Mutluluk Reçetesi
Çeşitli dergilerde, günlük gazetelerin eklerinde, kimi televizyon programlarında verilen mutluluk reçeteleri hemen mutluluk nedir, nerededir sorularını
da aklımıza getiriyor. Zaman zaman mutlulukla ilgili çeşitli tümcelerle karşılaşıyoruz; ”Hayatım boyunca bu olayın gerçekleşmesini bekledim. Şimdi gerçekleşti ama ben mutlu olamadım.” “Mutlu olmak için her şeyi yapıyorum ama bir türlü mutlu olamıyorum.” “Ben dünyanın en mutlu insanıyım” ya da “Ben dünyanın en mutsuz insanıyım.” “Mutlu olmak için her şeyim var ama yine de mutlu değilim.”Bu ve buna benzer tümceleri çoğaltabiliriz.
Yaşam bizim algılarımızdan ibarettir. Algılarımız, karşılaştığımız olaylara bakış açımızı belirler. Mutlu olduğumuzu düşündüğümüzde yaşadıklarımızı değerlendirirken olumlama yaparız. Aynı olay birisi için mutluluk sebebi iken, bir başkası için hiçbir şey ifade etmeyebilir. Bu nedenle kimi zaman çevremizdeki kişilerle, hatta en yakınlarımızla bile ters düşebiliriz. “Kötü hava yoktur; yanlış kıyafet vardır.”sözü, algı farklılıklarını çok güzel ifade eder.
Mutluluk, aslında bireyin kendini bilmesi, tanıması belki de keşfetmesi sürecini tamamlaması ile ete kemiğe bürünüyor. Kendini bilmek, tanımak, anlamak ve tüm bunların sonucunda ortaya çıkanı kabullenmek ve onu içselleştirmek… Asıl mesele o zaman başlıyor.
Kendimizi ne kadar tanıyoruz? Kendimiz olmaya ne kadar izin veriyoruz? Eşimizin, ailemizin ya da içinde bulunduğumuz sosyal çevrenin, genel anlamda bakarsak yaşadığımız toplumun, “kendimiz olma çabamıza katkısı” nedir? Bu sorulara verilecek yanıtlar kendimizi tanıma arayışının yol göstericisi olacaktır.
Bir çocuğun yürümeye başlarken önce emeklediğini, defalarca düştüğünü, pek çok denemeden sonra birkaç adım atabildiğini hepimiz biliriz. Aslında kendimizi tanıma ve anlama süreci de buna çok benzer özellikler taşıyor. Bu süreç tamamlandığında ise daha önce yapılmış tüm tarifler, verilmiş tüm reçeteler, mutluluk adına söylenmiş tüm sözler önemini yitiriyor. Bu aşamada artık sadece kendimize ait olan bir reçeteden söz edebiliriz.
Kendimizi tanıma sürecini mutlaka yaşamalıyız. Kim olursak olalım, ne iş yaparsak yapalım, sorumluluklarımız ne olursa olsun ve ne kadar uzun sürerse sürsün…
Kendini bilmek, birey olabilmek iradesini beraberinde getirir. Birey olabilmeyi başaran herkes mutluluk nedir ya da nerededir sorularının cevabını bilir. Neden mutlu değilim ya da neden mutlu olamıyorum sorusunu hayatından çıkarır. Çünkü o artık kendini tanımıştır ve mutluluk reçetesini eline almıştır.
Bugün mutluluk reçetenizi oluşturmak için geç değil ancak karar verdikten sonra uygulamak için ya da vazgeçmemek için yeterli motivasyona sahip olmak gerekiyor.
Motivasyon konusunda yaşadığım bir olayı sizlerle paylaşmak isterim. Birinci hamileliğim sırasında aldığım 30 kiloyu (doğuma giderken tartı 80 kiloyu gösteriyordu.) bebeğim 9 aylık olduğunda vermiştim. İkinci hamileliğim sırasında aldığım 20 kiloyu ise hiç dert etmedim ve bu konuyu hep erteledim. Nasıl olsa verebiliyorum diye düşünürken yıllar geçti ve bebeğim 3 yaşına geldi. Sonunda kilo vermem gerekiyor diye düşünmeye başladım. Bu aşamada karar vermiş olmanın yeterli olacağını düşünüyordum. Spor yapmaya karar verdim, devamını getiremedim. Diyetisyenlerle çalıştım, verdiğim birkaç kiloyu hep geri aldım. Akupunkturu denedim, başarılı olamadım. Aslında bütün bunları denerken son çare olarak aklımda estetik cerrahiden yararlanma düşüncesi vardı. Denediğim pek çok yöntem başarısızlıkla sonuçlanınca bir estetik cerrahın kapısını çalma zamanının geldiğini anladım.
2006 yılının Mart ayında değerli estetik cerrah Dr. Osman Oymak’tan bir randevu aldım. O gün ne kadar heyecanlı olduğumu hala çok iyi hatırlıyorum. Nihayet kilo derdimin son bulacağını düşünerek Nişantaşı’ndaki muayenehanesinin kapısını çaldım. Kendisi ile görüşmemiz yaklaşık 40-45 dk sürdü. Bu uzun zaman içinde liposuction (yağ alma) ameliyatının bana uygun olmadığına beni ikna etmeye çalıştı. Ben de olmam gerektiğine doktoru ikna etmeye çalıştım.
Sonunda doktorumun bana verdiği bilgiler doğrultusunda yapılacak ameliyatın (liposuction) beni mutlu etmeyeceğine birlikte karar verdik. Oradan ayrılırken bu ameliyat hakkında çok az bilgim olduğu anladım. Bununla yüzleşmek beni utandırdı. Bu tür ameliyatların kontür düzeltme amacıyla bazı bölgelerinde fazlalıkları olan kişilere uygulandığını asla zayıflatma ameliyatı olmadığını öğrendim. Alınan yağ miktarının da belli bir limiti olduğunu (en fazla 3 kg) bunun da benim gibi 20 kilo fazlası olan bir kişiye uygun olmadığını anladım. Sevgili Dr. Osman Oymak bana ayrılırken; “Gençsin, sağlıklısın, spor yapmaya hiçbir engelin yok, neden buradasın anlayamadım?” dedi. Ben sanırım o sırada birkaç mazeret sıraladım.
O sadece kafasını salladı ve mazeretlerimi kabul etmedi. İşte o anda sahip olduğum gücü, bu işin gerçekleşmesi için kullanmadığımı fark ettim. Bu gerçekle yüzleştikten sonra bir yıl içinde spor ve diyetle 20 kiloyu verdim. Ne olmuştu? Ne değişmişti? Daha önce diyet ve spor konusunda başarısız olmuşken şimdi nasıl başarılı olabilmiştim? Bunun nedeninin farkındalık ve motivasyon eksikliği olduğunu bugün biliyorum. Doğru yapılan diyetler kilo verdirir. Doğru yapılan sportif faaliyetler kilo verdirir. Ancak yeterli motivasyona sahipseniz. Burada bir estetik cerrahın değerli zamanını, yapmayacağı bir ameliyat için kullandığını gördük. Verdiği değerli bilgiler ile hastasını hem bilgilendirmiş hem de zayıflama konusunda motive etmiştir.
Aradan geçen dört yıl boyunca düzenli spor ve sağlıklı beslenme hayatımın vazgeçilmezlerinden oldu. Kendisine bir kez daha teşekkür ediyorum.
Günümüzde plastik ve estetik cerrahi çalışmalarının doğru yerde, doğru ölçülerde uygulandığı zaman, ne kadar mutluluk verici sonuçları olduğunu görüyoruz. Burada değerli doktorlarımızın; hangi hastaya hangi uygulamayı yapmalı ya da yapmamalıyız sorusuna verecekleri cevap önem kazanıyor.
Estetik cerrahinin artık pek çok kadının mutluluk reçetesinde önemli bir yeri olduğunu biliyoruz. Bu nedenle biraz da bu alandaki uygulama ve yeniliklerden bahsetmek istiyorum. Özellikle son yıllarda yüz gençleştirme için kullanılan endo-lifting (askılama yöntemleri) uygulamaları dikkat çekiyor.
Plastik ve estetik cerrahide geliştirdiği yeni tekniklerle dünya çapındaki başarılara imza atan değerli estetik cerrahımız Op. Dr. Tunç Tiryaki ile endo-lifting çalışmaları hakkında görüştüm. 2008 Melbourne Dünya Kongresi’nde “askılar ile yüz gençleştirme” çalışmalarının yer aldığı en iyi bildiri ödülünü (Best Paper Award) alan Dr. Tunç Tiryaki, bu alandaki başarılı çalışmalarının yanı sıra dünyanın çeşitli ülkelerinde konuyla ilgili konferanslar vermektedir. Kendisinden aldığım bilgiler doğrultusunda endo-lifting yönteminin zaman içinde cildin destek dokularının azalması ve yer çekimi ile sarkmaya başlaması durumunda uygulandığını öğreniyorum. Dr. Tunç Tiryaki bu yöntemi kısaca; sarkan cilt dokularının küçük giriş yerleri kullanılarak eski yerlerine çekilip, dikilmesi olarak açıklıyor. Uygulamanın sonunda son derece kalıcı ve doğal sonuçlar alınabilmektedir. Anestezi gerektirmemesi, kısa sürede çok hızlı iyileşmenin sağlanması, uygulamayı cazip hale getirmektedir. Bu uygulama sonunda hasta en kısa zamanda günlük hayatına dönebilmektedir. İz bırakmadan yapılan bu uygulamaların aşırı sarkmalarda ve elastikiyet kayıplarında kimi zaman istenilen sonucu veremediğini, bu nedenle daha çok 35-50 yaş arasındaki hastalara uygulandığını öğreniyorum.
Dr. Osman Oymak’la birlikte, hücresel tedavi merkezinin kurucularından olan Dr. Tunç Tiryaki’nin kök hücrenin estetik cerrahide kullanımı ile ilgili yaptığı mucizevi çalışmalarından söz etmemek olmaz. Kök hücrenin estetik cerrahide kullanılması estetik ameliyatlara yepyeni bir bakış açısı getiriyor. Yüz gençleştirme ve göğüs büyütmede, kök hücre ile yapılan ameliyatların sonuçları yüz güldürüyor. Kök hücre tedavisini estetik cerrahi dalında dünyada ilk kez uygulayan uzmanların başında gelen Dr. Tunç Tiryaki’den konu ile ilgili bilgiler aldım. Yağ enjeksiyonu gibi doku tedavilerinin yakın zamana kadar sadece görüntüyü düzelttiğini, tedavi edici özelliğinin olmadığını öğreniyorum. Kök hücre ile ilgili çalışmalarda kullandıkları yöntemin ise tedavi edici özellik taşıdığını anlatıyor. Bu uygulama hücrelerin çoğaltılmasını gerektirmediği için çığır açan bir yenilik olarak literatüre giriyor. Dr. Tunç Tiryaki’nin hücresel tedavi konusunda çok sayıda seminer ve yayını bulunmaktadır. Kendisini plastik ve estetik cerrahiye katkılarından dolayı kutluyor, verdiği değerli bilgiler için de teşekkür ediyorum.
Bahar ayları ile birlikte, içimizdeki yenilenme isteğindeki artış bizi kendi mutluluk reçetemiz ile buluşturabilir. Kimse bir başkasının reçetesi ile mutlu olamaz. Mutluluğunuza giden yolu ancak kendinizi tanıyarak, anlayarak belki de bunun oluşmasına izin vererek bulabilirsiniz. Şimdi aklınıza, kalbinize, ruhunuza hizmet etmeyen eski reçeteleri bırakıp, kendi benliğinize yolculuk etme zamanıdır. Sizleri büyük bir coşku ile bu değişim yolculuğuna davet ediyorum!