KIRMIZI CADILLAC
KIRMIZI CADILLAC
Her gün bir sürü karar alıyoruz. Önemli, önemsiz, büyük, küçük. Sabah ne giyeceğimizden tutun da, yapacağımız işe, evleneceğimiz insana kadar binlerce kararla örülüyor yazgımız. Hayatımızı seçeneklerimiz oluşturuyor çoğunlukla.
Kozmik gerçekliği oluşturan bütünün minik parçalarından biri olarak evren bizi kucaklamaya hazır aslında. Onu dışlayan, ellerimizle iteleyerek uzaklaştıran bizleriz belki de. Sınırlı düşüncelerimiz, küçük isteklerimiz ve gücümüze yeteri kadar inanmayışımızla… Ve kendimize kurduğumuz güvenli kafeslerimizde oturup, alıştığımız rahatı bozmadan sızlanmakla hiçbir şey elde edilemiyor.
Öldükten sonra öbür dünyada gezinirken “cennet hurdalığı” diye bir yere gelir yaşlı adam ve yanındaki meleğe şaşkınlıkla “Bu da ne?” diye sorar. Baş melek “ Burada yeryüzündeki insanlar için hazırlanan fakat onların kabul etmediği hediyeler bulunmaktadır.” der. Adamcağız inanamaz gözlerle etrafa baktıktan sonra “ Ama bu mümkün değil! Burası harika şeylerle dolu görünüyor. Şuradaki kırmızı Cadillac araba! Bunu kim reddetmiş olabilir ki?” diye şaşkınlıkla sorar. Melek gülümseyerek “ O arabanın şimdi farkına varman ne kadar ilginç. Aslına bakarsan, senin için hazır bekliyordu. Fakat onu hiçbir zaman istemedin.” diye yanıtlar. Adam “imkansız” diye bağırır. Böyle bir şeyin benim olacağını bilseydim asla reddetmezdim. Melek anlayışlı bir sesle adamın omzuna koyar elini yavaşça. “Rüyalarını süsleyen bu Cadillac sana teslim edilmek üzere burada duruyordu. Ama sen bir araba sahibi olabilmek için her dua edişinde, gözünde küçük bir Volkswagen canlandırıyordun. Elindeki olanaklarınla sahip olabileceğini düşündüğün arabanın hesaplarını yapıp durdun sürekli olarak. Tabii ki arzuladığın her neyse kavuştuğun da o kadarı oldu.” diyerek teselli eder yaşlı adamı.
Yanı başımızdan kim bilir ne fırsatlar geçip gidiyor böyle. Belirli kalıplarla sınırlandırılmış zihin yapımızla normalin içinde kalarak var olmayı seçtiğimiz için. Beklentilerimizde esnek olmayı bilmediğimiz için, yönlendirmeye cesaret edemediğimiz için arzularımızı…
Belki de daha fazlasından korktuğumuz için isteklerimizin çok altında yaşıyor olabilir miyiz? Kapılar bu yüzden kapalı olabilir mi yüzümüze? Bulunduğumuz yerden bir adım öteye geçemiyor oluşumuz bu nedenle olabilir mi?
Maddenin enerjinin bir tezahürü olduğunu biliyoruz artık. Yani çevremizdeki canlı cansız her şey ama her şeyin enerjiden meydana geldiğini. Bizler de öyle. Enerjinin bir kadın ya da erkek halini almış formlarıyız. Duygusal engellerimiz kendi içimizde ve onları oradan çıkarıp atmalıyız geç olmadan.
İstek ne kadar fazlaysa, enerji akışının da o kadar fazla olacağını bilmeliyiz. Zihindeki isteğin gücüyle enerjinin bedene yayıldığını ve sonra bedenden dışarıya arzulanan şeylere doğru yöneldiğini… Evren hak ettiğimizi bize vermeye hazır. Yeter ki seçimimizi bilerek yapalım…