akşam gittiğimiz restoranın bizi nasıl uçurduğunu sizlere aktarmak…

 

 

KIBRIS’TAKİ SAINT TROPEZ… Kıbrıs’a ne zaman gitsek Saint Tropez’e uğramak Kemal’in kafasında hep vardı. Benim için çok geç atılmış bir adım oldu. Bu kadar geç kaldığımız içinse çok pişmanım! Uçaktan indiğimiz gibi ayağımızın tozuyla geldik buraya. Sonuçta burası bir ada, tamam güzel ve elit yerler olabilir ama ben bu kadarını cidden tahmin etmiyordum. Menüyü açıp, yemeklere baktıkça bırakın iştahımı, gururdan yüreğim kabardı. Hele de sahibi Hüseyin Hacı Mehmet ve eşi Dilek Hanım ile tanışınca… Hüseyin Bey halis muhlis Kıbrıslı. Lise yıllarının tatil dönemlerinde Kıbrıs’ın meşhur şeftali kebabını en hakkı ile yapan Niyazi Restoran’da çalışmış. Buraya gelen İngilizler yeteneğinden ötürü kendisini İngiltere’ye gitmesine ön ayak olmuşlar. Hüseyin Bey de 1974 yılında ver elini Londra demiş ve 1974-1979 yılları arasında South East London College’da Hotel ve Catering üzerine eğitim almış. Ama asıl sır uzmanlığında: Eski Klasik Fransız Mutfağı.

 

 

CELEBRITY MİSAFİRLER Kendisiyle sohbet etme fırsatı bulmadan önce, içeriyi şöyle bir gezdim çok ince detaylar benim ilgimi her zaman cezbeder. Mesela aşağı kata WC’lere inen kapı bile sanki kendimi Londra’da ya da Paris’te lokal bir barda hissettirdi. Neyse konudan çok uzaklaşmayalım. Tahsil bittikten sonra Hüseyin Bey 1992 yılına kadar nerelerde çalışmamış ki? Royal Gardens, Royal Lancaster, Strand Palace, Hilton Park Lane… Hilton’da Senior Maitre d’Hotel olarak çalıştığı dönemde de misafirleri arasında Pavarotti, Ömer Şerif, Brigitte Nielsen gibi birçok ünlü aktör, işadamı, modeller olmuş. Gel zaman git zaman eşi ile birlikte Kıbrıs’a dönme kararı almış ve   yoktan var ettiği Saint Tropez’i bizlere armağan etmiş. Nefes almadan, etrafındakileri daima eğiterek, son derece azimli bir başak burcu karakteri ile ilmek ilmek işlemiş bu gurme mekanı.

Genel olarak genç kesime hitap eden ve elit bir müşteri portföyüne sahip olan mekanda Hüseyin Bey menüdeki yemeklerin %70’ini kendisi yaratmış. İnanın Kıbrıs’ı yerlisi kadar bilmem ama ada şartlarında bu kadar büyük bir başarıya sadece şapka çıkarırım. 

 

 

YAZARIN TAVSİYESİ

Size menüden birkaç yemek önereceğim:  Biz “Moules Mariniere” ile başladık. Ben ana yemek olarak “Limonlu ve Tereyağında Karides”, “Kuşkonmaz ve Kapari Garnitürlü Balık Fileto” tercih ettim ve bayıldım. Kemal “Dijon Hardalı ve Galeta Tozunda Balık Fileto” yedi ve yüzündeki mutluluğu size anlatamam… Tatlııııı… Tabii ki bir Fransız klasiği “Crepes Suzettes” yedik ve Rum tarafından Hüseyin Bey’in aldığı “Portakal Likör”lerini kahvelerimizin yanında yudumladık…

Sufi Mazhar’ın dediği gibi:

Hadi bana sor 

Sevmek bu kadar mı zor 

Senden başka yok bildiğim yol 

Hadi bana sor

Gezginci ruhumuz bir gün dinerse 

Korkmadan döneriz 

Gururluyuz 

Eksilirse ağlayanlar çevremizden 

Ya gerçeği söyleriz 

Ya da nasıl istersen

Ne güzel şeysin sen 

Hep yaşın 19 

Gel yanıma sar beni 

Bugün var yarın yokuz 

 

 

Girne zaten benim kalbimi çoktan çalmış bir cennet köşesi. Ama bu sefer Girne beni bir kez daha kendine aşık etti. İyi ki Kemal’i dinledik, iyi ki Saint Tropez’i keşfettik. İyi ki Hüseyin Bey’i tanıdık ve bu kadar samimi ve enfes lezzetli bir mekanda şarabımızı minyatür Eyfel Kulesi yanında yudumladık.

Hep derim, Kıbrıs kumar ile harcanacak bir ada değil… Kaybedilen vakte yazık. Çıkın otelden ve ilk uğrayacağınız yer Alsancak’taki Saint Tropez olsun… Ruhunuzdan melodi, damaklarınızdan tat eksik olmaması dileğim ile…

 

 

[nggallery id=626]

Yazar Hakkında /

Yazarımız Tuğçe İnal; TED Ankara, Bilkent Ünv. Turizm ve American College of Switzerland (MBA) mezunudur. Çesitli sektörlerde yöneticilik yaptıktan sonra kendi şirketi olan Say Something Nice ile sosyal medya danışmanlığı yapmaya devam etmektedir.

Yorum Bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.