Mücevherlerin Sihirbazı
Atölyesine girdiğim anda büyülendim ortamdan. Ömrümde hiç görmediğim bir açıdan İstanbul kucağımdaydı adeta. Çalan müzik insanı dünyanın çok güzel olduğu o eski zamanlara alıp götürüyordu. Her yer garip aletlerle, makinalarla, objelerle ve tablolarla doluydu. Dünyayı büyüleyen o ihtişamlı mücevherlerin doğduğu, can bulduğu yer ve eller buradaydı. Ve yüzündeki o kocaman gülümsemesi ve babacan tavırlarıyla tarz sahibi Avedis Kendir: “Günaydın!” dedi bana. Tasarımlarını alıp üzerlerinde taşıyanlar arasında Kraliçe Elizabeth, Japonya İmparatoriçesi Miçiko, Ürdün Kraliçesi Reina’nın yanı sıra Beyonce, Elizabeth Taylor, Barbara Streisant, Chiristine Aguilera, Jennifer Aniston gibi Holywood starları da bulunan dünyaca meşhur sanatçımızın 50 yıllık iş hayatı boyunca 15 bin parça mücevhere eli değmiş, hepsini tek tek tasarlamış, işlemiş, yaratmış. Mücevherlerin yanı sıra rahleler ve birçok obje çıkmış bu dehanın ellerinden. Yarım yüzyıldır yurt içinde ve dışında sektöre hükmetmesine rağmen görebileceğiniz en mütevazı insan. Müdavimlerinin isimlerini asla söylemediği için kendim araştırdım. Eserlerindeki detaylar ve işçilik inanılırlığın çok ötesinde. Her biri fantastik bir parça. Öyle ki elinize aldığınızda böyle bir şey nasıl yapılabilir diye epey düşünüyor insan. Ülkemizin sahip olduğu çok öte bir deha, mücevherin ve taşların ustası, kendi değimiyle sihirbazı. Gerçekten çok doğru bir söz bu, zira parçaları görseniz sihirsiz bu işin yapılamayacağına siz de kanaat getirirsiniz benim gibi.
Bize biraz çocukluğunuzdan bahseder misiniz?
1959 yılında İstanbul Beyoğlu’nda 3 çocuklu bir ailenin 3.çocuğu olarak dünyaya geldim. Babam iyi bir ahşap ustası, annem ise ev hanımıydı. İlkokulu bitirdikten sonra Kapalıçarşı’nın renkli ve ışıltılı dünyasına adım attım.
Ne kadar zamandır bu sanatla meşgulsünüz? Bunu kimden ya da kimlerden öğrendiniz?
50 yıldır bu meslekle uğraşıyorum. 1969 yılında ustam Matyos Şinorkyan’ın yanında mesleğe adım attım. Ustamın yanında mesleğin inceliklerini büyük bir merakla ve sabırla öğrenmeye başladım.
Çocukluk hayalleriniz arasında bu iş var mıydı ya da hayalleriniz neydi?
El sanatlarına karşı ilgim olduğundan okul yaz tatillerinde semtimizde bulunan atölyelerde çeşitli mesleklerde çalışmaktan çok keyif alırdım. Okulun tatil olmasını dört gözle beklerdim. Bu arada mesleklerin arasında en ışıltılı, en renkli, en cazip kuyumculuk mesleği oldu. Vitrinlere uzanır, mücevherlerin nasıl yapıldığını, atölyelerde nasıl bu kadar ince çalışılabildiğini merak ederdim. Çok küçük yaşta Kapalıçarşı’nın renkli ve ışıltılı dünyasını keşfettim ve bu büyülü dünyaya adım atmama sebep oldu.
Bu zamana kadar kimlerle çalıştınız? Müşterileriniz arasında kimler var?
Bu güne kadar pek çok kesimden farklı farklı insanlarla çalışma fırsatı buldum. Devlet adamları, kraliçeler, iş adamları, pek çok ünlü sanatçı ve birbirinden seçkin, sanata gönül vermiş kişilerle. Benim çalışma prensiplerimden dolayı her çalıştığımız kişi benim için özeldir. Bu yüzden bende saklıdır.
İşinizi nasıl tanımlarsınız? Neler yapıyorsunuz?
İşimin büyülü bir dünya olduğunu düşünüyorum. Ben de bu dünyanın mücevher sihirbazı olduğum için bütün eserlerimi içimden geldiği gibi, büyük bir heyecanla hayata geçiriyorum. En mutlu an ise yaptığım eserleri sunduğumda insanların heyecan ve mutluluğunu görmek. Birçok farklı kollarda sanatımı bildiklerimi kullanarak bir gün bir mücevher, bir gün bir obje, bir gün belki bir pano yapıyorum. Mesleğimi birçok farklı kollarda icra ediyorum.
Sizce Türkiye’de bu sanatı yapanlara yeterince biliniyor mu? Onlara gereken değer veriliyor mu?
Türkiye kuyumculukta tanınan bir ülke olmasına ve pek çok usta yetiştirmesine rağmen son zamanlardaki koşullardan dolayı sanat tamamen değişti. Artık daha teknolojik, piyasa şartlarına uygun ürünler, bilen bilmeyen her kesimden insan tarafından yapılıyor. Bu da el sanatlarına verilen değerin ve ustaların yeterince bilinmemesine sebep oluyor ama sanat sever ve bilinçli tüketici tarafından az da olsa takdir ediliyor.
Bunca yıllık kariyerinizde kendinizle en çok gurur duyduğunuz çalışma ve eserler hangileri ve neden?
Eserlerimin her biri benim için ayrı özel ama beni en çok etkileyen; on yıl süre ile uğraştığım, tamamen el işçiliği ile tüm detay ve ölçeklerine uygun olarak yaptığım Santa Maria gemisinin yurt dışında pek çok ülkede sergilenip binlerce kişi tarafından beğenilip takdir görmesi ve bu eserim dünyadaki önemli müzelerin arşivlerine geçmesidir. Bunun yanında yaptığım pek çok eserle dünyanın birçok yerinde biliniyor olup takdir görmek beni mutlu ediyor.
Pek çok ünlüyle anılarınız vardır. İçlerinden sizi en çok etkileyen bir anınızı bilmek isteriz…
Çocukken televizyonlarda ve sinemada gördüğüm pek çok ünlüyü mesleğim sayesinde Los Angeles’ta Elizabeth Taylor’un evinde yapılan bir partide tanıdım. Onlarla sohbet etmek ve onların benim eserlerimi taşımaları beni çok mutlu etmişti.
Türkiye’de mi daha çok tanınıyorsunuz yoksa yabancı ülkelerde mi ve neden?
Hem Türkiye’de, hem dünyada birçok yerde tanınıyorum. Yaptığım işler zaten benim imzam niteliğinde ve bunu bilip biriktiren bir kitle var.
Bu sanatın nesillere geçmesi ve kaybolmaması için sizce neler yapılmalı?
İnsanların kültür seviyesinin yüksek tutulup sanat konularında eğitim almaları, dünyadaki müzeleri sanat eserlerinin görüp beslenmeleri, ülkemizde nitelikli sanat okullarının açılıp burada insanların kaliteli bir şekilde eğitim görmesinin sağlanması gerekiyor.
Bu sanat sizce eğitimle öğrenilebilir bir sanat mı yoksa bu kabiliyet insanda doğuştan mı vardır?
Tabii ki öncelikle kabiliyet, sonra bu işi sevmesi, çok emek vermesi, daha sonra bunu ise eğitimle pekiştirip kendini geliştirmesiyle olur.
En büyük hayaliniz nedir?
İleride adımı ve eserlerimi yaşatacak bir meslek okulu açıp, gerçekten bu işe gönül vermiş, genç ve yetenekli gençleri yetiştirip, mesleğe değer katmak ve bu mesleğin seviyesini yükseltmek. Bunun da benim hayattaki en son imzam olmasını isterim.